DEV TEKSTİL temsilcisiyle Greif davası üzerine röportaj

Greif davasının ilk duruşmasının ardından, dava süreci ve bundan sonrasında yapacakları üzerine DEV TEKSTİL temsilcisi ile konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 13 Kasım 2018
  • 17:54

Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası (DEV TEKSTİL) temsilcisi ile ilk duruşması dün görülen Greif davası üzerine konuştuk. Greif işgali, davanın ön süreci, duruşmada yaşananlar ve bundan sonrasına dair açıklamalarda bulunan DEV TEKSTİL temsilcisi Greif davasına hak ettiği ilginin gösterilmediğine değinerek davayı gündemde tutmaya, fiili-meşru mücadele anlayışını işçi ve emekçilere taşımaya devam edeceklerini vurguladı.

-12 Kasım’da Greif işgaline açılan davanın ilk duruşması görüldü. 4,5 yıl sonra açılan dava hakkında neler diyeceksiniz?

Greif işgali Türkiye’de son yıllarda gerçekleşmiş, gerçek bir işçi grevi olarak yaşandı. Devrimci bir önderliğe sahip olması ve işçilerin taban örgütlülüklerine dayalı mücadeleleri Greif işgalinin gücünün temel kaynaklarından biridir. İşçi sınıfının tabana dayalı örgütlülükleri kurulduğunda, bunun devrimci bir önderlikle birleştiğinde nelerin yapılabileceğini göstermesi açısından da önemli bir direniş oldu. Sınıf mücadelesinin önündeki engelleri aşan ve sınıfın mücadele yasalarını esas alan Greif işgali hem kapitalistleri, hem de sendika ağalarını fazlasıyla rahatsız etti. Rahatsızlıklarının bir sonucu olarak Greif işgaline tüm güçleriyle saldırdılar, ezmek için en alçakça yöntemleri kullandılar.

Kapitalistler ve onların işçi sınıfı içindeki uzantısı olan sendikal kastlar, Greif işgalinin acısını hâlâ unutamamış durumdalar. Yeni Greif’lerin yaratılmasını engellemek için kirli saldırılarına devam ediyorlar. Havayolu işçileri ve sendikacıların tutuklanması, sendikamız yöneticileri ve üyelerine, MİB’lilere verilen hapis cezası vb. kapitalistlerin ve hükümetin işçi sınıfından korkusunun sonucu hayata geçirilen saldırılardır. Greif işgaline dava açılması da bu saldırıların bir parçasıdır. Greif işgaline açılan davayla bir yandan Greif işçileri üzerinden işçi sınıfını cezalandırma hedefi güdüyorlar, diğer yandan Greif’in mücadele ilkelerini ve değerlerini belleklerden silmeye çalışıyorlar. Davanın 4,5 yıl sonra tekrar gündeme gelmesinin başka bir anlamı yok. Dava dosyasına bakıldığında üstten bir el tarafından davanın tekrar gündeme getirildiği anlaşılıyor.

-Davanın görüldüğü dosyada kanıt olarak neler sunuluyor? Dosya savcısının dikkate aldığı belgeler ne ifade ediyor?

Davanın görüldüğü dosyada kanıt olarak Greif yönetiminin şikayeti, taşeron patronların şikayeti, DİSK Tekstil sendikasının işgal zamanı Greif işgali aleyhine iş mahkemesine verdiği yazılı beyan, DİSK Tekstil sendikası yöneticilerinin kandırarak karakola ifade verdirttiği işçilerin şikayetleri bulunuyor.

Dosya tekrar savcının önüne geldiğinde savcı daha önce şikâyetçi olan herkesin ifadesine başvuruyor. Taşeron patronlarının hepsi o zaman şikâyetçi olduklarını, şimdi şikayetçi olmadıklarını ifade ediyorlar. Greif yönetimi şikâyetini sürdürüyor.

Burada şöyle bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz: İşgal fabrikasına Greif yönetimi, devlet, DİSK Tekstil işbirliğiyle saldırının gerçekleştirilmesini takip eden günlerde, DİSKT Tekstil sendikası fabrika yönetimiyle bir protokol imzaladığını açıklamıştı. Greif yönetimiyle imzaladıkları protokolle hiçbir işçiye işgalden dolayı dava açılmayacağını açıklamışlardı. Gelinen aşamada bunun da o dönem işçilerin öfkesini dizginlemek için hayata geçirilen bir oyun olduğu ortaya çıktı. Gerçekten böyle bir protokol varsa ve bu kamuoyuna açıklanmıyorsa, mahkemeye sunulmuyorsa bu durum davanın tekrar açılmasında DİSK Tekstil yönetiminin aktif rol aldığını gösterir. DİSK Tekstil’in tepesine çöreklenenlerin az çok onurları kalmışsa çıkıp bu duruma bir açıklık getirirler. DİSK’in de bu işin peşine düşmesi gerekir.

-DİSK yönetimi bu konuda ne yapabilir?

Greif işgali zamanı DİSK Tekstil’in sermayeyle işbirliği içindeki tutumlarına o zaman DİSK yönetimi bir bütün olarak sessiz kaldı. DİSK yönetimi, DİSK Tekstil’in ihanetini açıkça biliyordu ve izliyordu. Bunu direniş zamanı DİSK yönetimi ve işçilerinin DİSK binasında yaptığı ortak toplantıda o dönem DİSK Örgütlenme Daire Başkanı olan Ali Rıza Küçükosmanoğlu açıkça ifade etti. O toplantıda hemen hemen bütün DİSK yönetim kurulu vardı. Biz o görüntüleri Greif belgeselinde kullandık, hatta yakın zamanda tekrar paylaştık. Greif işgali zamanı DİSK kendi tüzüğünü dahi ihlal etti. Yapması gereken DİSK Tekstil sendikasına soruşturma açmaktı. Fakat “Biz bağlı sendikaların iç işlerine karışmıyoruz” diyerek geçiştirdiler. Hatta işgal sonrası DİSK Tekstil yönetimini aklayan başkanlar kurulu kararı aldılar. DİSK’in bu utancı hala orta yerde duruyor. Dava süreci DİSK yönetiminin bu utançtan kurtulması için bir fırsattır. DİSK; Greif davasını sahiplenmelidir, DİSK Tekstil sendikasının ihanetinin hesabını sormalıdır, DİSK Tekstil’in elinde fabrikaya yapılan saldırı sonrası imzalanmış bir protokol varsa bunun kamuoyuna sunulmasını sağlamalıdır. Bu konuda DİSK yönetimine açık çağrılarda da bulunacağız. Gelişmeleri hep beraber izleyeceğiz.

-Davanın görüldüğü güne dönecek olursak; ilk mahkemede çok sayıda işçi ifade verdi, bunların bir kısmı direnişi erken bırakarak karakolda ifade veren işçilerdi. Bu konuda ne diyeceksiniz?

191 işçi dava dosyasında yer alıyor. İlk davada 115 işçi ifade verdi. Şehir dışında olan 10’un üzerinde işçi de bulunduğu kentlerde ifade verdiler. Bazı istisnalar dışında Greif işçileri davalarını sahiplendiler. Mahkemede haklı ve meşru olduklarını, patronların ve işbirlikçilerinin suçlu olduğunu ifade ettiler.

İşgal zamanı sendika ağaları ve grev kırıcılar tarafından kandırılarak direnişten koparılan ve DİSK Tekstil ile patron temsilcilerinin ortak hazırladığı dilekçeyi karakolda imzalayan işçilerin tamamına yakını yaptıkları yanlışların farkına vardılar ve düzelttiler. Karakolda verdikleri ifadeyi, işbirlikçiler tarafından gözleri korkutulduğu için verdiklerini itiraf ettiler. Fabrika işgali zamanı karakolda ifadeye götürülen işçilerin bir kısmı sendikacılar ve patron temsilcilerinin hazırladığı ve hainlerin ellerine tutuşturduğu dilekçeyi ta o zaman yırtıp atmışlardı. Dilekçede yer alan bazı kişileri ve kurumları suçlayan ve zorla direnişe başladıklarını ifade eden kısımları çıkartarak kendileri hazırladığı dilekçeye imza atmışlardı.

Mahkemede hâlâ Greif’te çalışan birkaç işçi, direnişin değerlerini sahiplenen fakat bazı kişi ve kurumlara dönük suçlayıcı ifadeler kullandılar. Onların ifadesinde dahi direnişi sahiplenici vurgular var. Hiçbir işçi direnişi ve değerlerini üzerlerindeki baskıya rağmen reddedemiyor. Belki bu işçiler hâlâ Greif’te çalışmasa daha rahat olacaklar. Biz şunu da biliyoruz; Greif yönetimi ve avukatları bu işçilerin direnişi karalayan, bazı kişi ve kurumları suçlayan ifade vermesi için çaba sarf ediyorlar. Aksi halde işsiz kalacakları yönünde tehditlerde bulunuyorlar. Buna rağmen gerçeğin ve Greif işgalinin gücü karşısında davanın seyri açısından önemsiz bazı iftiraları bazı işçilerin ifadelerinin arasına sokuşturabildiler.

Şunu diyebiliriz ki Greif işgalinin ruhu hâlâ diri, biz bunu bir kere daha mahkeme koridorlarında gördük.

-Aradan geçen 4,5 yıla rağmen işçilerin Greif’i sahiplenmesinin nedeni sizce nedir?

Bence bunun sebebi tabana dayalı bir örgütlülük ve gerçek anlamda işçilerin söz, yetki, karar hakkına sahip olduğu bir işleyiştir.

Greif‘te bütün kararları işçiler tartıştı ve birlikte aldılar. Fabrika komitesi ve bölüm komiteleri tam bir açıklıkla hareket ettiler, yürütme kurulları görevi gördüler. Bütün işçilerin bilgisi olmadan hiçbir iş yapılmadı. Bu açıklık ve buna uygun bir işleyiş Greif direnişinin gerçek gücünün de kaynağıydı. Bu işleyişin hayata geçirilmesinde devrimci işçilerin önemli bir rolü ve iradi çabası oldu. Greif direnişinde komite ve işçiler ayrımı yaşanmadı. Birçok direnişte bu ayrım belli bir zaman sonra yaşanıyor ve komite zamanla diğer işçilerden bağımsız hareket eden, “ayrıcalıklı” bir yapıya dönüşüyor. Greif’teki öncü irade sayesinde bu yaşanmadı. Komiteler işçilerin toplamından ayrıcalıklı olmadığı gibi, bağımsız da davranamadılar. Doğrudan demokrasi ve denetim esas alındı. Hâlâ Greif direnişçilerinin işgalden onurla, gururla bahsetmesinin, sahiplenmesinin arkasında yatan temel neden budur.

-Mahkemeye hazırlık için çeşitli çalışmalar yaptınız. Bu çalışmalardan ve bundan sonra ne yapmayı düşündüğünüzden bahseder misiniz?

Çalışmamızı iki yönlü yürüttük. Birinci yönü Greif işçilerine dönük olan çalışmalardı. İkinci yönü ise işçi, emekçi ve ilerici kurumlara dönük Greif davasını anlatma ve sahiplenme çağrısı yapan çalışmalardı.

Greif işçileriyle sürecin ne anlam ifade ettiği yönünde toplantılar yaptık. Bazı toplantılarımıza hukuki bilgilendirme yapması için avukat arkadaşlarımızı kattık. Bu gibi toplantılarla dava gününe hazırlandık.

Kamuoyuna dönük yüzünde ise Greif kriterleri ve deneyimini anlatan, davanın açılmasının iç yüzünü teşhir eden ve sahiplenmeye çağıran çalışmalar yürüttük. Bu doğrultuda bir dizi aracı devreye soktuk. İlk olarak dava bilgilendirme toplantısı ile çalışmalarımızı başlattık. Dava bilgilendirme toplantısına ilerici kurumları, sendikaları, kişileri davet ettik. İstanbul merkezli bilgilendirme toplantılarının yanı sıra yerellerde benzer toplantılar yaptık. Dava gündemli dosya oluşturduk. Dosyayı birçok kentte sendikalara, kurumlara vb. ulaştırdık. Bildiri hazırlayarak fabrikalarda dağıtımlar gerçekleştirdik. Duvar gazeteleri kullandık. İmza metni oluşturduk. Birçok etkinliğe katılım sağladık ve burada söz alarak Greif işgaline açılan davayla işçi sınıfının grev hakkının yargılanmak istendiğini ve davayı sahiplenmenin işçi sınıfının devrimci, ilerici mücadele birikimini sahiplenmek olduğunu anlattık, davaya katılım çağrısı yaptık. Greif davasını sahiplenmeye çağıran bir deklarasyon metni oluşturduk ve imzaya açtık. Sendikalar, siyasi kurumlar, dernekler, milletvekilleri, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler vb. binlerce kişiye deklarasyon metnini elden ve mail aracılığıyla ulaştırdık. Sendikalar konusunda hiçbir ayrım yapmadık, herkesten imza istedik. Zaman darlığından birçok kuruma mail vb. üzerinden metni ilettik. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve çok sayıda kurumun temsilcisinin olduğu, DİSK binasında yapılan kriz gündemli açıklamaya katıldık. Açıklamanın bitiminde söz alarak buradaki kurumlara deklerasyon metnini ilettik, imzacı olmalarını istedik. Konfederasyon yöneticilerine bizzat elden ilettik. Hemen hemen hiçbir sendika, kurum, Greif davası ve deklerasyon metni konusunda “Bizim haberimiz yok” diyemez.

Hedeflediğimiz düzeyde olmasa da Greif davası üzerinden önemli bir çaba ortaya koyduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat Greif davasına hak ettiği ilginin gösterilmediği de ortada. İmzacı kurum ve sendikalar listesine baktığımızda da bunu görebiliriz.

Birçok kurumun Greif davasını temsil ettiği değerlerden dolayı sahiplenmediği açık. Bürokrasinin bir parçası olanların bürokrasiye önemli bir darbe vurmuş böyle bir direnişi sahiplenmesi zor. Fakat biz buna rağmen herkese gittik. Çünkü içinden geçtiğimiz dönemde Greif davasının, işçi sınıfının davasının sahiplenilmesinin daha özel bir önemi var. Biz bu bilinçle hareket ettik bundan sonra da edeceğiz.

Önümüzdeki günlerde de benzer çabaları sürdüreceğiz. Sendikamız, çalışmasının olduğu kentlerde bu gündemi işlemek konusunda eksik yanlarını da tamamlayarak daha güçlü biçimde ele alacaktır. Greif davası üzerinden Greif kriterlerini yani fiili-meşru mücadele anlayışını işçi ve emekçilere taşımaya devam edecektir.

-Son olarak ne demek istersiniz?

Kapitalistler ve hizmetindeki hükümet krizin faturasını işçi ve emekçilere kesiyor. Sınıfın dağınık ve örgütsüz olması, bu faturayı daha rahat kesmelerine olanak sağlıyor. En sıradan hak taleplerine dahi azgınca saldırıyorlar. Sınıfın devrimci, ilerici güçlerle birleşmesinden korkuyorlar. Son dönemlerde azgınca hayata geçirilen, polis, yargı, terörünün nedeni budur. Greif davası da sıradan bir dava değildir. Greif, işçi sınıfının gelecek mücadelesidir ve saldırı da işçi sınıfının geleceğinedir. Bütün öncü, ilerici işçi ve emekçiler bu bilinçle hareket etmeli, yeni Greif’ler yaratmak için mücadeleyi büyütmelidir. Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için Greif işgalinin pratiğini, ‘fiili-meşru mücadele hattı’nı fabrikalarda havzalarda hayata geçirmelidir. Karşı karşıya kaldığımız sorunları ancak böyle aşarız.

Kızıl Bayrak / İstanbul