Nasıl ki Victor Jara’nın müzikle bağı türkü söyleme aşkından ya da sesini dinletme kaygısından gelmiyorsa, Hasan Hüseyin’in şiirleri de matara da su, torbada ekmek, kemerde kurşun olmasa bile; susuz, ekmeksiz, kurşunsuz kalanları ayakta tutan kara gün dostudur. Onun şiirleri umutsuz karanlıkta kapımızı çalar, yüreğimizi yoklar ve yaramızı sağaltır.
Devlet alacağı günler, ekmeksiz akşamlar, patron yüzlü sabahlar ve soygunların gölgesinde sosyete adaleti yaşadığımız bu vurgun düzeniyle hesaplaşmadır Hasan Hüseyin’in saza, kağıda değdiği eli. Yığınlara “vatan” diye kalan yoksulluğun hesabının sorulması idi.
“...
Okyanusu aşmak da güç
ama mümkün
Ay’a ulaşmak da öyle
Ama mümkün değil işte
Bülbülün eti için öldürüldüğü bir ülkede
sanatı zincire vuranlara
meram anlatmak”
Sanatı zincire vuranlar, onun da takar ellerine kelepçeyi. Türkçe öğretmeni olan Hasan Hüseyin Korkmazgil, siyasi nedenlerden dolayı öğretmenlik yaptığı okullardan sürgün edilir, 1951 yılında tutuklanır ve Elbistan, Nevşehir cezaevlerinde 7 ay yatar. Asker kaçağına düşer ve uzun dönem askerlik yapmak durumunda bırakılır. 1960’lı yıllarda TİP (Türkiye İşçi Partisi) milletvekilliği yapar. 1967’de anti-emperyalist bir içerikte olan Kızılırmak isimli şiir kitabı nedeniyle tutuklanır. Tutukluluğu 40 gün sürer. 1968’de mahkûmiyet verilir ve 3 yıl ağır hapis ve sürgün cezası alır.
Çünkü suçtur gözün gözü sömürdüğü toprakların ayıplığını söylemek ve uyarmak milyonları... Suçtur atom bombalarıyla korunan açlığı göstermek şiirlerinde.
Ama o sadece açlığı, yoksulluğu değil; düşü sefaleti yok etmek olan, işi güzel günler düşünmek olan devrimcileri de anlatıyordu, öcünü dağbaşlarına çıkarıp yüreğini ağıtlara dökenleri, koçeroları da anlatıyordu ve onları yoksulluğun kör memelerinde uyuyanlara uyansın diye gösteriyordu.
Hasan Hüseyin her şeyi tüketen, öğüten bu sefil ve bunak düzenin bükemediği el, yokedemediği bir değerdir. Mutluluğun çocukların hakkı olacağı güzel günler için tüm yaşamı boyunca kavga verdi ve 32 yıldır hala o kavgayı vermektedir.
S. Gül
"..hiç yalan söylemedi bu ozan
elbet bir bildiği var bu kayguların
birikip birikip durmadan biryerlerde
acıların öfkelerin birikip biryerlerde
yekinmesi yatanların ve yürümesi
akması küçüklerin ve katılması
yıkması birşeylerin
ve yıkılması
yıkılıp yapılması
bir hesabı vardır bunun sorulur
bu hesabı soracaklar bulunur
akgün karagünden öcünü alır birgün
ürker altunlu yiğitliğin senin ey bunak düzen
ürker bu yağma saltanatın
o kanlı karanlıktan kopup gelen bebeğin
güneş renkli ilk çığlığından"