“İstiyoruz ki, topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu halkın yararına ya da zararına yaptıklarından dolayı hesap versinler..”
Bu topraklar üzerinde nice şair, yazar katledildi. Nice insan fikirleriyle öyle korkuttu ki cellatlar sürüsünü, bir an önce kurtulmak istediler onlardan. Çünkü her mısra, her bir şiir, egemenlere çevrilmiş birer silahtı. Mürekkeplerinden dökülen her satır, en can alıcı kurşundu belki de. Ancak, bedel ödemekten korkmayan bu insanlar, canları pahasına devam ettiler doğru bildikleri yoldan.
İşte Sabahattin Ali de 41 yıllık yaşamında, her şiiriyle, her hikayesiyle düzeni kurşuna dizen şairlerden biridir. Bu yüzdendir ki, yayımlanan her yazısından sonra gözaltına alınmış, tutuklanmış, sürgün yemiştir.
Günün birinde, dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu ile karşılaşırlar. Saracoğlu: “Bu ne şıklık Sabahattin, proleterler böyle mi giyinir?” diye sorar alaycı bir şekilde. Sabahattin Ali: “Efendim, yarın devrim olunca proleterlerin nasıl giyineceğini göstermek istiyorum” cevabını verir ve devrim inancını, gelecek günlerden en ufak bir kuşku duymadığını gösterir.
Ancak baskı ve zorbalık koşulları bırakmadı peşini. Sabahattin Ali de eleştirilerini dile getirmeye durmaksızın devam ediyordu. Çünkü “dünyaya niçin geldiğini, niçin yaşaması gerektiğini ve niçin ölmesi gerektiğini bilen biriydi.”
Son olarak Bulgaristan'a gitmeye karar verdi. Ve işte 68 yıldır aydınlatılamayan ya da aydınlatılmak istenmeyen o ölüm gerçekleşti. 2 Nisan günüydü. Kendisini Bulgaristan'a götürecek kişi üstlendi cinayeti. “Tamamen milliyetçi duygularımla yaptım” şeklinde ifade verdi. Bu şekilde kapandı dosya.
İşte o insan, Sabahattin Ali'nin ormanda bulunan cesedi çok açık gösteriyordu fikirlerin nasıl bir korku saldığını. Öylesine korktular ki inancından, söndürmek istediler karanlığı aydınlatan meşaleyi. Ancak ne kadar başarılı olunmuştur? Beden ortadan kaldırılınca fikir ne derecede susturulmuştur?
Fikirlerin etkisini ve bu sebeple de kendisini bekleyen ölümün ne kadar etkisiz olduğunu bilir Sabahattin Ali. Ve ölü bulunduğu ormanda bir taşa kazınan bu dizeler özetler Ali'nin hikayesini;
“Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır”
D. Ronay