‘Birleşik sınıf hareketi için mücadeleye’ şiarıyla yola çıkan İzmir İşçi Kurultayı, 6 aydır süren yoğun faaliyetini İzmir Barosu’nda düzenlediği kurultay toplantısıyla taçlandırdı.
Kurultay programı divanın kürsüye çağrılmasıyla başladı. Sınıf mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına yapılan saygı duruşunun ardından açılış konuşmasına geçildi. Açılış konuşmasında, kurultay bileşeni olarak birleşik bir sınıf hareketi ihtiyacını İzmir işçi sınıfına anlatmak için yoğun bir programla kurultay gününe hazırlanıldığına değinildi. Ancak kurultayın sınıf hareketinin zayıf olduğu bir dönemde örgütlendiğine buna rağmen kimsenin yan yana gelmediği bir dönemde bir arada çalışarak, sınıfa bir arada seslenerek mücadele kapasitesini açığa çıkartmak ve güçlendirmek için çalışıldığı vurgulandı.
6 aylık çalışma çeşitli başlıklar altında özetlendi. Çiğli meclisinin ve Aliağa meclisinin çalışmaları, örgütlenen etkinlikler, Torbalı’dan Buca’ya kadar işyeri temelli bilgilendirme çalışmalarından söz edildi.
Son olarak sermaye sınıfının ve güvencelerinin kumdan kaleler olduğu, kumdan kalelerinin gücünün ise ilk dalga vuruncaya kadar olduğu belirtilerek, kurultayın bir dalga olması temennisiyle programa geçildi.
Programda ilk tebliğ sunumu ‘Derinleşen İktisadi Kriz ve Mücadele’ başlığıyla yapıldı. Sunumda krizin nasıl ortaya çıktığına, bunun dünya ölçeğindeki yansımalarına beraberinde Türkiye işçi sınıfına etkilerine değinildi. Kapitalizmin saldırılarına karşı 2019’da 40 ülkede halk ayaklanmasının yaşandığı vurgulandı. “Topyekûn saldırıya karşı gelin ortak talepler etrafında birleşik mücadeleyi büyütelim” çağrısıyla sunum bitirildi.
Ardından ‘İşçi Sınıfının Örgütlenme ve Mücadelesinin Önündeki Engeller ve Çözüm Yolları’ başlığı ile hazırlanan tebliğ sunumuna geçildi. Sunumda örgütlenmenin önündeki engellerin başına burjuva ideolojisini ve egemen düşüncelerin işçiler üzerindeki etki ve tahakkümünü koymak gerektiği vurgulandı. Sermayenin ideolojik kuşatmasının işçi sınıfına etkileri tek tek tanımlandı. Sınıfa karşı sınıf bakışıyla ve burjuva gericiliğin karşısına kendi alternatifimizle çıkacağımız ifade edildi. “İşçi sınıfının bugün yaşadığı saldırılara karşı öfke ve tepkisinin örgütlenmesinin önemi beraberinde siyasal bilincinin geliştirilmesinin fabrika duvarlarından dünyaya bakarak değil, dünyadan fabrikasına bakmasıyla sağlanabilir” denildi. Ardından siyasi ve politik engellerle çalışma ve yaşam koşullarının sınıf üzerindeki bunaltıcı etkisine değinildi. Yasaların işçi sınıfı mücadelesinde nasıl bir engele dönüştüğüne değinildikten sonra sendikal bürokrasinin bozucu etkisine geçildi. Sendikaların bürokratik hantal yapıları, işbirlikçi-icazetçi mücadele anlayışlarıyla işçi sınıfından çok sermayeye hizmet ettikleri vurgulandı. Sendikaların mücadele anlayışı ve yapısal işleyiş açısından yeniden inşa edilmesi gerektiği vurgulandı. Ardından bunu inşa etmek için işleyişe dönük talepler sıralandı. Son olarak sınıf hareketinin dağınıklığı ve öncü işçilerin birliği sorunu ele alındı. Kurultay çalışmalarına omuz vermeye çağrı yapılarak tebliğ sonlandırıldı.
İkinci bölümde ise işçi konuşmalarının yer aldığı serbest kürsüye geçildi. Serbest kürsüde 36 işçi, 20 ayrı işyerinden ve 6 sektörden işçi ve emekçi söz aldı. Tekstil, inşaat, petrokimya, belediye, hizmet, sağlık sektöründen konuşmalar yapıldı. Ayrıca Soma’dan Bağımsız Maden-İş Başkanı, Emekli Sen Aliağa Şube Başkanı mücadele deneyimlerini anlatarak kurultayı selamladılar.
Serbest bölgede çalışan tekstil işçisinin yaptığı konuşmayla serbest kürsü açıldı. 13 yıllık tekstil işçisi olduğunu, tekstil sektöründe çalışan işçilerin küçümsendiğini bunda en çok da tekstil işçilerinin payı olduğunu vurguladı. Tekstildeki barbar sömürü düzeninden ancak tarihteki mücadeleleri rehber edinerek çıkılabileceğini ifade etti.
Ardından temizlik işçisi söz aldı ve en büyük problemlerinden bir tanesinin işçi olarak görülmemeleri olduğunu, %95’ini kadınların oluşturduğu bu sektörde, en çok yaşadıkları problemlerin iş güvenliği ve örgütlenme olduğunu ifade etti. Daha çok şirketler aracılığıyla ya da bireysel olarak çalışarak yaşamını sürdürmeye çalıştığını belirten işçi, ücret alamama, tacize maruz kalma, iş saatlerinin uzatılması konularının en temel sorunları olduğunu, temizlik işçileri olarak kurultay aracılığıyla işçi sınıfının bir parçası olduklarını deklare etmek istediklerini ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.
İz Enerji’de çalışan belediye işçisi söz alarak DİSK Genel-İş İzmir 2’Nolu Şube’de iş yeri temsilcisi olduğunu geçen dönem TİS sürecinde sendika şubesinde taşeron sürecini yaşadıklarını ve iş yeri komitelerini var ederek bu süreçle mücadele ettiklerini, ancak sendika yönetiminin bürokratik bir anlayışla ve kendi çıkarlarını gözeterek bu süreci işlettiğini ifade etti. İşyeri temsilcileri olarak sınıfa karşı sınıf anlayışıyla bir araya geldiklerini belirtti. “Mevcut sendikal anlayışın bu şekilde yönetilemeyeceği bizim için çok açıktır” diyerek aynı biçim ve kararlılıkla mücadele edeceklerini ifade etti.
Belediye işçisinin ardından sözü alan Emekli-Sen Aliağa Şube Başkanı, Türkiye’de 13 milyon emeklinin olduğunu, iktidarın “bunlar ölsün de bunlardan kurtulalım” diye baktığını, ancak sınıfın öncüleri olmak zorunda olduklarını, deneyimleriyle, sınıfa bakışlarıyla genç işçilere yoldaşlık etmek zorunda olduklarını ifade etti.
Ardından söz alan Tüm Emekli Sen üyesi ve Ekmek ve Onur Derneği başkanı, sendikal mücadelede, birlikte ve güçlü olabilmek için konfederasyonlara başvurduklarını, DİSK’e katılma kararı aldıklarını ama DİSK’teki baronların, emekli sendikaları birleşirse en yığınsal üyeye sahip olacaklarını belirtti. “Yığınsal bir delege ortaya çıkacak. Bu baronlar bu şekilde koltuklarını kaybedecek. Biz tabanız birlikte örgütlenelim diye uğraşırken bu baronlar bize set oluyor. Bugünkü DİSK’in sınıf mücadelesi yürüten değil, uzlaşmacı bir sendika olduğunu görüyoruz. İşçi birlikleri ve kurultayları olarak örgütlenerek, yönetimleri ele alarak DİSK’i geçmişindeki gibi sınıf mücadelesi veren bir çizgiye çekmek istiyoruz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
DİSK içinde profesyonel sendikacılık yapan ve şimdi Çiğli Belediyesi’nde çalışan işçi ise “Belediye sektörü öyle bir sektör ki, çalışanız ama işçi duruşumuz yok. Kamusallıkla özel sektör iç içe girmiş durumda. Bu sektörde saflar keskinleşmiyor. Çalışma hayatında aktif olan bir arkadaş, bir süre sonra yönetici olabiliyor ve patron safında durabiliyor. Genel-İş’e de önerdim, belediye sektöründe sınıf bilinçli işçi oluşturmak için ezber bozalım. Ezber bozulmadıkça birleşik sınıf hareketi oluşturulamaz. Sendikal örgütlülüğünün iki yapısal sorunu var. Birincisi delege sistemi kaldırılmalı, şubeleri işçiler seçsin. İkincisi profesyonelliği iki döneme indirelim. Bu günkü sendikal anlayıştan bağımsız olarak işçi sınıfının önderliğini yaratmak zorundayız” diye konuştu. Bu kurultay adım olması dileğiyle, somut pratik kararlar alma çağrısıyla konuşmasını sonlandırdı.
Ardından sözü üniversite öğrencisi aldı ve toplumsal eşitsizliklerin büyümesine, iç ve dış borçların artmasına, kapitalistlerin faturayı işçilere yüklemesine değindi. Bunun sonucu olarak, üniversitelerin git gide pahalılaşması nedeniyle işçi ve emekçilerin çocukları olarak eğitim haklarından mahrum bırakıldıklarını, yurtlara, yemekhanelere her geçen gün zamlar yapıldığını ekledi. 2019 yılında 1 milyon 250 bin arkadaşlarının masraflar yüzünden okulu bıraktığını, 3 öğrenciden ikisinin gününün 7 saatini çalışarak geçirdiğini, 7 milyon öğrencinin yüzde 10’unun burs alabildiğini ifade etti. İşçi sınıfı ve gençliğin topyekûn bir saldırı altında olduğunu belirtti ve “kaderlerimiz aynı mücadele olanaklarımız da ortaklaşmak zorunda” çağrısıyla konuşmasını sonlandırdı.
Söz alan Tüpraş işçisi ise, 12 Eylül ile birlikte sektörlerindeki grev yasaklarının mücadelelerinin önündeki en temel engel olduğunu TÜPRAŞ sözleşme sürecinde YHK kararıyla sermayeye istediğinden daha fazla verdiğini ifade etti. Sözleşme sürecinde kara satışını durdurduklarını, LPG borularını durdurduklarını ancak başarılı olamadıklarını, yenildiklerini ama teslim olmadıklarını ifade etti. Yenilmelerinde sol-sosyalist güçlerden yeteri kadar destek görmemelerinin de payının olduğunu, 2020’de PETKİM ve Star TİS süreci olduğunun altını çizdi. Herkesi desteğe beklediklerini belirtti ve “Artık sözleri bırakalım, birleşik işçi sınıf mücadelesini kuralım” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Ardından Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu temsilcisi söz aldı. BDSP temsilcisi kurultayın sınıfın mücadelesinde ortaya çıkan engelleri ayrıntılı tartışacağını, kendilerinin iki temel sorun alanının altını çizeceğini ifade etti. Özellikle işçi sınıfının 12 Eylül darbesiyle birlikte fiziksel olarak ezilmeye çalışıldığını arkasından mücadele arayışları içinde olmasına rağmen, ‘89 çöküşüyle birlikte ideolojik olarak da teslim alınmaya çalışıldığı vurgulandı. Sermeye ideologları tarafından pompalanan ve solda da yankısını bulan, “mücadele çağının bittiği, uzlaşma ve diyalog çağının başladığı” gibi “yeni dünya düzeni” söylemlerinin ve bakışının sendikaları ve öncü işçileri esir aldığı vurgulandı. Artık bu dönemin sona erdiğinin ve işçi hareketi açısından da yeni bir dönemin başladığının altı çizilerek, mücadeleyi engelleri aşarak birlikte örgütleme çağrısıyla konuşmayı sonlandırdı.
Serbest Bölge’de çalışan tekstil İşçisi ise yaşadığı mobbingden bahsetti. “Süre, sayı baskısı ve performansa dayalı çalışma bizlerin üzerinde ciddi bir basınca döndü. İki işçinin yapması gereken iş tek bir işçiye yaptırılıyor. İşler zamanında çıkmadığı zaman bunlar bizim verilerimize yansıyor ve savunma ve ihtarlara maruz kalıyoruz. Savunmalarımızı yapınca ters tepkilere maruz kalıyoruz. Bana sen yalnızsın ve teksin demek istiyorlar. 10 yıldır aynı şirkette çalışıyorum ve bugüne kadar yaşadıklarımın mobbing olduğunu öğrendim. Bu sorunları yalnızca ben yaşamıyorum, tüm arkadaşlarım yaşıyor. Bu sorunları ancak birleşirsek, örgütlenirsek aşabiliriz. İşçi Kurultay’ından talebimiz avukatlar, doktorlar vb. kurumlar aracılığıyla bilgilendirme çalışmalarının yapılması” önerisiyle konuşmasını sonlandırdı.
Tekstil işçisinin ardından söz alan sağlık emekçisi, sağlık alanında niteliğin azaldığını, ücretsiz sağlık bakımı yok edildiğine, sözleşmeli personel alımı yapılarak iş güvencesinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığına değindi. “Sağlığın paralı hale gelmesi ile parası olanın özele parasız olanın ise sağlık hizmeti alamadığı bir hale geldi. Sağlıkta şiddet vakaları artmaya başladı. Bu öfke birikimi kapitalizmin emekçi kitleler üzerinde yarattığı bir sorun iken biz bunu doğru yere kanalize edemiyoruz” diyerek birleşik mücadeleyle aşılabileceğini ifade etti. 11 Ocak’ta KESK’in “Halk için Bütçe, Demokratik Türkiye” eylemine çağrı yaparak konuşmasını sonlandırdı.
Ardından söz alan inşaat işçisi ise inşaatlarda en önemli sorunların ağır bir taşeronluk sisteminin var olmasına ve ortalama yıllık 500 inşaat işçisinin ölmesine değindi. “En temel haklarının barınma ve beslenme koşullarında düzeltilmeye gidilmeli. İş sağlığı ve güvenliği değil, işçi sağlığı ve güvenliği esas alınmalıdır. Yaşanan cinayetlerin esas sorumluları yargılanmalı, inşaat sektöründe meslek hastalığı tanımı yapılmalı, çalışma süresine bakılmaksızın kıdem ve ihbar tazminatları için yasal düzenleme yapılmalı” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Bağımsız Maden iş Sendikası Başkanı Tahir Çetin sorunların açık olduğunu belirtti. “Bugün gerçekten işçi sınıfına dokunacak hangi iktidar var? Artık kendi iktidarımızı kurmanın zamanı” dedi. “Soma felaketinden sonra kendine devrimciyim diyen sendika geldi. Biz bu sendikaya 2 bin kişi üye yaptık ama ne oldu o da bizi sattı. Biz bunların ardından bağımsız bir sendika kurduk. Buradaki sorunların aynısını kendi meclisimizde tartışıyoruz. Bunlar bizi yıllardır aptal olarak görüyor. Ama artık onlara biat etmeyeceğiz. Bizim geleceğimizi kimsenin çalmasına izin vermeyeceğiz” diyerek konuşmasını bitirdi.
Eski Hugo Boss direnişçisi Fatih Uyda söz alarak, Hugo Boss’ta sendikal çalışma sürecinin çarpıklığından bahsetti ve sendikasına güvendiğini, direniş kararı aldığını söyledi. “Sendika beni bir süre oyaladı. 95 gün boyunca direndim, ne yazık ki sendikaya bağlı olduğum arkadaşlar dahi kimse bana destek vermedi. Sadece buradaki arkadaşlar yanımdaydı. Burada Hugo Boss’ta çalışan arkadaşlar var dinledim, bir taşım varsa elimde kalan onu da onların örgütlenmesi için atmaya hazırım” diyerek konuşmasını bitirdi.
Deri Kundura Tekstil İşçileri Derneği adına konuşan Yalçın Yanık, “En örgütlü ve politik işçi sınıfı Türkiye’dir. Bize farklı bir işçi önderi lazım. Bunu yapması gereken siyasal partilerdir. Bugün dünyanın her tarafında küçük küçük ayaklanmalar var. Bunların önderi olmadıktan sonra boşa gider” dedi ve kurultayı selamladı.
Sarnıçta çalışan tekstil işçisi, kadın işçilerin öne çıkan sorunlarına değindikten sonra kurultay aracılığıyla emekten yana tüm kurum ve kuruluşların kadın işçilerin sorunlarına dair duyarlı olması gerektiğine değindi ve tüm sendikalarda kadın komisyonlarının kurulması gerektiğini ifade etti. Ardından söz alan inşaat işçisi, Çiğli Belediye işçisi, Konak Belediye işçisi, Çiğli organizede çalışan tekstil işçisi genel olarak yaşadıkları sorunları anlattılar.
İşçilerin ardından kurultay hazırlık komitesi adına yapılan konuşmada, tartıma ve önerilerin önemli olduğuna, işçi sınıfı mücadelesinin geliştirilip büyütülmesi için bu birlikteliğin devam etmesi gerektiğine işaret edildi. İşçi sınıfının bugünkü durumunun kimseyi yanıltmaması gerektiği vurgulandı. Kurultaya katılan ve buradaki tartışmaları mücadelenin olanaklarına çevirmek isteyen herkes 19 Ocak’ta kurultay toplantısını değerlendirmeye ve bir mücadele merkezi ihtiyacını tartışmaya davet edildi.
Kurultayda ayrıca katılımcılara dönük bir anket, tebliğlerin ve programın olduğu bir dosya hazırlandı ve dağıtıldı. Salona “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!” şiarlı pankartlar asıldı.
Kızıl Bayrak / İzmir