Sermaye düzeninin dünyanın en büyük adalet sarayı olması ile övündüğü Anadolu Adalet Sarayı bir kez daha ücretleri ödenmeyen işçilerin direnişine tanık oldu. Yemekhane, kafeterya ve çay ocaklarında çalışan Evrensel Gıda işçileri ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle 4 Aralık’ta direnişe geçtiler.
Evrensel Gıda işçileri, geçmişte verdikleri mücadelelerin olumlu ve olumsuz deneyimlerinden dersler çıkarmış, ilk kez bütünlük içerisinde direnişe çıkmışlardı. Yaklaşık 130 işçi ile başlayan direniş, geçmişteki direnişlere oranla çok daha güçlü başlamıştı. Sonuçları bakımından da öncekilere oranla daha büyük kazanımlarla perçinlenebilecek bir güce ve kapasiteye sahipti. Ne var ki, direnişin kaderini belirleyen, direnişe dönük çeşitli müdahaleler ve yanlış tutumlar oldu. En nihayetinde direniş, sınırlı kazanımlar ama önemli kayıplarla son buldu. Direnişin gelişimine, kayıp ve kazanımlarına, direnişin kaderini çizen tutum ve davranışlara geçmeden önce, işçilerin geçmiş deneyimlerine ve onları bugüne taşıyan süreçlere göz atmakta fayda var.
Direniş geçmiş deneyimlerin üzerinde yükseldi
Anadolu Adliyesi çay ocakları, yemekhane ve kafeteryalarında çalışan işçiler, ilk direnişlerini üç aylık ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle 1 Eylül 2014 tarihinde başlatmışlardı. Bu ilk direniş adliye emekçileri içerisinde örgütlü olan Büro Emekçileri Sendikası'nın (BES) bir grup üyesinin yoğun çabaları ile şekillenmişti. Bir ÇHD’li avukatın katılımı ile 35-40 işçinin katıldığı bir toplantı örgütlenerek direniş kararı alınmıştı. 200 civarında işçiden yalnızca 35-40’ının başlattığı direniş, ilk günden gerçekleştirilen doğru hamle ve adımlarla biçim kazanmış, beşinci gün yemekhane işçilerinin de katılımının sağlanmasıyla doruk noktasına ulaşmıştı. Boykot çağrıları, dayanışmalar ve en nihayetinde yemekhanede üretimin durdurulması ile direniş beşinci gününde kazanımla sonuçlanmış, işçilerle dönemin taşeron işvereni MFS Temsilcilik Turizm firması arasında protokol imzalanmıştı. Bugün olduğu gibi direniş boyunca YARSAV ve Yargıçlar Sendikası üyesi hakim ve savcılar, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Kartal Hukukçular Derneği (KHD)’nden avukatlar direnişin aktif unsurları olmuşlardı. Adliye emekçilerine çay dışındaki sıcak içecekler ile soğuk içeceklerde indirim yapılması direnişin yan kazanımlarından biri olmuştu.
Direnişin ardından Sınıf Sendikacılığı İnisiyatifi1 (SSİ) bileşenleri bu dönemde bir iç tartışma yürütmüş, işçilerin DİSK’e bağlı bir sendikada örgütlenmesi yönünde bir eğilim geliştirmişler, örgütlenme çalışmalarının adımlarını atmaya başlamışlardı.
Fakat kısa süre içerisinde mevcut firmanın ihalesinin iptal edileceği anlaşıldı. Özellikle yemekhane işçilerinin patronun yönlendirdiği bir aşçıbaşının etkisini aşamamaları nedeniyle DİSK’e bağlı Birleşik Metal sendikasında gerçekleştirilen toplantıya çok az kişi katılmıştı. Bir süre sonra bu aşçıbaşı yeni firmanın gelmesi durumunda kendisinin de işinden olacağı kaygısıyla olacak ki, BES ile iletişim kurdu ve bir işçi toplantısı örgütlenmesine yardımcı olacağını söyledi. Yaklaşık 100 işçi ile toplantı yapılarak yeni firma gelmesi durumunda neler yapılacağı, sendikalaşma vb. konular tartışıldı. Kısa bir zaman sonra (Şubat 2015’te) taşeron firma el değiştirdi. Yeni taşeron firma Evrensel Gıda A.Ş. idi. İşçilerin iş başvurusuna çağırıldığı gün BES duruma müdahale etmiş, patronun “sendika ve avukat olmayacak” dayatması direnişteki işçilerin sahiplenmesi sayesinde aşılmış, “deneme süresi sözleşmeden çıkarılmadan imza atmama” kararı alınmıştı. Ne var ki işverenlerle görüşmeler sürerken MFS’nin yönlendirmesi ile yukarıda bahsi geçen aşçıbaşı işçileri sözleşmeyi imzalamaya zorlamış, yarattığı moral yıkım sonucunda kararlılığın dağılmasına yol açmıştı. Bu koşullar altında direnişin gövdesini oluşturan 25 civarında işçi ise BES ile birlikte yaptıkları değerlendirme sonucunda, sözleşmeyi imzalayarak işbaşı yapmanın doğru olacağı sonucuna varmışlardı.
Yaşanan bu kırılmadan kısa süre sonra işten atmalar başlamış, işten çıkartılan işçilerin yalnızca beşi 2 Mart 2015 tarihinde direnişe başlamıştı. İşten atılanlar dahi direnişe katılmamış, tüm çağrılara rağmen içerideki işçiler direnişteki arkadaşlarına destek vermemiş ve direniş 5 gün sürdürülebilmişti.
Sendikalaşmaya dönük çalışmalar sürdürülemez duruma gelse de, SSİ bileşenleri olarak, yeniden benzer süreçlerin yaşanacağı, işçilerin bu kez geçmiş olumlu ve olumsuz deneyimlerinden dersler çıkararak yola koyulacağını öngörmüştük. Nihayetinde 4 Aralık’ta başlayan direniş bu öngörüyü doğruladı. Gerek geçmiş mücadelelerin işçilerde bıraktığı deneyimler, gerekse de patron yanlısı ustabaşlarının işten çıkartılmış olmaları ve yerine alınan unsurların mücadeleci bir kimlik taşımaları işçilerin topluca davranmalarının önünü açmıştı.
Direnişin birinci günü
Ekim ve Kasım ayı ücretleri ödenmeyen işçiler, 4 Aralık Cuma günü kendiliğinden direnişe geçtiler. İlk günden birkaç çay ocağı ve kafeterya dışında tüm yemek ve çay hizmetini durdurdular. Bir grup BES üye, temsilci ve yöneticisi, ÇHD ve KHD’li avukatlar ile YARSAV ve Yargıçlar Sendikası üyesi hakim ve savcılar ilk günden direnişi sahiplendiler. Bu sahiplenme işçilerin kısa sürede birliğini güçlendirmelerine yol açtı ve kendilerine güvenlerini artırdı.
İlk gün Başsavcı Vekili Sırrı Topluyıldız ile görüşme yapılarak ücretlerin ödenmesinin sağlanması, Evrensel Gıda’ya ödenecek hakedişlerin işçi ücretlerine yansıtılması talep edildi. Ayrıca BES temsilcisi, ücret sorunlarının tekrardan yaşanmaması için ihale şartnamesine ücret ödemesi yapılmadığında hakedişlerin patrona değil işçilere ödenmesi yönünde bir düzenleme eklenmesini dile getirmiştir2. Başsavcı Vekili, kendilerinin ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını, hakedişlerin işçiye ödenmesinin idarenin elinde olan bir şey olmadığını ileri sürmüş, ayrıca mevcut firmanın ihalesinin iptali için yazı hazırladıklarını söylemişti.
İlk gün sonunda daha önceki direnişlerde olduğu gibi işçilerle değerlendirme toplantısı yapılmış, sonraki günlerde de bu toplantı kültürü sürdürülmüştür. Geçmiş direnişlerde olduğu gibi bu direnişte de işçilerin toplantıları herkese açık olarak gerçekleştirilmiş, destek veren tüm kurum ve kişiler bu toplantılarda söz alıp görüşlerini ifade edebilmişlerdir. Ne var ki direnişin kaderini belirleyen, bu kültürün dışına çıkılarak işçileri yönlendiren müdahale ve adımlar olmuştur.
Bir sendika(sız)laştırma hamlesi
İlk gün akşamı yapılan toplantıda hakedişlerin işçilere ödenmesi için çalışma başlatılması, yasadışı hizmet sunumunun engellenmesi, Pazartesi günü görüşmelerin devam ettirilmesi yönünde kararlar alınmıştı. Pazartesi günü (7 Aralık) Evrensel Gıda yasadışı olarak yemek çıkarmaya yöneldi. Yemek çıkartılmasının engellenmesinin direnişin geleceği açısından önemli bir yerde durduğu bu ikinci iş gününde, Cuma akşamı alınan kararların dışında bir başka tablo ile karşılaşıldı. BES yönetici ve üyelerinin alanda bulunmadığı sabah saatlerinde işçilere “e-devlet şifrenizi alın, sendikaya üye olun” çağrısı yapılmıştı. Toplantı kararlarından bağımsız olarak yapılan bu çağrı, kendisini ilerleyen günlerde Emek Partisi üyesi olarak tanıtacak bir avukat3 tarafından yapılmıştı. Söz konusu avukat DİSK’e bağlı Gıda İş sendikasını, Gıda İş de işkoluna uygun olarak Dev Turizm İş’i aramıştı. Direnişin ilk günü BES yöneticileri de yaptıkları konuşmalarda işçilere “daha iyi koşullarda çalışmaları için sendikalaşmaları gerektiğini” söylemişler, sendikalaşma bilinci yaratmaya çalışmışlardı. Ne var ki BES temsilcileri böyle bir adımın direnişin kazanımı üzerine atılması gerektiğini, işçilerin üretim süreci içerisinde örgütlenmesinin sendikalaşmanın en sağlıklı yolu olduğunu düşünüyorlardı. Tam da bu nedenle tüm çabalarını direnişin kazanımına odaklamışlardı.
Hafta sonu avukatlar hakedişlerin işçilere ödenmesi talepli dilekçeler hazırlamışlardı. Bir yandan bu çalışma örgütlenirken, öte yandan da yasa dışı yemek çıkartılmasının engellenmesi gündemdeydi. Sabah saatlerinde alana gelenler, işçileri, e-devlet şifrelerini toplarken buldular. Birçok işçi aldıkları şifreleri BES’lilere getiriyor, kimileri BES’e üye olduklarını sanıyor, kimileri ise BES’lilerin sendikaya üye olma çağrısından haberdar olduklarını düşünüyordu. Böyle bir durumla karşılaşan BES’liler, kendilerine gelen işçilere süreçten haberdar olmadıklarını, e-devlet şifrelerini sendika temsilcilerine vermeleri gerektiğini söylüyorlardı. Yasadışı yemek çıkartılmasını engellemek ve boykot çağrısı yapmak için işçilerle birlikte yemekhaneye girildi. İşçiler topluca yemekhanede otururken, bahsi geçen avukat işçilere “işte sizin sendikacınız” diyerek Dev Turizm İş temsilcilerini tanıştırıyordu. Yemekhane güvenlik, çevik kuvvet, resmi ve sivil polisle dolmuş, birçok kişi ve kurum bu hengame içerisinde boykot çağrısı yaparken Dev Turizm İş’in bir temsilcisi bir masaya geçmiş üye kayıtlarına başlamıştı. İşçi sendikası ve bahsi geçen avukat dışındaki herkes yemek yenmesini engellemeye yönelmişken, onlar sendika üyeliğinin yapılmasına yoğunlaşmıştı. Bu durumu gören bir BES yöneticisi “o bilgisayarı kaldırın, yaptığınız çok çirkin” diyerek duruma müdahale etti4.
Söz konusu hamle klasik bir sendikalaşma değil, özünde işçiler üzerinde etkili olan unsurların etkisini kırmaya dönük bir hamleydi. Bu hamleyi yaparken ise yine BES’in işçiler üzerindeki doğal etkisinden yararlanılmıştı. İşçiler sendikaya üye olmayı BES’in ve diğer avukat örgütlerinin hepsinin ortak kanaati sanıyorlardı. Yapılmak istenen açıktı. İşçiler sendikaya üye kaydedilerek “işçileri biz temsil ediyoruz” tutumu geliştirilecek, böylece kendilerinden farklı fikirler taşıyan unsurlar işçilerden yalıtılacak, sonuç olarak hem bahsi geçen avukat ve hem de Dev Turizm İş temsilcileri inisiyatifi ele almış olacaklardı. Onlara göre BES’liler DİSK karşıtıydı! BES’in bu konudaki fikrini bilmelerine rağmen bu kanaate varılmıştı her nasılsa! Oysa direnişin ilk günü Dev Turizm İş temsilcisi ve avukatı5 direnişe gelmişler, BES temsilcilerinden biri ile görüşmüşlerdi. Sendikalaşma konusunda fikri sorulan BES temsilcisi, “geçmişten bugüne sendikalaşma yönünde çaba harcadıklarını, DİSK’e bağlı Genel İş sendikası olabilir mi diye düşündüklerini, ancak bunun bugünün sorunu olmadığını” dile getirmişti. Dev Turizm İş temsilcisinin “Genel İş’in değil kendilerinin örgütlenme alanına girdiğini” söylemesi üzerine BES temsilcisi, “kimin alanına girdiğinin bu aşamada önemli olmadığını, bu aşamada bir sendikalaşma adımının erken olacağını” ifade etmişti.
Dev Turizm İş ve onlara üye ‘kazandıran!’ avukat ise toplantılara katılıp işçileri sendikalaşmaya ikna etmek yerine, bir oldubittiye getirerek, işçiler üzerinde sözü geçen bir aşçıbaşının etkisinden yararlanarak ve başkalarının bu konudaki görüşlerini işçiler içerisinde ifade etmelerine olanak bırakmayarak “baskın basanındır” mantığı ile üyelik almaya başladılar. Niyetler açık biçimde öncelikle BES temsilcilerinin etkisini kırmak üzerinden şekillenmesine rağmen6 -böyle olmasa BES’in olmadığı bir ortamda ve BES’lilerin görüşlerini bile bile bu adım atılmazdı- BES’liler, sendikalaşma hamlesinden geri adım atmanın da yanlış olacağı düşüncesiyle işçilere “sendika üyesi oldunuz, artık sendikanıza sahip çıkmalısınız” dediler. Sonraki günlerde işçiler içerisinde sendikaya dönük çeşitli patron yanlısı çevrelerin karşı propagandalarının etkisini kırma yönünde de azami çaba harcadılar. Öyle ki bu karşı propagandanın etkisini kırmak için “kim sizinle üşüyor, kim sizinle aç kalıyor, kim sizinle mücadele ediyorsa, o sizin dostunuzdur” biçiminde etkili bir söylem geliştirdiler. Toplantılarda işçilerin henüz yeni yeni tanımaya başladıkları Dev Turizm İş temsilcilerinin işçiler tarafından benimsenmesini sağlayacak tutumlar geliştirdiler. BES’in tüm bu sahiplenici tutumu şuna dayanıyordu: eğer bir kez sendikalaşma adımını atan işçiler tam bir bütünlük içerisinde sendikalarına sahip çıkamazlarsa, buradan yaşanacak bir kırılma işçiler içerisinde sendikalaşma fikrinin zarar görmesine yol açacaktı. Zamansız bir hamle yapılmasaydı, direniş sonuçlandırılıp işçiler işbaşı yaptıktan sonra sendikalaşmak daha olanaklıydı. Ama önümüzde somut bir durum vardı. Bu durumda belirleyici olan 130 işçinin birliğinin korunması olacaktı. Bu bilinçle BES’liler işçilerin sendikalı olarak birliklerini korumaları yönünde çaba harcadılar. Ne var ki, mevcut işçilerin sendikalaştığı taşeron firmanın ihalesinin iptal edileceği kesin olduğundan, yeni firma geldiğinde işçilerin “sendikan mı işin mi” baskısına göğüs gerip geremeyecekleri belirsizdi. Eğer işçiler bunu bütünlüklü olarak göğüsleyemezlerse “kolay üyelik” hamlesi, işçilerin sendikalaştırılması değil, sendikal örgütlenmeden uzaklaşarak “sendikasızlaştırılması” sonucunu doğuracaktı7.
Sendika(sız)laştırma hamlesinin hemen ardından BES’liler daha doğrudan tutumlarla karşılaştılar. Öyle ki bir gün sonra Dev Turizm İş temsilcisi görüşme heyetinde bulunan BES yöneticisinin bir işçi ile yaptığı sohbete müdahale etmeyi kendisine hak bilir hale gelmiş, Emek Hareketi’nden BES üyesi bir temsilci kendi sendikasının görüşme heyetinden çıkmasını isteyen tutumlar geliştirebilmiştir. Aynı şekilde ÇHD’ye de kendisine sormadan görüşme heyetinde yer vermemek gibi tutumlar geliştirmek bizzat bu BES üyesine düşmüştür!8
Bu ikinci iş gününde, ilk gün alınan kararlar doğrultusunda KHD ve ÇHD’li avukatların hazırladıkları “hakedişlerin işçilere ödenmesi” talepli dilekçeler işçilere imzalatıldı ve Başsavcılığa teslim edildi9. Yasadışı yemek çıkartılmasının engellenmesinden sonra işveren bir daha böyle bir adım atamadı.
İşçi denetiminde üretim mi, tedbir için vekalet mi?
Daha direnişin ilk gününde mevcut firmanın ihalesinin iptal edileceği ve yeni bir firma gelene kadar bir boşluk döneminin olacağı görülmüştü. Bu, eski firmanın ücretleri ödemeden kaçması anlamına geliyordu. BES’liler direnişin başladığı günün ertesinde “işçi denetiminde üretimin” koşullarının ortaya çıkacağını öngörüyorlar, bunu taleplerin bir parçası haline getirerek meşrulaştırma çabasına giriyorlardı. İşçilerle yapılan tartışmalar sonrasında ücretlerin ödenmesine dönük olarak iki talep belirlendi. Bunlar hakedişlerin işçi ücretlerine ödenmesi ve idarenin veya işverenin de içinde yer alacağı işçilerin denetiminde “ücret denetleme kurulu” oluşturularak işçi ücretlerinin günlük ciro ile karşılanması talebiydi. İşçiler tarafından da benimsenen bu talepler doğrultusunda yapılan görüşme talebi Başsavcı Vekili tarafından reddedildi ve Başsavcılıktan randevu istendi. Görüşme talebinin uzun süre karşılık bulmaması üzerine 11 Aralık Cuma günü YARSAV ve Yargıçlar Sendikası üyesi hakim ve savcılar başsavcı ile görüşerek aracı oldular. Bu arada Evrensel Gıda’nın ihalesinin feshedildiği kesinleşmiş ve Başsavcılık tek muhatap haline gelmişti. Çoğunluğu işçilerden oluşan bir kurul oluşturulmasını istediler. Dördü işçilerden, biri Dev Turizm İş avukatı ve biri de BES yöneticisi olmak üzere 6 kişilik bir görüşme ekibi oluşturuldu10.
Görüşme sonuçları kimi yönlerden olumluydu. Birincisi hakedişlerin ayın 15’inde işçilere ödeneceği söylenmişti. İşçilerin denetiminde üretim yapılması talebi ise daha dile gelmeden Başsavcılığın “biz buna müdahale etmeyiz” söylemi üzerinden somut karşılık bulmuştu. Görüşmeye katılan hakim ve savcılar işçilere kendi ücretlerini almak için üretim yapmalarını, bundan çekinmemelerini söylüyordu. İşçilerin çoğunda bu yönde bir irade olmasına karşın, karar alınamadan mali komisyonda yer alan işçiler tarafından para dağıtımına geçildi ve toplantı ortamı dağıldı. Aynı akşam Dev Turizm İş yetkilileri, ÇHD ve BES’in de içerisinde yer aldığı bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede BES ve ÇHD işçi denetimi altında üretime geçilmesini savunurken, Dev Turizm İş üretime geçmenin dışarıdaki direnişi zayıflatacağı, amiyane bir deyimle cebine para giren işçinin işi de sendikayı da bırakacağı iddiasında bulundu ve işverenin mallarına tedbir konmasını savundu. ÇHD avukatı tedbir koymanın hiçbir somut karşılığı olmadığını, bu nedenle tedbir gibi hukuksal bir adıma yönelmenin tümüyle karşısında olduğunu söyledi. Yapılan tartışmalar sonunda “vekalet ilişkisine girmeden” birkaç işçi adına temsili olarak hukuki başvuru yapılması yönünde fikir ortaklığına varıldı. BES ve ÇHD, işçilerin faturalarını dahi ödeyemediğini ve bu koşullarda uzun süre direnişi sürdüremeyeceklerini, kendi denetimlerinde üretim yaparak günlük cironun işçi ücretlerine yansıtılmasının örgütlü davranma kültürünü geliştireceğini ve bunun aynı zamanda politik bir kazanım anlamına geldiğini, yemekhane hizmetinin verilemeyeceğinden yemekhane işçilerinin direniş alanında kalmasının yeterli olacağını, çay hizmetlerinin verilmesinin aynı zamanda işçiler ile adliyede çalışan 3500 kamu emekçisi arasında dayanışma ilişkilerini güçlendireceğini, yeni firmanın beş-on gün gibi kısa bir sürede gelebileceğini ve yeni firmayı iş başında karşılamalarının işe alınmaları konusunda işçilerin ellerini güçlendireceğini söylemişlerdi. Tüm bu açıklamalara rağmen Dev Turizm İş işçi denetiminde üretime geçilmesi talebine olumsuz yaklaştı.
12 Aralık Cumartesi günü ise üç işçi temsilcisi, Dev Turizm İş, BES ve ÇHD temsilcilerinin katıldığı bir görüşme yapıldı. Çay ocaklarından gelen temsilci işçilerin üretimden yana olduğunu söylemesine rağmen, diğer temsilciler işçi denetiminde üretime geçilmesi konusunda kararsız kaldılar. Önce blokların ortalarında bulunan ve yoğun ciro yapan çay ocaklarının işletilmesi tartışıldıysa da, Dev Turizm İş’in “direniş zayıflar” mantığı sonucunda yalnızca A(-2) bloktaki avukatlara hizmet veren çay ocağının açılması kararlaştırıldı.
14 Aralık Pazartesi gününe gelindiğinde ise bir kez daha farklı bir tablo ile karşılaşıldı. Yapılan görüşmelerde vekalet ilişkisine girilmemesinde fikir birliğine varılmışken, son görüşmede yer alan BES ve ÇHD temsilcilerinin bulunmadığı bir anda işçilerden vekalet toplanmaya başlanmıştı. Tahmin edilebileceği gibi vekaletler Dev Turizm İş avukatı ile Emek Partisi üyesi avukata veriliyordu. İşçilerle üretime geçilmesi tartışmasına fırsat verilmemiş, işçilerin önüne “hukuki” adımlar konulmuştu. Üstelik bu adımlar atılırken sürecin parçası olan avukat örgütleri de görmezden gelinmiş, sendika avukatının yanı sıra Dev Turizm İş temsilcilerini ‘işte sizin sendikacılarınız’ diye işçilere tanıtan avukata da vekalet verilmişti.
İşçiler daha direnişin ilk haftasında fikir ayrılıklarını görüyor ve bundan rahatsızlık duyuyordu. Yaşanan bu tablo karşısında BES ve ÇHD temsilcileri fikir ayrılıklarını işçilere açıklama gereğini duydular. ÇHD’li avukat hiçbir biçimde vekalet ilişkisini ve fiili üretim yerine hukuki adımlara yönelmeyi doğru bulmadığını, direnişi desteklemeye devam edeceklerini açıkladı. BES temsilcisi ise geçmişten beri sendikalaşmayı savunduklarını ama bunun doğru bir yöntemle gerçekleştirilmediğini ve doğru yöntemin işçiler işbaşındayken sendikalaşmak olduğunu, fakat bugün artık geri adım atılamayacağını söyledi. Ayrıca, ücretlerin ödenmesi için işçi denetimi altında üretim yapılmasının koşullarının olduğunu ifade etmiş, alınan kararlara aykırı tutumlar geliştirilmesini eleştirerek bundan sonra herhangi bir temsiliyet taleplerinin olmayacağını fakat direnişi destekleyeceklerini ilan etmiştir.
Direnişte kritik günler
Dev Turizm İş temsilcileri işçilerin üretimi kendi denetimlerinde yapmalarına karşı çıkarak aslında işçilerin taleplerine de sırt dönmüş oldular. Direnişin daha ilk günlerinde ücretler konusunda iki talep -hakedişlerin ödenmesi ve işçi denetiminde üretim- formüle edilmiş ve ikinci talebin de koşulları olgunlaşmışken bu talebe sırt çevrilmiştir. Ücret hakları için direnişe çıkan işçilerin ücretlerini üretim üzerinde denetim kurarak11 elde etmelerini “direnişi zayıflatır” gibi bir gerekçe ile reddedenler, bunun yerine hukuki adımlara yöneldiler. Bir gün vekalet toplamakla geçerken, birkaç gün de “fakirlik belgesi” almakla geçti. ‘Direniş zayıflar’ diyenler bu beş günlük zamanı çoğunlukla işçilerle birlikte yemekhanede geçirdiler. Mevcut taşeron firmanın ihalesinin iptaliyle birlikte işçilerde beklemeci bir hava gelişti. Yer yer gerçekleşen destek ziyaretleri dışında direnişin görünürlüğü zayıfladı.
16 Aralık tarihinde AK-ER Toplu Yemek adındaki bir firma ile başsavcılık arasında iki aylık geçici bir sözleşme imzalandığı öğrenildi. Sonraki gün akşamında ise patronun ve işçilerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda bir önceki dönemin taşeron firmanın patronu Mehmet Fevzi Siverek -firmanın tescil edilmiş ortak veya yöneticileri arasında olmamasına rağmen- kendisinin Genel Müdür olduğunu ileri sürerek işçilerden başvuru formu düzenlemelerini, başsavcılığın talebiyle mevcut işçileri işe alacağını vb. söyledi. İşçiler adına konuşanlar ise işçilerin taleplerini dile getirdiler. Ayrımsız tüm işçilerin başvuru formu düzenlenmeden işe alınmaları, deneme süresinin olmaması gibi taleplerini ilettiler.
18 Aralık Cuma günü ise patron işçilerden başvuru formu düzenlemelerini istedi ve isteyen çalışır isteyen çekip gider gibi söylemlerle işçilerin direncini kırmaya çalıştı. Bu arada 17 Aralık tarihinde “sendika ile protokol imzalanmasını zorlayacağız"12 diyen Dev Turizm İş sonraki gün bu talepten vazgeçmiş “deneme süresinin kaldırılması” talebinde de fazla ısrarcı olmayacakları noktasına gelmişti. İşçilerin direncini beklediği oranda kıramadığını gören patron, sanki işçilerin talebini kabul ediyormuş gibi yeni hamleler yapmaya başlamış, iş sözleşmesi üstünde yapılacak değişikliklerle işçilerin taleplerini kabul eder gibi görünmüştür. Fakat kısa sürede bunun işçileri bıktırmaya dönük bir oyalama hamlesi olduğu ortaya çıkmış, Pazartesi günü (21 Aralık) geldiğinde bir kez daha başvuru formu düzenlenmesini istemiş ve başvuranların değerlendirileceğini söylemiştir. BES yöneticilerinin olduğu bir ortamda, hakim ve savcılar ile yaptığı görüşmede patron, 5-6 işçiyi almayacağını söylemiş, hakim ve savcılarla birlikte başsavcılıkla görüşmeyi kabul etmiştir. İşçiler tüm işçilerin alınması koşuluyla deneme süresinin kaldırılması taleplerinden vazgeçeceklerini iletmişler, fakat başsavcılıkla görüşen hakim ve savcılar farklı bir tablo ile karşılaşmışlardır. Başsavcılık özünde işçilerin DİSK’e üye olmalarına politik bir tutum almış, 30-40 işçinin işe alınmayacağını ifade etmiştir. Zamanla işçilerde kırılmalar yaşanmaya başlamış, birçok işçi ortak tutumdan ayrılarak başvuru formu doldurmaya yönelmiş, işçilerin birliği çözülmeye başlamıştır. Bu koşullarda Dev Turizm İş başvuru formu doldurulması yönünde tutum belirlemiştir.
Sönmeye yüz tutan direnişi alevlendirmek
22 Aralık Salı günü başvuru formu düzenleyen işçilerin 32’si işe alınmadı. Bu, işçiler arasında bir moral yıkıma yol açmıştı ve Dev Turizm İş Çarşamba günü öğle saatlerinde yapılacak basın açıklaması ile fiili direnişi bitirme eğiliminde olduğunu ifade etmişti. İşe başlayanlar buruk bir sevinç yaşıyordu ve BES temsilcileri mesaj yolu ile tüm işçileri arkadaşına ve onuruna sahip çıkmaya çağırdı. Bunun sonucunda parça parça toplamda 23 işçi iş bırakarak direniş alanına katıldı. Dev Turizm İş’in son açıklamasındaki kısmi kazanım da ‘direnişi bitirme’ noktasına gelindiği bir durumda BES’in yaptığı çağrıyla direnişin yeniden alevlenmesi sonucunda elde edilebildi. Bu süre zarfında Adliye çalışanlarının önemli bir bölümü çay içmeyerek ve yemek yemeyerek direnişi sahiplendi. Memur Sen’in direniş karşısındaki açıklamalarına rağmen Adliye emekçileri direnişe olan desteklerini sürdürdüler.13
Direnişin önemli ayağı: dayanışma
Dayanışma ziyaretleri ve maddi katkılar 28 gün boyunca direnişe nefes aldırdı. Her ne kadar sınırlı olsa da işçilerin moral ve motivasyonunun sağlanmasında önemli bir rol oynadı bu dayanışma ziyaretleri. İşçiler maddi katkıyı önemli oranda direniş alanında işlettikleri çay ocağı sayesinde sağladılar. Üç dört gün de A(-2) bloktaki bir çay ocağını işlettiler. Bütünlüklü bir dayanışma örgütlendiği söylenemese de YARSAV ve Yargıçlar Sendikası üyesi hakim ve savcılar, avukatlar, BES ve adliye çalışanları maddi katkıları ile soluk taşıdılar direnişe. BES Genel Merkezi maddi destekte bulunurken, BES İstanbul 3 Nolu Şube Adliye dışında ayrıca Bostancı Vergi Daireleri kompleksinden de dayanışma topladı. Denebilir ki direnişe noter masraflarının karşılanması dışında maddi dayanışma örgütlemeyen tek örgüt DİSK ve DİSK’e bağlı sendikalar oldu.
Sonuç
Dev Turizm İş ‘Anadolu Adliye'sinde Direnen İşçiler Kazandı’ başlıklı açıklamasında direnişin kısmi kazanımlarla sonuçlandığını belirtmektedir. Fakat bu kısmi kazanımlar direnişin bir yanıdır. Öte yanında ise önemli kayıplar söz konusudur. Elbette ki her mücadelede kazanım ve kayıplar olacak, bedeller ödenecektir. Fakat atılan yanlış adımlar ve hesaplar ödenen bedelleri büyütmüş ve kazanımları sınırlandırmışsa, hata ve yanlışlardan samimiyetle dersler çıkartılabilmesi, direnişin özneleri açısından en önemli kazanım olacaktır. Direnişin kazanım ve kayıplarını şöyle özetleyebiliriz:
-
İşçiler ödenmeyen ücretleri için direnişe geçmişlerdi. Hakedişlerin işçilere ödenmesi direnişin kazanımlarından biri oldu. Her bir işçiye 688,54 TL ödeme yapıldı.
-
İşçiler kendi denetimlerinde çay ocaklarını işleterek yaklaşık bir aylık ücretlerini daha alabilir, dahası bu, örgütlülüğü büyüten, sendikaya ve örgütlülüğe güveni artıran ve işçiler ile binlerce adliye çalışanını kaynaştıran bir tutum olurdu. Ne var ki, Dev Turizm İş ‘ücretini alan işçinin direnişle bağı kopar, dışarıda direniş zayıflar’ mantığı ile direnişe katılmayan örgütsüz işçilerin yapabildiği şeyi örgütlü olarak yapmayı reddederek elde edilebilecek kazanımların sınırlanmasına ve kayıpların büyümesine yol açmıştır.
-
Direnişin en önemli kazanımı ise -Dev Turizm İş’in açıklamasında bu önemli kazanım anılmamıştır- başsavcılık ile taşeron firma arasında imzalanan sözleşmeye ‘ücret ödenmediği durumda hakedişlerin patrona ödenmemesi’ yönünde hüküm konulması olmuştur.
-
İşçilerin üretimden koptuğu ve iş koşullarının belirsiz olduğu bir durumda zamansız yapılan sendikalaşma hamlesi, iş ve ücreti için direnişe çıkan işçilerin önüne “sendika mı iş mi” gibi zorlu bir tercihi koymak anlamına gelmiş, işçilerin bütünlüğü korunamadığı ölçüde bu ‘sendikasızlaştırma’ sonucunu doğurmuştur. İşçilerin önemli bir kısmı sendikadan istifa etmiş, direnişi yarı yolda bırakıp işbaşı yapan üyeler ise sendikanın çağrılarına kulak tıkamıştır. Bunun sonucu sendikalaşmaya dönük bilincin kırılması, sendikalaşma sürecinin ertelenmesi ve işçiye ödetilen bedelin büyümesi olmuştur.
-
Dev Turizm İş’in açıklamasında da geçen kısmi kazanımlardan bir diğeri, işten atılan işçilerden 15’i dışındakilerin işe başlatılması, işe alınmayanlara ise iş bulunması taahhüdünün alınması olmuştur.14 Oysa işçiler işten atıldıkları için değil ücret alamadıkları için direnişe başlamışlar, yanlış ve zamansız müdahaleler bu yönüyle de ödenen bedeli büyütmüştür. İşe alınmayan işçilerle ilgili kısmi kazanım elde edilmesi ise Dev Turizm İş direnişi bitirme eğilimindeyken BES’in, işbaşı yapan işçilere, arkadaşlarına sahip çıkma yönünde yaptığı çağrı sonrasında 23 işçinin daha iş bırakması ve direnişin yeniden canlanması sayesinde olanaklı olmuştur.
Anadolu Adliyesi işçilerinin bu direniş ile kazandıkları şeyler kuşkusuz önemli. En önemlisi ise elde ettikleri deneyim olmuştur. Her ne kadar bugün işçilerde bir kırılma söz konusu olsa da elde edilen deneyimler sonraki süreçlerde benzer hata ve yanlışlara düşülmemesinde önemli rol oynayacaktır. En dirençli işçilerin birbirleriyle kurdukları dostluk ve dayanışma ilişkileri ise kazanımlar hanesine yazılmıştır.
Şurası iyi görülmelidir ki, kısmi kazanımlarda nasıl ki doğru tutumların rolü varsa, büyük kayıplarda da dar kaygılarla atılan adımların, yanlış tutum ve davranışların büyük payı vardır. Bunda bizim en temel hatamız ise bu yanlış adımların hangi sonuçlara götüreceğini önden görüyor olmamıza rağmen, gerek oldubitti ile gerçekleştirilen sendika(sız)laştırma adımını ve gerekse de işçi denetiminde üretime geçmek yerine yine oldubitti ile vekalet toplanarak hukuki adımlara yönelinmesini açık biçimde işçilerle tartışarak yanlışların önünü kesme olanağımız varken, bu türden tartışmaların işçilerin bütünlüğünü parçalayabileceği kaygısı ile yeterli inisiyatifi gösterememiş olmamız olmuştur. Dahası 2014 Eylül ayında yaşanan direnişte edindiğimiz deneyimle bu tür şeylerin olabileceğini önden görmemiz gerekirdi. Bu yönüyle yaşanan kayıplardan, direnişin kaderini belirleyen bu ‘oldubitti’ adımlarını hayata geçirenler kadar, kendimizi de sorumlu görüyoruz. İşçiler başta olmak üzere, Dev Turizm İş temsilcileri de dahil gün be gün direnişin parçası olan tüm kişi ve kurumları direnişteki tutum ve davranışlarını samimiyetle gözden geçirmeye çağırıyoruz. İşte o zamandır ki Dev Turizm İş’in yaptığı ortak mücadele çağrısı gerçek anlamını ve karşılığını bulacaktır.
Sınıf Sendikacılığı İnisiyatifi
Notlar:
1-Sınıf Sendikacılığı İnisiyatifi(SSİ), Büro Emekçileri Sendikası İstanbul 3 Nolu şube üyesi bir grup büro emekçisinin içerisinde yer aldığı sendikal platformdur. SSİ sınıf sendikacılığını eksen alan, sendikal bürokrasiye ve uzlaşmacı-reformcu sendikal çizgiye karşı mücadelede ortaklaşan devrimci büro emekçilerinden oluşmaktadır.
2-BES’in 2014’teki ilk direnişten itibaren dile getirdiği bu talep, yeni firma ile başsavcılık arasında yapılan sözleşmede hüküm haline getirildi ve bu, direnişin önemli kazanımlarından biri oldu. Dev Turizm İş’in ‘Anadolu Adliye'sinde Direnen İşçiler Kazandı’ başlıklı açıklamasında bu kazanım gözden kaçırılmıştır.
3-Bahsi geçen avukat 2014’teki direnişte Kartal Hukukçular Derneği(KHD) adına bulunmuş, son direnişte ise KHD Başkan Yardımcısı olmasına rağmen kurumunu değil, kendisini temsilen yer almıştır (Direnişin ilerleyen günlerinde Başkan Yardımcılığı görevinden ayrıldığını ifade etmiştir). Bahsi geçen avukat, ilk direnişte birebir sohbet ortamında kendisine hukuksal sorular yönelten ve bizzat direnişin örgütleyicilerinden olan BES yöneticilerinden birini işçiler içerisinde paylamaya kalkmıştı. Eylül 2014’teki ilk direnişte kaçak işçi çalıştırılması gündeme gelmiş, kendisine “bunu engellemek için hukuksal olarak ne yapabiliriz” sorusu yönelten BES yöneticisine “işçilerin vekaleti mi var bende?” diye yanıt vermiş, “vekalet olmadan yapılamıyor mu?” sorusuna “olabilir, zaten bir avukat arkadaşın çalışması var” dedikten sonra “sen akşamki toplantıya katılmadın mı?” diye sormuş “hayır” cevabı alınca öfkeli bir biçimde “kardeşim bana ne soruyorsun, git kendi arkadaşlarına sor” diye yanıt vermiştir. Bunun üzerine BES yöneticisi arkadaşımız işçilere “bu avukata kimse vekalet vermesin” çağrısı yapmış, yaşanan bu tatsız duruma rağmen BES yönetici ve üyeleri ilgili avukatın KHD’yi temsil etmesi nedeniyle görüşmelere katılması yönünde irade göstermişlerdir.
4-Dev Turizm İş temsilcileri, nihayet konunun kendileri ile görüşülebildiği 12 Aralık Cumartesi günü BES’in müdahalesini de eleştirmişler, ancak yemekhanede o gün yaptıkları davranışın yanlışlığını kabul etmişlerdir.
5-Eylül 2014’te yaşanan direnişte de Dev Turizm İş temsilcileri ve avukatı direniş alanına gelmişler, fakat BES yöneticilerinden irtibat alıp gitmişlerdi. 40 civarında işçinin katıldığı bu direnişte direnişçi işçilerle kaynaşma yönünde hiçbir çaba içerisine girmedikleri gibi telefon aldıkları BES yöneticisi ile sonrasında da herhangi bir ilişki kurmamışlardı. Oysa bu dönem işçiler içerisinde örgütlenme fikirlerinin ilmek ilmek işlendiği bir dönemdi. Yapılan toplantılar ise tüm destek veren kurum ve kişilere açık olarak gerçekleştiriliyor, destek verenlerin söz hakkı kullanmasının önünde hiçbir engel bulunmuyordu.
6-Dev Turizm İş’in ‘Anadolu Adliye'sinde Direnen İşçiler Kazandı’ başlıklı açıklaması da burada söyleneni kanıtlar niteliktedir. Bu açıklamada BES herhangi bir destekçi kurum gibi gösterilmiş, diğer tüm kurumlara destekleri için teşekkür edilirken “KESK’e bağlı Eğitim Sen ve BES’e” de ‘desteklerinden’ dolayı teşekkür edilmiştir! Oysa BES herhangi bir destekçi kurum değil, direnişin en etkin öznelerinden biriydi. Ayrıca bu açıklamada ÇHD’nin adının hiç anılmaması da düşündürücüdür.
7-En nihayetinde daha yeni işveren gelir gelmez işçilerin önemli bir bölümü direnişten çekilerek başvuru formu doldurdular. İşçilerin önemli bir bölümünün kolayından direnişe sırt dönmelerinin gerisinde, birçok faktörün yanı sıra, ücret alacaklarını alamamış olmaları ve işini kaybetme korkusu yaşamaları vardır. İşçi denetimi altında fiili üretime geçilmiş olsaydı, işçiler yaklaşık bir aylık ücretlerini alabilmiş olacaklar, bu sayede sendikası ile bağları güçlenecek ve mali olarak direnişi sürdürebilecek olanakları genişleyebilecekti.
8-Yaşanan sıkıntılara ilişkin BES temsilcileri Dev Turizm İş temsilcilerinden 6 Aralık Çarşamba günü görüşme talep etmiş, bu talep “akşam Kadıköy’de işimiz var” denilerek geri çevrilmiş, sonraki iki gün boyunca dönüş yapılmamıştır. En nihayetinde Cuma akşamı görüşme yapılmış, Dev Turizm İş temsilcilerinin ‘zaman darlığı’ nedeniyle yaşanan sıkıntılar görüşülememiş, ancak Cumartesi günü bu konuda bir görüşme sağlanabilmiştir.
9-Bu sırada Dev Turizm İş işçilerden e-devlet şifresi topluyordu. Birkaç gün sonra direnişin etkisiyle Başsavcılık Evrensel Gıda adlı firmaya baskı yaparak hakedişlerin işçilere ödenmesi yönünde muvafakatname almış, hakedişlerin işçilere ödeneceği anlaşılmıştı. İlerleyen günlerde işçilere 688,54 TL ödeme yapıldı. Dev Turizm İş ‘Anadolu Adliye'sinde Direnen İşçiler Kazandı’ başlıklı açıklamasında bu kazanımı “hakedişlerin … işçiye ödenmesini sağladık” biçiminde sundu.
10-Arabulucu hakim ve savcılar tarafından Başsavcının BES’i istemediği söylenmiş, yapılan değerlendirmeden sonra BES’liler görüşmeye katılmaktan feragat etmişlerdir. Ne var ki, BES’in katılmaktan feragat ettiği bu görüşmeye heyette yer almayan Emek Partisi üyesi avukat Dev Turizm İş tarafından çağırılmıştır. Bildiğimiz kadarıyla ilk görüşmede kendisi ile tartışan bir başsavcı vekilinin tepkileri nedeniyle bahsi geçen avukat görüşmede bulunamadı ve sözünü söyleyip çıktı. Dev Turizm İş yetkililerine 12 Aralık’ta yaptığımız görüşmede “neden heyette olmayan bir avukat çağırıldı” diye sorduğumuzda o avukatın iş hukuku konusunda sendikalarının avukatından daha iyi olduğu cevabı alınmıştır.
11-Direnişe katılmayan işçilerin kendi ücretlerini almak için benzer bir yönteme başvurdukları söyleniyor. Direniştekilerin örgütlü olarak yapamadıklarını, direnişe katılmayıp işverenin yokluğunu fırsata çeviren işçiler yapabilmişlerdir!
12-BES temsilcisine “sendika ile işveren arasında protokolü zorlayacağız” dendiğinde BES temsilcisi Dev Turizm İş temsilcilerine “işçilerin tablosunu görmeden bu tür çıkışlar doğru olmaz” demiştir. Dev Turizm İş temsilcileri bu talebin gerçekliğinin olmadığını kısa sürede görmüştür.
13-Memur Sen yeni firma gelene kadar direnişten yanaymış gibi bir görünüm sergiledi. O kadar meşru ve haklı bir talep söz konusuydu ki, idare bile işçilerden yana olduğunu söyleyebiliyordu! İdarenin işçilerden yana göründüğü bir atmosferde işçiden yanaymış gibi görünmek kolay. Ama yeni firmanın gelmesi ve idarenin işçi karşısında tutum belirlemesi sonrasında Memur Sen derhal ‘görevinin’ başına döndü. Önce ‘Pazartesi yemek çıksın, 3400 personel mağdur’ diyerek direnişte geçen günlerle birlikte üç ay ücret alamayan işçileri kuzu kuzu çalışmaya davet itti, işçiler ile adliye çalışanlarını karşı karşıya getirmeye çalıştı. Başsavcılık tarafından yapılan açıklamadan hemen sonra ise direnişi ve işçilerin haklı taleplerini karalamak için ‘provokatörler’ söylemine sarılarak direnişi karalamaya çalıştı.
14-Direnişe destek amacıyla iş bırakan işçiler geri dönme hakkı kazanmış, işe alınmayan işçilerin ise yalnızca üçü işbaşı yapmak için başvuruda bulunmuştur. 20’den fazla işçi ‘kendisine yeni iş bulunması’ talebinde bulunurken, bir kısım işçi ise ne iş başvurusu yapmış ne de iş talebinde bulunmuştur. Sonuç olarak gerek işe alınmamaları ve gerekse de patrona duydukları tepkilerinden kaynaklı olarak işe girmemeleri nedeniyle direnişin en dirençli kesimleri büyük oranda üretimin dışında kaldı.