"Sanat, insanın kendi doğasının faaliyetidir"* tinsel ya da sanatçıya vahiy edilmiş bir şey değildir. Sanat bizzat insanı insan yapan emeğin "yabancılaşmamış görüntüsüdür."** O, tarihsel birikimden ayrı, toplumsal sınıflardan kopuk bir yerde değildir. Bulutların üzerinde ve sadece kendisi için olma kaygısında da değildir. Toplumsal bilinci ve yaratıyı şekillendiren çağın ürünüdür ve sanatçı da sanat eseri de var olduğu çağa karşı toplumsal sorumluluğa sahiptir.
Yaşadığımız topraklarda bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışan sanatçılardan biri de Rıfat Ilgaz'dır. Romancı, öykü yazarı, oyun yazarı, şair ve aynı zamanda bir eğitimci olan Rıfat Ilgaz sanat yaşamı boyunca toplumsal düzendeki bozuklukları eleştirel olarak eserlerine yansıtmıştır. Kitapları toplatılmış, oyunları sansürlenmiş, yazdığı kitaplar için hapis yatmıştır. Marksist ideolojinin sanatçıya ve doğal olarak da onun yaratısına yansıması olan toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bedellerini ödemiştir. Rıfat Ilgaz sanat anlayışının tarafını en yalın bir şekilde şu sözleriyle ifade etmiştir; "Ya ezenden yana olacaksın ya da ezilenden! Bu işin az şekerlisi çok şekerlisi olmaz."
Toplumcu gerçekçilik sanatçıyı şöyle tanımlar; "Sanatçı toplumsal eşitsizlikleri ve sömürüyü görerek, kendi bilincinde estetize eder." Rıfat Ilgaz, özellikle savaşı işlediği ve daha sonra devlet tarafından toplatılan Karartma Geceleri romanı, uğruna hapis yattığı Sınıf kitabı ve filmleri Türkiye sinemasında özel bir yere sahip olan Hababam Sınıfı romanı ile bilinir.
Tabi Rıfat Ilgaz dendiğinde akla ilk gelen Hababam Sınıfı'dır. Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı romanı oyunlaştırılarak ilk kez Uraz Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenmiştir. Daha sonra başka tiyatrolarda sahnelenen oyun yarattığı ilgiden kaynaklı beyaz perdeye taşınmak istenmiştir. Ancak ilk denemede özellikle de eğitim sistemindeki ezberci, kopyacı eğilimi eleştirdiği için sansüre takılmıştır. Oyun, daha sonra Umur Burgay'ın senaryosuyla sansürden geçerek Ertem Eğilmez'in yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarıldı aktarılmasına ama bütün özünü de kaybederek eğlencelik bir komediye dönüştü. Rıfat Ilgaz bu durumu şöyle anlatıyor; "Onlar, Hababam Sınıfı’nın özüne saygı gösterilerek çekilmiş filmler değildi. İçeriği bakımından, aykırı. Ben eğitimi eleştiririm. Kopyacılığı, ezberciliği... Senaryoyu yazanlar öğrenci velilerine başlıyorlar çıkışmaya. [...] Hemen dava açtım."
Her dönemde olduğu gibi Rıfat Ilgaz'ın yaşadığı zaman diliminde de bugün de ezilenden yana olan sanat ve sanatçı ezilenlerle beraber baskıya, zulme, sansüre maruz kalıyor. Bunun en yakın örneklerinden biri de 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliklerine katılmak için Sivas Madımak Oteli’nde buluşan 33 aydın, sanatçı ve yazarın dinci-gericiler tarafından katledilmesidir. Rıfat Ilgaz da yakın dostu Asım Bezirci ve diğer aydınların Madımak'ta katledildiği haberini alınca çok üzülmüş ve bu üzüntüye dayanamayıp bu katliamdan 5 gün sonra 7 Temmuz 1993'de evinde hayata gözlerini yummuştur. Rıfat Ilgaz Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren sevgili dostu Asım Bezirci'nin yanına Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömülmüştür.
Baskının, şiddetin, gericiliğin düzen tarafından palazlandığı bugünlerde sizlere Rıfat Ilgaz'ın dizeleriyle seslenerek bitiriyoruz;
"Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol, ışık ol, yumruk ol!"
* Karl Marks
** Terry Eagleton
Mersin’den bir Kızıl Bayrak okuru