Evler de insanlara benzer; ağlayan evler, gülen evler, sırıtan evler. İşte o evlerden birinde tüm mahzunluğuna, yorgunluğuna rağmen işçileri, emekçileri, en güzel yalın haliyle anlatan bir Orhan Kemal oturdu. Sokağın köşesindeki iki katlı evinin önünden geçen tütün işçilerini de, köyden şehre inen yoksulları da orada yazdı. Sadece öyle durup penceresinin kenarından geçenleri izlemedi o. Bizzat işçi sınıfının içinde yaşadı. Hissetti iliklerine kadar sömürüyü. Baskılara karşı direndi. “Seni yeneceğim İstanbul” diye nara atan, yeni işçileşenlerin sesine kulak verdi. O ağlayan evlerdeki yoksul insanların gözyaşlarını kalemine mürekkep yaptı. O ki, her sabah bacası tüten yoksul gariban evinden çıkıp fabrikasına giden işçilerle selamlaştı. Akşam yine onların arasında oturdu.
Gür sesiyle mahkemelerde savundu emeğin gücünü. Ve sordu hâkim ona; “neden hep işçilerin hayatını yazıyorsun” diye. Orhan Kemal ise “Ben tanıdığım insanları yazıyorum, tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtını sıvazladığım, sırtımı sıvazlayan insanları yazıyorum” dedi. Orhan Kemal ki, hayatının 12 senesini Cibali tütün fabrikasının siren sesleri arasında geçirmiş bir yazar.
3 Haziran 1970’te ani kaybı tüm öncü, ilerici işçileri yasa boğmuştur. Aziz hatırasının karşısında bizzat işçiler saygıyla selamlamışlardır onu.
İşçi sınıfı büyük romancısını unutmayacak.
M. Güzel