Sendikal bürokrasi kadın işçiyi ve kadın sorununu görmüyor

Sendikaların kadın işçilere dönük kayıtsızlığı mutlak değildir. Kadın işçiler örgütlendikçe ve işçi sınıfı sendikal bürokrasinin cenderesini parçaladıkça sendikalar asıl sahiplerinin elinde gerçek bir mücadele aracına dönüşecektir.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 23 Haziran 2017
  • 16:10

Geçtiğimiz hafta İzmir Bergama Belediyesi ile Genel-İş arasında imzalanan toplu iş sözleşmesi üzerinden bir kez daha toplu iş sözleşmelerinde aile içi şiddete yönelik maddeler gündeme geldi. Toplu iş sözleşmesinde yer alan “eşine şiddet uygulayan işçiye maddi yaptırımlar uygulanacak” maddesi ile sendikaların kadına yönelik şiddet noktasında “farkındalık” yarattıkları ifade edildi.

Sendikaların kadın işçi çalışması yok

Genel-İş Sendikası bu ve benzeri maddelerin yer aldığı bir toplu sözleşme imzalamanın “gururunu” kamuoyu ile paylaşmaktadır, fakat kadın sorununa dair eğitim ve kadın işçilerin örgütlenmesi noktasındaki görevini ne denli yaptığı karanlıkta kalmaktadır.

DİSK-AR’ın 2 Ağustos 2016 tarihli “Sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi raporu”nda; “Sendikalaşma oranları cinsiyete göre de önemli farklılıklar göstermektedir. 9,1 milyon erkek işçinin 1,2 milyonu sendikalıdır ve erkek işçilerde sendikalaşma oranı yüzde 13’ün üzerindedir. 3,3 milyon kadın işçinin ise 254 bini sendikalıdır. Kadınların sendikalaşma oranı ise yüzde 7,6’dır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sendika üyeliği alanında da devam etmektedir” denilmektedir. Kadın işçilerin örgütlenme oranlarının bu denli düşük olmasının bir nedeni sendikaların kadın işçilerin yaşadığı sorunlara karşı kayıtsız kalmalarıdır. Zira birçok sendikanın kadın işçilere yönelik özgün çalışmaları yoktur. Halbuki kadın işçilerin yaşadığı toplumsal baskı, taciz, tecavüz, mobbing, aile ve çocuk bakımı gibi sorunlar kadın işçilerin örgütlenmesi açısından özgün yol ve yöntemleri zorunlu kılmaktadır. Petrol-İş ve TGS’nin tüzüklerinde cinsel taciz suçuna yönelik düzenlemeler mevcut olsa da, toplamda sınıf zemini üzerinde yükselen bir kadın işçi çalışmasından bahsetmek mümkün değildir.

Genel olarak sendikaların tablosuna bakıldığında, sınırlı sayıda kadın komisyonu olduğu görülecektir. Söz konusu komisyonlar büyük oranda 8 Mart ve 25 Kasım gibi takvimsel günlere sıkışan, kadın işçi buluşmaları gibi salon etkinlikleri ile sonuçlanan çalışmalar yapmaktadır. Kadın işçilerin yaşadığı sorunları sınıf zemininde ele almaktan ve gündelik bir çalışmanın konusu etmekten bir hayli uzaktır. Kadın komisyonlarının, meclislerinin bu çalışma pratiği sendikalara egemen cinsiyetçi tutumlar ile birleştiğinde sendika içinde kadın işçilere yönelen çalışmalar iyiden iyiye kötürümleşmektedir.

Toplu sözleşmede aile içi şiddet

Ortada kadın işçiye yönelen bir çalışma yok iken, aile içi şiddet maddelerinin toplu iş sözleşmelerinde yer alması ortada bir tezatlık olduğunu düşündürmektedir. Fakat ortada bir tezatlık yoktur. Zira bu türden maddeler ile görüntü kurtarılmakta, kadın işçilerin örgütlenmesi sorumluluğu bir kenara bırakılmaktadır. Dahası, bu maddelerin sözleşmede yer alması bizzat belediye yönetimleri tarafından gündeme getirilmiştir.

Belediyeler ile işçi sendikaları arasında yapılan toplu iş sözleşmelerinde eşine şiddet uygulayan işçinin maaşının %50’sinin kesilerek mağdur olan eşe verilmesi vb. yaptırımların tarihi daha 2005 yılına dayanmaktadır.

İlk olarak Adana Seyhan ilçesine bağlı Küçükdikili Beldesi Belediyesi ile Genel-İş Sendikası arasında imzalanan toplu iş sözleşmesinde yer alan yaptırımlar, sendikanın talebiyle değil bizzat DTP’li belediye başkanının talebiyle gündeme gelmiştir. Ardından ise maddi yaptırımlar 2007 ve 2009 yıllarında yine DTP’li Diyarbakır Sur, Urfa Viranşehir ve Hilvan belediyelerinde Genel-İş ve Belediye-İş sendikalarıyla yaptıkları toplu iş sözleşmelerinde yer almıştır. 2010’lu yıllarda ise DTP-HDP-DBP’li belediyeleri CHP’li belediyeler izlemiştir. İstanbul Kadıköy ve Beylikdüzü ile İzmir Narlıdere, Çiğli ve son olarak Bergama Belediyeleri gibi...

Kadın işçiler örgütleniyor, taleplerini yükseltiyor

Sendikaların kadın işçilere yönelik özgün çalışmalarının olmamasına rağmen kadın işçilerin örgütlenme eğilimi yakıcı bir biçimde kendisini dayatmaktadır. Bugünlerde direnişte olan Diam ve Chinatool Automotiv’de kadın işçiler en ön saflardadır. Kadın işçiler kaderlerinin erkek işçi kardeşleri ile ortak olduğunu bilerek mücadele etmekte, taleplerini yükseltmektedir.

Bir başka örnek de, Valfsan’dır. Birleşik Metal-İş’le yapılan sözleşmede kadın işçiler sözleşmeye bir günlük regl izni yazdırmışlardır. Ayrıca 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadın işçiler için ücretli izin günü olarak sözleşmede yer bulmuştur.

Sendikaların kadın işçilere dönük kayıtsızlığı mutlak değildir. Kadın işçiler örgütlendikçe ve işçi sınıfı sendikal bürokrasinin cenderesini parçaladıkça sendikalar asıl sahiplerinin elinde gerçek bir mücadele aracına dönüşecektir. Bunun için her zamankinden daha fazla görev bir kez daha kadın işçilere düşmektedir.