DİSK’in Çaykur atağı: Kime yarar kime zarar!

DİSK’in böylelikle dahil olduğu Çaykur’daki yetki mücadelesi, aslında Kani Beko’nun anlattığı kadar basit bir sendikal olay değil.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 06 Mart 2014
  • 08:37

Çaykur’da Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası ile hükümet güdümlü Hak-İş üyesi Öz Gıda-İş arasında devam etmekte olan yetki mücadelesine DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikası da dahil oldu. Geçtiğimiz hafta sonu Rize’de bir temsilcilik bürosu açan DİSK yöneticileri, Çaykur’daki örgütlenme çalışmalarıyla ilgili bilgilendirmede bulundular.

Aralarında Genel Başkan Kani Beko, Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu, Gıda-İş Başkanı Celal Ovat’ın da olduğu DİSK yöneticileri, örgütlenme çalışmaları kapsamında açılan temsilcilik bürosunu ziyaret ettikten sonra, Gıda-İş’e üye olan işçilerin katılımıyla bir düğün salonundaki toplantıya katıldılar. Ardından da bir basın toplantısı düzenlediler.

Toplantıda konuşan Genel Başkan Kani Beko, "Hak-İş ile Türk-İş´in arasındaki rekabet sonrası adam gibi toplu iş sözleşmesi yapamayan Çaykur işçisi, eğer biz DİSK ile önümüzdeki süreçte toplu iş sözleşmesi yapmak istiyoruz diyorlarsa biz bu noktada taşın altına elimizi koyarız ve konuyla ilgili çalışmalarımızı yaparız" dedi. Çaykur’da yaşanan yetki mücadelesine dahil olmak istemediklerini, Çaykur işçisinin Türk-İş ile Hak-İş arasındaki rekabetten mağdur olduğunu, kendilerinin de bu mağduriyeti gidermek için çalışacaklarını iddia etti.

DİSK’in yayınlarında “Doğu Karadeniz’de DİSK rüzgarı” başlığıyla duyurulan bu girişim, besbelli ki bir süredir bir örgütlenme atağı başlatacaklarını iddia eden DİSK yöneticilerinin başlıca hamlelerinden biridir. Ama Çaykur’daki gerçekler daha baştan bu girişim hakkında ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

 

Çaykur’da yaşananlar basit bir yetki mücadelesi değil

DİSK’in böylelikle dahil olduğu Çaykur’daki yetki mücadelesi, aslında Kani Beko’nun anlattığı kadar basit bir sendikal olay değil. Zira bu yetki mücadelesinde AKP doğrudan bir taraf durumunda. Öyle sıradan bir müdahale de değil bu. AKP hükümeti Tek Gıda-İş’i tasfiye etmek için uzun süredir tüm gücüyle operasyonlar yürütüyor. Bunun için tüm kirli yöntemlere başvuruyor.

Bu operasyonlar geçtiğimiz yıl Tek Gıda-İş tarafından yapılmak istenen, ancak AKP ve işbirlikçileri tarafından boşa çıkarılan grevin ardından yoğunlaştı. AKP, Çaykur yöneticileri ve güdümlü sendikanın yöneticileri, işçileri baskı ve yıldırmayla Öz Gıda-İş’e geçirmeye çalıştılar, ancak olmayınca da düzmece belgelere dayanarak ve tümüyle yasaları da çiğneyerek tıpkı Bosch’ta olduğuna benzer biçimde bir gece yarısı Öz Gıda-İş’e yetki belgesi çıkardılar. Hemen ardından da bu korsan belgeye dayanarak tutup toplu sözleşme imzaladılar.

Çaykur’da yaşanan bu süreci, Aziz Çelik BirGün Gazetesi’ndeki köşesinde 6 Şubat tarihli yazısına konu etti. Çelik “Toplu sözleşme darbesi” başlığını taşıyan yazısında AKP’nin bu operasyonunu ayrıntılı bir şekilde anlattı.  http://birgun.net/yazi-goster/aziz-celik/6-2-2014/toplu-is-sozlesmesi-darbesi-1856.html

İşte Greif’i ellerinin tersiyle iten ilgi göstermekten itinayla kaçan DİSK yöneticileri tantanalı biçimde çıkarma yaptıkları Rize’de, AKP’nin kaba müdahalelerle taraf olduğu ve bugün artık bir yetki mücadelesi olmanın ötesine geçmiş olan Çaykur’da “örgütlenme atağı”nı başlatmış oldular.

 

AKP’nin ekmeğine yağ sürmek

Çaykur’da hükümet ve güdümlü sendikanın zemin tutmasında kuşkusuz Tek Gıda-İş yönetiminin önemli bir payı bulunuyor. Çünkü bu sendikanın yönetimi, uzun yıllar boyunca Çaykur’daki olumsuz pratiğiyle işçilerin tepkisini toplamıştır.

Ama Tek Gıda-İş yönetiminin ne olduğundan ve ne yaptığından bağımsız olarak, böyle bir operasyonun söz konusu olduğu bir ortamda bu haksızlığın karşısında durmak hem ahlaki ve hem de politik bir sorumluluktur. DİSK yöneticileri bu sorumluluğu üstlenmekten kaçındıkları gibi, bu girişimleriyle hükümetin ekmeğine yağ sürmüş olmaktadırlar.

 

İşçi sınıfına ne kazandıracak?

Öte yandan işçi sınıfı açısından bakıldığında da, Tek Gıda-İş’ten başka bir sendikaya geçmek için özel bir neden de bulunmuyor. Çünkü işçi sınıfı için sendika değiştirmek, ancak mevcut yapıları dönüştürmenin imkanlarının tükenmiş olduğu bir durumda (örneğin Türk Metal sözkonusu olduğunda) ve tabandan örgütlü bir sınıf inisiyatife dayanıyorlarsa eğer tercih edilmesi gereken bir yoldur. Aksi halde bu türden sendikal rekabetin kurbanı hep işçiler oluyor. Mücadele anlayışı ve örgütlenme tarzı bakımından birbirlerine benzeyen sendikaların kapısında sürünüyorlar.

Çaykur sözkonusu olduğunda açıktır ki tüm bürokratik ve işbirlikçi yönetim anlayışına rağmen SGBP’nin bir bileşeni olan Tek Gıda-İş, tabandan örgütlü işçilerce dönüştürme olanaklarının olduğu bir yapıdır. Öte yandan ise bugün DİSK’in yolunu tutan işçilerin büyükçe bir kısmının konuşmalarında ifade ettikleri DİSK’i haklarını savunacak bir kurtarıcı gibi görüyor olmaları durumun pek iç açıcı olmadığını gösteriyor. Ama diyelim ki yanılıyoruz. Peki bu durumda sormak gerekiyor:

Sayıları 300 civarında olan bu bilinçli işçileri Tek Gıda-İş üyesi diğer işçilerden koparmak doğru bir tutum mudur? Örneğin Çelik-İş Sendikası bugün işçilerin yetki mücadelesinden dolayı bunaldığı Bosch’ta örgütlenme çalışması başlatsaydı bu işçileri yaşadıkları mağduriyetten kurtarmak mı olurdu?

Dolayısıyla DİSK yönetiminin örgütlenme atağı başlatmak iddiasıyla gündeme getirdiği bu adımın ne işçi sınıfına ne de DİSK’e kazandıracağı pek bir şey görünmüyor. Görünmediği gibi DİSK yöneticileri bu umutsuz girişimle siyasal bakımından büyük bir vebalin altına girmiş oluyorlar.