Eğitim Sen 10. Olağan Genel Kurulu Ankara’da yapıldı. Genel kurula KESK ve bağlı sendikaların yöneticileri, ETUC ve çeşitli Avrupa ülkelerinin eğitim sendikalarının temsilcileri, siyasi partilerin ve kitle örgütlerinin temsilci ve yöneticileri katıldı.
Oldukça durgun geçen genel kurul, herhangi bir ilin kongresinden bile sönük geçti. İlk gün yapılan konuşmalarda KESK ve Eğitim Sen bürokratları hamasi nutuklar çektiler. AKP faşizmine direnmekten(!) bahsederken Yüksel’de ve diğer illerde süren direnişler ile Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı ağızlarına dahi almadılar. Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca açılış konuşmasında AKP’nin saldırılarını uzun uzun anlatırken bu saldırılara karşı nasıl bir mücadele perspektifi geliştirildiği/geliştirileceği konusunda bir söz söyleyemedi. Yüksel’de direnen ve şu an tutuklu olan Nuriye Gülmen’i, Semih Özakça’yı bir cümleyle selamlayan Karaca’dan sonra konuşan KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen ise yaptığı konuşmada “7 Haziran tarihinin ülkede mihenk taşı olduğunu, bu tarihten sonra AKP’nin zulmünü arttırdığını, kapsamlı olarak saldırdığını” belirtirken, KESK olarak bu saldırılara karşı geri adım atmadıklarını iddia etti.
İkinci gün ise söz artık delegelerindi. İlk günün son bölümünde de birkaç delege konuşmuştu. Bu konuşmalarda ağırlıklı olarak KESK ve Eğitim Sen MYK’sı hedef alınınca ve direnişlere duyarsız kalındığı belirtilince Eğitim Sen Genel Sekreteri Mesut Fırat, “KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen’in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile görüşme yapması sonrasında bizzat Nuriye Gülmen’in Lami Özgen’i arayarak ‘benim adıma görüşme yapamazsın’ dediğini” belirterek konuyu saptırmıştır. Şunu belirtelim ki, Ankara Yüksel dışında İstanbul Kadıköy ve Bakırköy’de, Aydın’da, Didim’de, Malatya’da, Bodrum’da süren direnişlere dair KESK MYK’sı tek bir adım atmamış, destek sunmamış, önceleri kendisini açıkça 16 Nisan referandumuna endekslemiş, peşinden de genel kurula kapağı atmak için zaman kazanmaktan başka hiçbir şey yapmamıştır.
Semih Özakça’nın eşi olan ve kendisi de ihraç edilen Esra Özakça kürsüden anlamlı bir konuşma yaptı. Genel kurula konuşan Özakça “Size Nuriye’nin ve Semih’in selamını getirdim. Semih ve Nuriye direnişe başlamadan önce Eğitim Sen MYK’sı ile görüşerek direnişten, direnilmesi gerektiğinden bahsettiler. O zaman onlara ‘siz kaç kişisiniz ki’ dediler. İşte bugün cevabımız, artık yüz binleriz, milyonlarız. Sahi yaşamlarından bile endişe duyduğumuz bu günlerde tutsak bu iki insanın resimleri ya da onlar ile ilgili bir tek döviz neden yok, bunu Eğitim Sen MYK’sına sormak istiyorum” dedi. Esra Özakça’nın konuşması salonda var olan ölü toprağını kaldırarak yerini coşku ve sloganlara bıraktı.
Salonda bulunan delegasyonun önemli bir kısmı konuşmalarda ve kuliste yapılan sohbetlerde KESK ve Eğitim Sen’in tarihinin en geri ve kötü yönetildiği günleri yaşadıklarını sıklıkla tekrarladılar. Sosyalist Kamu Emekçileri (SKE) olarak da kürsüyü kullanarak yaptığımız konuşmada fiili, meşru, militan mücadeleye işaret ettik. Konuşmada özetle “fiili meşru mücadele deniyor, nedir bu mücadele? Özetle sokaktır. Bu sendika mühürleri sökmüş bir sendikadır. Bu gücü de fiili meşru mücadeleden almıştır, yasaların arkasına sığınmamıştır. Bu sendikanın tarihinde ve mayasında var olan direnme hakkını kullanmak ve direnmek ancak bizleri özgürleştirecektir. Kazanmak istiyorsak direnmeliyiz” denilmiştir.
Eğitim Sen MYK’sı garip bir şeye imza atarak 5 yıldızlı otelin önüne çıkıp, hazır kitleyi de bulmuşken basın açıklaması yaptı. Bu olay göstermiştir ki bu zihniyetle daha çok mücadele edilecektir. Yüksel’de polis ablukası devam ederken delegeleri kapının önüne çıkararak gökdelen büyüklüğünde lüks apartmanlara dönerek ve kendimizi tatmin ederek Yüksel Caddesi’ne, Nuriye Gülmen’e ve Semih Özakça’ya selam gönderen metin bizzat Genel Başkan Kamuran Karaca tarafından okundu.
İkinci günün sonlarına doğru delegasyondan anlamlı birçok önerge geldi. SKE olarak verdiğimiz önergeye benzer üç dört önerge birleştirilerek okundu ve oy birliğiyle kabul edildi. Önergede özetle KHK'yla ihraçlar ile ilgili merkezi yayın çıkarılması, direnişlerin olduğu yerlerin ziyaret edilmesi ve yine Ankara başta olmak üzere merkezi eylemlerin KESK ve Eğitim Sen tarafından örgütlenmesi söylendi. Buna benzer, mücadeleyi vurgulayan önergeler delegasyonun yoğun desteğiyle kabul edildi. Fakat hemen belirtmekte yarar var; genel kurullarda alınan bu kararları yerellerden beslemezsek ve uygulanması konusunda kararlı olmazsak, MYK bu kararları uygulamak niyetinde olmayacaktır. Kararlı olmak önemlidir. KESK, İhraçlar Kurultayı düzenledi, yüzlerce delege çağrıldı. Öncesi illerden ön hazırlık ve raporlar istendi. İhraç Kurultayı’nın sonuç bölümünde özetle direniş dendi. Ama kitleyi haftalarca oyalayan KESK tavsiye niteliği taşıyan bu kararları hayata geçirmedi, gündemine bile almadı. Tüm bunlar olurken, artık rutin olan ve KESK’i mücadele eden emek örgütü olma özelliğinden hızla uzaklaştıran delege pazarlığı, “iki benden üç senden” söylemi daha ilk günden belirginleşmişti. KESK ve Eğitim Sen MYK’sı direnmek ve mücadele etmekten uzaklaştığı için kürsüden bunları hatırlatmak CHP milletvekili Veli Ağbaba’ya düştü. Direnmenin faşizm karşısında bir hak olduğunu söyleyen Ağbaba, uzunca Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’dan bahsetti.
Grupların kürsüye hakim olmak ve sırf konuşmak için konuşmaları, tekrara düşen klişe sözleri sarf etmeleri, Eğitim Sen MYK’sının gereksiz ve uzun faaliyet raporlarını okuması, kürsüden konuşmak isteyen ve adını konuşmacıların arasına yazdıran delegelerin verilen bir önergeyle engellenmek istenmesi bir anda genel kurulu gerdi ve tartışma çıkardı. Verilen önergede “konuşmaların yeterli olduğu ve artık bundan böyle konuşma yapılmaması ve önergelere geçilmesi” istendi. Divanın bu önergeyi oylatması salonu gerdi, aslında oy çokluğuyla reddedilmişti. Fakat Genel Sekreter Mesut Fırat verdiği önergenin reddedileceğini görünce dışarıda çay sigara içip sohbet eden ağırlıklı yurtsever delegeleri salona çağırttı. Bu durum karşısında o anda kürsüye çıkan İstanbul delegesi kadınlar kürsüyü işgal ettiklerini ve inmeyeceklerini söylediler. Divan yaptığının yanlış olduğunu kabul edip konuşmak isteyenlerin adını yazarak 11 kişinin konuşacağını, bu konuşmalara izin vereceğini söyledi. Az önce salonu dolduran ve kaldır-indir talimatıyla adeta memur gibi davranan bu delegelerin salonu tekrar boşaltmaları o anda konuşan İstanbul delegesi kadın arkadaş tarafından çok sert şekilde kınandı. Başta bu eleştirilere homurdanan kişiler olduysa da o delegenin “arkadaşlar ben yurtsever bir kadın olarak şu yapılanı kınıyorum. Kadın arkadaşlar özellikle sizi kınıyorum. Sizin iradeniz yok mu? Salonu doldurup neye oy verildiğini bilmeden el kaldırıyorsunuz. Yaptığınız ayıp ve bunu kınıyorum. Bu kürsüden konuşacağım ve KESK ile Eğitim Sen’i eleştireceğim. Kimse de buna engel olmayacak” sözleri salondan alkış aldı.
Kürsüden konuşan delegeler Ankara Yüksel, İstanbul Kadıköy-Bakırköy, Malatya, Aydın, Didim, Bodrum ve diğer illerde yapılan direnişleri selamlayarak tek yolun direnişler olduğunu ve tüm bu direnişlerin KESK tarafından merkezileştirilmesi gerektiğini, yani KESK’in ayağa kalkması gerektiğini, bunun acil bir durum olduğunu ve direnişleri büyütmezsek yeni saldırılara karşı durulamayacağını dile getirdiler.
Toplam 512 delegenin katıldığı Genel Kurul, son zamanların en zayıf, heyecandan uzak, delege pazarlığıyla son bulan genel kurulu oldu. Bu durum, geleceğin, yerellerde örgütlenerek ve merkeze baskı yaparak, aşağıdan yukarıya mücadele hattının örüleceği bir süreç işletilerek kazanılabileceğini, birçok görevin de önümüzde olduğunu gösteriyor.
SKE’li bir eğitim emekçisi