- Bize kendinizden bahsetmek ister misiniz?
- Nasıl mesela?
- Nasıl isterseniz. Doğumunuzdan başlayabilirsiniz.
- Efendim bendeniz bilmem kaç yılında İstanbul’da tanınan bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. Tabii o zamanlar biz İstanbul’un tanınan yoksullarındanız. Ülkemde yoksulluk modadır hem de hiç bitmeyen bir moda. Biz de modayı hep takip ettiğimizden epey bir tanınırız.
Neyse efendim birçok zorlukla ilkokulu, ortaokulu ve liseyi bitirdim. Okumayı çocukken de çok seviyordum ve okumak için her şeyi yaptım. Küçüklüğümden beri gazeteci olma merakım vardı. Evdeki, bakkaldaki, mahalledeki olayları bir kağıda yazıp gazeteymiş gibi sokağa atardım. Atardım ki herkes okusun, gerçeği öğrensin. Annemden, komşulardan yemediğim dayak kalmazdı. Hoş, şimdilerde daha beterini yiyorum.
Liseyi bitirdikten sonra üniversite konusunda babamla çok tartıştık. O, riski olmayan ve zengin olabileceğim bir şeyi okumamı istiyordu ancak ben küçüklüğümden beri hayalim olan gazeteciliği okuyacağım diye tutturmuştum. Babam, “sen zayıfsın, senin bünyen kaldırmaz, yazık olur sana” diye diye kahrından hayatını kaybetti. Ben ise gazeteci olmanın kilo ve bünye ile ne ilgisi olabilir diye düşüne düşüne üniversiteyi bitirdim ve mesleğe başladım.
Bilmem kaç yılında ilk çalıştığım gazete olan Gerçek Haber gazetesinde yaptığım ilk haberden sonra anladım babamın ne demek istediğini. On üç gün boyunca, rutubetten neredeyse yıkılacak olan bir cezaevinde tutuklu kaldım. 2 ay boyunca kendime gelemedim ama üçüncü tutuklanışımdan sonra bu duruma da alıştım. İnsanlar neye alışmıyor ki! Cezaevinde anlayamadığım şeylerden birisi de, dışarıda yazdığımız için içeri atıp, içeride yazmamız için bize kağıt kalem vermeleriydi.
Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre işsiz kaldım. Çalıştığım Gerçek Haber gazetesine kayyum atanmıştı maalesef. İşsiz kalmamak için birkaç yere başvurdumsa da beni kabul etmediler. Sözde yetersiz buluyorlarmış beni. Param olsaydı ben bir gazete çıkarırdım ancak param da yoktu.
Bilmem kaç yılında ülkemde yaptığım bir haberden dolayı 9 ülkeden, cesur gazeteci olduğum için 9 farklı ödül aldım. Ülkeme döndüğümde havaalanında müthiş bir kalabalık beni karşılamıştı. Polis tutuklayıp götürmese kalabalık beni linç edecekti.
O tutuklanışımdan salındıktan sonra Tarafsız Haber gazetesinde çalışmaya başladım. Tarafsız Haber gazetesinde yaptığım bir haberden dolayı, “Amerika’yı destekliyor”, “Amerikan ajanı” dediler ve 2 ay içerde tuttular. 2 ay boyunca Amerika’yı desteklemediğimi, gazeteci olduğumu ve kimsenin oyuncağı olmayacağımı anlatmaya çalıştım. 2 ay sonunda buna ikna oldular ancak 2 ay içerisinde ne değiştiyse bu sefer de Amerika düşmanı diyerek 4 ay hapis cezası verdiler.
Hiç evlenmedim. Cezaevine girip çıkmaktan vakit bulamadım belki de. Bireysel olarak yaptığım tek değişiklik, sigaradan nefret eden bir insan olduğum halde, bu olaylardan sonra sigaraya başlamamdır. Hem de günde 2 paket içiyorum artık.
Şimdi 72 yaşındayım. 50 yıl olmuştur bu mesleğin içinde olalı ancak ilk yıllarımda neyse şimdi de aynı durumlar var ülkemde. İlerleme yok, gerileme var aksine. Birçok haber yaptım, birçok ödül aldım, her ne kadar yurtdışında almış olsam bile. Birçok kez de cezaevinde yattım. İnsanlar benden nefret ediyor, bana düşman gözüyle bakıyorlar. En kötüsü de bu zaten. Halbuki ben onlar için yaptım bunu, onların iyiliği için. Kandırılmalarına müsaade edemezdim. Hiç pişman değilim yaptıklarımdan. Gençlik gitti artık. Keşke biraz daha zamanım olsa, biraz daha gerçeğin ve doğrunun peşinden koşacak zamanım olsa... Ama biliyorum benim gibi nice insanlar var bu topraklarda. O yüzden zamanım olmadığına çok da üzülmüyorum aslında.
Kemal Kaçamak