İç gerilimler, tahammülsüzlükler
Birleşik Metal-İş Sendikası’nın şube genel kurulları gerçekleşiyor. Şube genel kurullarından yansıyanlarla merkez genel kurula doğru ilerleniyor. 18 Ekim Pazar günü Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şubesi’nin genel kurulu gerçekleşti. Diğer genel kurullarda olduğu gibi Gebze genel kurulunda da “demokrasi şöleni” vurgusu öne çıkartıldı. Ama demokrasinin kendi çizdikleri çerçevenin dışında değerlendirmelere ne kadar kapalı olduğunu bu genel kurulda bir kez daha gördük. Diğer bir noktası yine diğer genel kurullarda ifade edildiği gibi Birleşik Metal’in siyasetlerden bağımsız olduğu vurgusuydu. Bu vurgu; işçilere siyasal zeminde müdahaleye kapalıyız demekti. Bu vurgu; örgütlü işçinin varlığından rahatsızız demekti.
Demokrasi ve mücadelecilik hayatın içinde sınanır
Genel kurullarının demokrasi şöleni olduğunu iddia edenlerin öncelikle geride bıraktıkları 4 yılına bakmak gerekir. Onların demokrasisi nasıl süreçler işlettikleriyle aslında işletmedikleriyle anlaşılır. Metal grevi sürecine ve genel kurulun hemen öncesine bakmak bile demek istediğimizi somutlayacaktır.
Metal grevinde yasağa boyun eğilmiştir. Tek bir fabrikada işçilerin kararının ne olduğu sorulmamıştır (MESS’ten çıkan sözde hak kazanılan fabrikaları da katarak söylüyoruz). Buna rağmen işçiler devam diye sesini yükseltmiştir, bu ses yok sayılmıştır. Genel kurulda muhalif listeden çıkanlar bile grevin sürmesi gerektiğini ifade eden işçilere 'maceracı' demiştir. İşçiye güvensiz merkez yönetimin ve yöneticilerin aldığı karar dikte edilmiştir.
Metal grevinden sonra ortaya çıkan metal fırtınasının “maceracıları”nı bu ruh halinden kurtulamayan yılgın sendikanın bünyesi kabul etmemiştir. Tüm basiretsizliğine rağmen Birleşik Metal’e gelen işçilerin enerjisini kuşanmak yerine enerjiyi soğuran bildik tutumlar takınılmıştır. Metal fırtınasının kendi eserleri olduğunu bir “övünç kaynağı” gibi anlatmalarına rağmen YHK kararına neden boyun eğdiklerini, neden ses çıkartamadıklarını ise suskunlukla geçiştirmişlerdir.
Kendi çizgisinden bağımsız yol yürüme çabası içerisinde olan fabrikaların nasıl kendi kaderlerine terk edildiklerine EKU Fren Kampana örneği başlı başına yeterlidir. İşçiler Birleşik Metal’de kalmak istemelerine rağmen daha mahkeme kararı netleşmeden bile kendi ağızlarıyla işçilere Çelik-İş’e dönmeleri ve oranın içerisinde “mücadele” etmeleri söylenmiştir. M&T Reklam işçilerinin direnişini bitirmek için harcadıkları çabayı da özel olarak belirtmek gerekir.
Büyüdüğünü söyleyen, bünyesine kattıklarının isimlerini sıralayan sendika söz mücadele etme isteği içerisinde olan işçilerin olduğu fabrikaların kaybedilmesine gelince neden eksikliklerini, hatalarını irdeleyen bir yaklaşım ortaya koymamaktadır? Fabrikaların çoğunda genel kurul delegeleri neden seçimle değil de atamayla belirlenmiştir? Bu sorulara verecekleri cevap ne yazık ki bellidir, aslında istedikleri daha iyi bir sendikal mücadele değildir, istedikleri koltuklarında oturmaya devam etmektir.
İç gerilimlerle geçen bir genel kurul
Gebze, Birleşik Metal-İş açısından önemli bir bölge. Tam da bununla bağlantılı olarak 29 Ocak grevi açısından da önemli ve belirleyici olacak bir merkezdi. 29 Ocak’taki grev yasağına karşı bir irade konulamamış olmasına yönelik tepkinin bir düzeyde de olsa biriktiği bir bölge diyebiliriz. Bu birikmiş tepki belli fabrikalarda temsilcilik seçimlerine yansımıştı, onun devamı olarak genel kurula da yansıdı.
Mevcut yönetimden oluşan 'Beyaz Liste'nin karşısında farklı çizgilerde olsa da grev vb. süreçlere yönelik tepkilerle yan yana gelmiş bir 'Mavi Liste' vardı. Genel kurulda muhalif delegelerin en çok vurguladığı eleştiriler; grev yasağının ardından işçilerin iradesinin çiğnenmiş olması, grev sonrasında Schneider Elektrik’ten 60 işçinin işten atılmasının karşısında durulmamış olması, metal fırtınasının kucaklanamamasıydı.
Mevcut yönetime dair ortaya konan belli eleştiriler olsa da, muhalif listenin içerisinde yer alan KP’nin grev yasağına karşı alınan kararın nasıl seslendiricisi olduklarını çok iyi biliyoruz. Ne kadar muhalif tutum içerisine gibi görünseler de aslında Birleşik Metal-İş içerisinde yerleşmiş uzlaşmacı-icazetçi sendikal anlayışla problem yaşamadıklarını, kurul öncesinde yönetimde yer alıp alamamak sorununa indirgenen bir muhalefet çizgisiyle sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarından doğru bakmadıklarını ve var olan çizginin devamcısı olduklarını görüyoruz. KP’nin bu anlayışına sözde Birleşik Metal-İş içerisinde “demokrasi” bayrağı açan EMEP’in de dahil olduğunu, onlar için de tek sorunun yönetimde yer alıp almamak çerçevesinde şekillendiğini mevcut genel kurul bir kez daha bize göstermiş oldu.
Sınıf sendikacılığı anlayışını koltuk pazarlıkları üzerine şekillendiren ve mücadele anlayışını ve ufkunu yasal cendereye sıkıştıranların, bugün metal işçileri içerisinde artık bir eylem biçimine dönüşen fiili meşru mücadele çizgisine uygun davranmaları beklenemez. Bu anlayışın metal işçisine ne 2017’de nede herhangi bir zamanda katkısı olmayacadığı gibi, mücadelenin önüne çekilen duvar olmaktan da başka bir sonuç üretmeyecek.
Genel kurulun sonucunda 'Beyaz Liste' ile temsil edilen mevcut yönetim bir kez daha kazanmış oldu. Metal işçilerinin yaşadığı süreçlerden yeterince ders çıkartılamamış, homurdanmalar olsa bile sendikanın tablosunun değişmesi için örgütlü ve güçlü bir zemin henüz açığa çıkmamıştır.
Metal İşçileri Birliği sınıf sendikacılığının tek temsilcisidir!
Genel kurulda yine bizler için yeni olmayan bir saldırganlıkla karşı karşıya kaldık. Daha iyi bir sınıf mücadelesi için nasıl bir Birleşik Metal olması gerektiği üzerine konuşan MİB temsilcisi susturulmaya çalışılmış, MİB’e yapılan saldırı ile bir kez daha sözde demokrasi oyunları açığa çıkmış oldu. Metal grevi ve metal fırtınası üzerinden değerlendirme yapılan konuşmada Birleşik Metal’in eksiklikleri ortaya konulurken mikrofonu kapatma, kürsüden indirme, salonu provoke etme girişimleri de gerçekleri duymaya dayanamayan, delegeler üzerindeki ideolojik hegemonyalarının, büyülerinin bozulmamasını isteyen bir psikolojinin dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Genel kurulda her iki liste de belli vesilerle MİB’in konuşmasını işaret ederek işçilerin algısında MİB dıştalanmaya çalışılmıştır. Çünkü her iki anlayışın da gelip takıldığı bir sınır olduğunu gördük. Diğerine göre daha ileride görüneni de aslında sadece diğerine göre ileridedir, bu yanıltıcı olmamalıdır.
Bunun için sözde “düşmanların” MİB’e karşı ortak tutum almalarının gerisinde de aynı çizginin taşıyıcısı olmalarından başka bir şey yatmamaktadır. Köhneleşmiş bir yapı ve anlayış ile bunun taşıyıcısı kimlikler metal işçisinin bugünkü mücadelesini sahiplenemezler. Bugün Gebze genel kurulunda da açığa çıkan olgu şudur ki, sınıf içerisinde iki çizgi ve bu iki çizgiyi temsil eden iki odak var. Birincisi uzlaşmacı-icazetci sendikal anlayış konusunda bugün ortaklaşanlar ve ikincisi Metal İşçileri Birliği. Bu yüzden MİB sınıf sendikacılığı çizgisini sahiplenen ve bunu metal işçileri içerisinde ete-kemiğe büründürmeye çalışan tek anlayıştır.
Gebze Metal İşçileri Birliği