Aynı sokağın insanları

Sermayeyi yaratan, yarattıkça insanlığından olan bu eller, bildikçe onu, yıkmasını, binyılların hakkını, alacak, alacak elbet!

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 03 Ocak 2021
  • 14:48

Sokağa çıktım.

Sanayi kokuyor mahalle,

durakta otobüs bekliyorum

yanımda yaşlı bir teyze.

Bir zamanlar bir park vardı burada,

içinde çocuk sesleri.

Şimdi yıkık dökük.

El arabaları ellerinde

işçiler var,

yıkıntıların içinde,

zayıf mı zayıflar

hava soğuk,

aylardan aralık,

üst baş perişan.

Taş taşıyor işçiler

bir zamanlar

park olan alanda.

Koca koca taşlar

yükleniyorlar,

indiriyorlar.

Hava soğuk

ve onlar üşüyerek,

onlar eğilip kalkarak,

her seferinde şekilleri bozularak

taş taşıyorlar.

Otobüs gecikiyor,

bekleyiş uzuyor.

Duraktaki yaşlı teyze

dertleşmeye fırsat kollamakta. 

 

Yoldan,

sabah karanlığında işe koyulup

anca böylelikle mesaisini erken bitiren

işçiler geçiyor,

kirli iş kıyafetleri üzerlerinde.

Çamura saplanmış da

çıkamıyorlarmış gibi

sağa sola yata yata

yürüyorlar

aynı,

parkta taş taşıyan işçilerin

şekilsiz hale gelmiş bedenlerine benziyor

bedenleri. 

Görünmeyen taşlar yüklenmiş gibi

zorlukla

ilerliyorlar.

Yaşlı teyze

gelmeyen otobüsten istifade

işsizlikten yakınmakta

ve de iş aramaktan.

Anlatıyor;

ne çocukluk yaşanılmış

ne de gençlik,

yaşlılıkta bahane değil açlık ve yoksulluğa.

Beride yaşlı bir amca ilişiyor gözüme

kış günü ayaklarında yazlık ayakkabı.

Bir başkasının üstünde sökülüp sökülüp dikilmiş bir mont.

Ötede, etraftan bulup buluşturduğunu sırtına takmış biri beliriyor

içinde kaybolmasından belli.

Yaşlı, genç, çocuk

hiçbirinde

dinçlikten eser yok

Nere baksam

yıkık dökük,

perişan.

Nere baksam yoksulluk,

yoksulluk hep

elde avuçta kalan.

Aylardan aralık,

hava soğuk,

üşüyoruz.

İki öfkeli damla süzülüyor yanaklarımdan

Teyzemse geç gelen otobüse kızmakta.

...

Ve günler

ağır aksak

geçerken

parklar yıkılıp

taşlar kaldırılıp kaldırılıp indirilirken, 

şekilsiz bedenler

daha da şekilsiz hale gelirken

daha erken kalkılıp,

mesailer daha geç bırakılıp

ve her adımda daha fazla çamura saplanmış gibi güçlükle yürünürken...

Dört mevsim giyilen tek çift ayakkabı da sökülürken,

paralanmış giysiler

tekrar ve tekrar paralanırken,

iş bulan yaşlı teyzem,

yine eli boş dönmekten kurtulamazken...

Ve günler

ve aylar geçerken,

hep aynı mevsimi yaşayanlar,

bu sokağın insanları,

aynı sokağın insanları,

hepsi,

sezilir de görünmez

bir huzursuzlukla

dolmakta.

Günlere

aylara

yıllara doldurulan

kaygılar, korkular, suskunluklar

şimdi içlerinde müthiş bir öfkeyi mayalamakta.

 

Sessizliğin sesin

Bakışların başka bakışların

izini sürdüğü havalar bunlar

elinin tersiyle sile dur gözünden süzülen yaşları 

bizi insanlaştırmış iken

şimdi sermayenin sultasında

bizi köleleştirmeye koşulan ellerimiz

helebir kavuşmayagörsün

bak işte sen o zaman,

ne bu bitmez kış kalacak

ne bu katran kokusu

ne elde avuçta bırakmayan iş

ne sonu ölüm işsizlik!

yoksulluk tütmez olacak sokaklar

bitecek el kapılarında mahkumluk, bitecek.

Sermayeyi yaratan

yarattıkça insanlığından olan bu eller

bildikçe onu

yıkmasını

binyılların hakkını alacak

alacak elbet!

Mutluluktan ırak

bu sokaklar

güzel günlere kavuşacak!

Kavuşacak elbet!

Ve yanaklarımızdan süzülen yaşlar

o vakit

mutlulukla akacak!

S. Gül