Kastaş direnişçisi; Kastaş’ta kadın işçilerin en temel yaşadığı sıkıntıların eşitsiz ücretlendirme, üretim baskısı, mobbing ve taciz olduğunu belirtti. Kadın işçilere yönelik ciddi şekilde onursuzlaştırma ve küçümseyici tutum ve davranışların sergilendiğine vurgu yaparak iş yeri koşulları, sağlıksız yemek-tuvalet gibi sorunların ise daha tali kaldığını ifade etti.
“Şükredin, biz sizin sütünüz geliyor mu diye kontrol etmiyoruz”
Kastaş’ta kadın işçilerin yasalardan doğan haklarını kısmen bildiğini söyleyen Kastaş direnişçisi, bu hakların kullanımı noktasındaki sıkıntıları ise şu şekilde anlattı: “Kreş hakkı daha önce talep edilmiş fakat patron erteleyen bir söz ile meselenin üstünü kapatmıştı. Süt izni kullandırılıyor fakat direniş döneminde de dillendirdiğimiz bir örnek ile biçimleniyor. Bu örnekte kadın işçi normal mesai saatinden iki saat önce çıktığı için ve servis sağlanmadığı için servis talep ediyor, bunun karşılığında ‘böyle bir şey söz konusu değil, siz buna şükredin, biz sizin sütünüz geliyor mu diye kontrol etmiyoruz’ cevabını alıyor. Yani her alanda, yasal haklar kullanılırken dahi baskı yapılıyor.”
“İşsiz kalmak kadınlar için çift yönlü bir korku”
Kastaş’ta çalışan kadınların yaşanan sorunları en yakınındakilerle, güvendiği kişiler haricinde kimseyle paylaşmamayı tercih etmediğini ekleyerek şu bilgileri paylaştı: “İş yerinde örgütsüz fabrikalara göre ikramiye ve erzak kolisi yardımları bu işyerini cazip kıldığı için çoğu zaman, bir şeyler yaptığında atılacağı durumda daha iyi bir iş bulamayacağı korkusuyla sessiz kalmayı tercih ediyor. İşsiz kalmak kadınlar için çift yönlü bir korku. Sadece maddi değil, bunun yanında buradaki sorunları artık dillendirmeye başladığı için eşinin onu anlamayacağı, yargılayacağı ve hatta başka bir işe girmesine izin vermeyeceği korkusu baskın durumda. Kadın işçi bu durumda sosyal ortamını da kaybetmiş oluyor.
Sürekli inkar yozlaşmayı, onursuzlaşmayı getiriyor
Kastaş’ta kadın işçilerin yükselme, işten atılma korkusu, aile baskısı gibi birçok basınç nedeniyle tacizi görmezden geldiklerini, inkar ettiklerini belirten Kastaş direnişçisi; tacizcinin ise yaptığını ‘abi-kardeş’ ilişkisi içinde yaptığı iddiasıyla kendisini savunduğunu anlattı.
Kadın işçilerin bunu eşlerine dahi anlatamadığını, ve sürekli bir hal alan bu inkar durumunun onursuzlaşmayı ve yozlaşmayı da beraberinde getirdiğine dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Hemen herkes tacizi yaşadığı için (bu cinsel, psikolojik, ırk ve inanç olarak çeşitleniyor) ve de kimse bunu dillendiremediği için karşılıklı bir güvensizlik de oluşuyor. Günümüzde en ‘eğitimli’ diyebileceğimiz kadınlar dahi karşı karşıya kaldığı bu sorunları bir cesaretle ifade edemezken işçi kadınlarda bu, görmezden gelme şeklinde oluyor.”
“Birlik olmak, bir arada hareket etmek tek ve gerçek çözüm”
Kadın işçiler çifte ezilmişlik nedeniyle özgüven kaybını da yaşıyor. Dolayısıyla taciz,baskı, hak gaspını dillendirmeye çoğunlukla cesaret edemiyor. Meselenin bilimsel ve hukuksal açıdan doğru şekilde öncü tarafından aktarılması önemli. Sadece kadınların değil tüm işçilerin kendi kurtuluşlarını bireysel tepki ve eylemde görmesi yanılsamasının aşılması gerekiyor. Yani birlik olmak, bir arada hareket etmek tek ve gerçek çözüm. Bu örgütlenme sayesinde özgüven kazanacağı gibi, hayatın tüm alanında özgürlük talep edeceği de açıktır. Onursuzlaştırma, baskı, taciz, hak gasplarına karşı eğitim ayrıca önemli bir nokta.