Günümüzde büyüyen sermaye ile birlikte daha fazla kadın işçi ağır sanayi koşullarında çalışıyor. Kriz dönemlerinde ise ilk işten çıkarılacak iş gücü olan kadın işçiler, sendikalı ya da sendikasız birçok fabrikada mücadelelerle kazanılmış hakları gasp edilerek çalıştırılıyor. Özellikle doğum izni, kreş, regl dönemi izni gibi birçok hak belli dönemlerde yasalara girse de uygulamada kadınlar için bir cendereye dönüştü. Sermaye, bu hakları tanımak yerine ya bekâr kadın işçi çalıştırmayı tercih ediyor ya da kadınlara uygulamada bu hakları vermiyor, isteyene kapıyı gösteriyor.
Son dönemlerde birçok ülkede özellikle “regl izni” tartışması yürüyor. Türkiye’de 2004 yılında yürürlüğe giren “Ağır ve tehlikeli işler” yönetmeliğinde “Kadın işçilerin özel günleri” başlığı altında; “Kadınlar, ay hali günlerinde ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamazlar. Bu günlerin sayısı 5 gün olarak hesap edilir. Daha fazlası için hekim raporuna göre hareket edilir. Ay halinin başlangıcı işçinin ihbar tarihidir” şeklinde bir madde vardı.
Ne var ki fiili olarak uygulamaya geçmemiş bu madde, büyük tartışmalar yarattı. Özellikle tekstil ve metal/otomotiv gibi iş kollarında patronların ayak diremesi ve hükümeti “kadın işçi çalıştırmamakla”, bu haklarını kullanmak isteyen kadın işçileri ise “kapının önüne koymakla” tehdit etmesi üzerine, devlet 2008 yılında yeni iş güvenliği yasa düzenlemesinde “Ağır ve tehlikeli işler” maddesini kaldıracağını açıkladı. Nitekim 2010 yılında birçok sektör “Ağır ve tehlikeli işler” kapsamından çıkarıldı. 2012 yılındaki düzenlemeyle ise “Ağır ve tehlikeli işler” yönetmeliği tümüyle kaldırıldı.
Böylece kadın işçiler ağır çalışma koşullarında daha fazla sömürülürken, diğer yandan pek çok ağır iş kolunda kadın işçilerin işe alınmasının önünü açtı. Ne var ki bu düzenlemeler “eşitlikçi” gibi görünse de esasında kadınlara daha fazla iş alanı yaratmadığı gibi, sermayenin ana hedefi olan kadının sosyal ve hukuksal haklarından geri adım atılmış oldu.
Regl ya da halk diliyle aybaşı dönemi diye bilinen dönem, kadınlar için psikolojik ve fiziksel sorunların oluştuğu analıktan gelen doğal bir dönemdir. Bu dönemdeki sorunlar kadınların normal aktivitelerini ve çalışma yaşamını etkilemektedir. Bir hastalık olarak görülmemesi gereken bir dönem kadınların doğum gibi doğal bir dönemi kabul edilmelidir. Nitekim İngiltere ve Japonya gibi birçok ülkede bu dönemde kadınların 2-5 gün arasında izin günleri kazanılmış birer hak olmakla birlikte, pek çok ülkede bu dönem izinleri tartışılmakta ve yeni yasalar hazırlanmaktadır.
Geçtiğimiz Eylül ayında Valfsan’da Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı sözleşme ile kadınların gasp edilen bu hakkı toplu sözleşme maddesi olarak yer aldı. Kadınlara “regl izni” olarak geçen bu madde, işçi kadınlara regl döneminde bir günlük izin hakkı vermektedir. Yine aynı sözleşmede 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bir günlük ücretli izin hakkı sözleşmede yer almaktadır.
Valfsan’da yapılan sözleşme, kadın işçileri sımsıkı saran kölelik zincirlerinden bir halkanın kırılması demektir. Yıllara yayılan ve her geçen gün artan sömürü koşullarında, kadın işçiler hayatın her alanında daha fazla söz sahibi olmalıdır. Kiralık işçilik gibi daha çok kadın sömürüsü üzerine şekillen yasalara karşı birliğini kurmalı ve erkek işçilerle birlikte mücadelede yerlerini almalıdır. Sendikalarda görev almalı, emek mücadelesine ön saflardan katılmalı, sermayenin sistematik ve yoğun saldırısına karşı haklarını mücadele ederek yeniden kazanmalıdır.
Kadın işçiler mücadeleye katılmadan ne emek sömürüsü son bulur, ne de haklarını kazanabilir. Geçen sene Mayıs ayında yaşanan Metal Fırtına, kadın işçilerin mücadelesi ile büyümüş, kadın işçilerin onurlu duruşu birçok işçiyi etkilemiştir. Valsfan’da imzalanan TİS, kadın işçiler için örnek olmalı; kadın işçiler bu hakların yaygınlaşması, daha fazlasının kazanılması ve emek sömürüsünü sonlandırması için, kendilerini hiçleştiren, toplumda ikincil konuma iten bu sisteme karşı “Biz de varız!” demelidir.