Kadının çifte ezilmişliği ve yaşadığı sorunlar tarihsel ve toplumsal bir kökene dayanır. Anaerkil süreçte toplumsal iş bölümüyle eşit konumda olan kadın, özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla önce erkeğin ev içine hapsettiği, köleleştirdiği konuma gelir. Üretim araçlarının gelişmesi ve çeşitlenmesi, yeni yaşam alanlarının aranması, artık üretimin paylaşılması sorunu kadının konumunu cinsel kimliğinden, doğurganlığından kaynaklı toplumsal yaşamda geri plana atar.
Günümüz kapitalist düzende de bu sorunlar derinleşerek devam ediyor. Kadın sermayenin ihtiyaçlarına göre yeri geldiğinde üretim alanına çekiliyor ve patronlar için ucuz, vasıfsız, yedek iş gücü olarak kullanılıyor. Yeri geldiğinde ise ev içine hapsediliyor, doğurganlığından ve ev içi emeğinden faydalanılıyor. Sınıflı toplumların her bir biçiminde kadın, toplumsal üretimde yerini alsa bile ev içindeki “asli işleri” hiç değişmiyor. Bunun yanında eğitimden, sağlığa temel haklardan yararlanamıyor, sosyal, siyasal yaşama giremiyor. Kadın kimliğinden kaynaklı aşağılanıyor, hakaretlere, tacize, tecavüze uğruyor.
Kadının bu tarihsel, toplumsal yenilgisi -ki bu sorun özelde işçi-emekçi kadın sorunudur- nasıl özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile başlamışsa mülkiyetin ortadan kalkmasıyla, yani toplumsal bir devrimle çözülecektir. Kadını bu toplumsal-siyasal mücadele içerisine çekebilmenin koşullarını yaratmak için, kadının her türlü ezilmişliğini ortadan kaldırmak için gerçek çözümün ne olduğunu iyi kavramak gerekir.
Mücadeleyi büyütmek için bizlere düşen görev
“Fakat emekçi kadınlar sadece bir yedek güç oluşturmazlar. Onlar işçi sınıfının doğru politikası sonucu, işçi sınıfının burjuvaziyle savaşacak olan gerçek bir ordusu olabilirler ve olacaklardır. Emekçi kadınların bu yedek gücünü, proletaryanın büyük ordusunun yanında çarpışan bir işçi ve köylü kadınlar ordusu haline getirmek, işte işçi sınıfının kesin ikinci görevi.” (Stalin, 8 Mart 1925, Kadın Sorunu Üzerine)
Proletaryanın ve devrimci sınıf partisinin asli görevlerinden biri işçi sınıfının önemli bir bölüğü olan işçi-emekçi kadınları devrim mücadelesine katmak ve her alanda yetkinleşmesini sağlamaktır.
Sınıfın önemli bir bölüğünü örgütlemek için bizlere özel bir görev düşüyor.
“TKİP, kadının tarihsel ezilmişliğinin yarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izleriyle silinmesinin yeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesi eşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacağının bilincindedir. Bu bilinçle, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı sistematik bir mücadele yürütür.” Bu bakışla sistemli, yaratıcı bir faaliyet örgütlemek gerekiyor. Kadın sorununu sınıf sorunun bir parçası olarak görerek, ideolojik-teorik çizgimizi kesintisiz olarak güçlendirmeliyiz. Zira sorunu özümsemek, içselleştirmek çözüm için adımlarımızı kolaylaştıracaktır.
Faaliyetimizin hedefli olması, genel seslenişten çıkılarak somut talepler çerçevesinde sistematik ve sürekliliği olan bir faaliyet olması büyük önem taşıyor. Emekçi kadın çalışmasını tarihsel günlere sıkıştırmak, sorunu göz ardı etmekle eş değer kabul edilmelidir. Kadınları mücadeleye çekebilmek için yukarıda bahsettiğimiz pek çok sorun, güçlü bir ajitasyon-propaganda imkanı sağlıyor. Bu imkânı materyallerimizi çeşitlendirerek güçlendirebiliriz. Sorunun işçi-emekçi kadın örgütlenmesi olduğu yerde özel fabrika hedefleri koymak, bu fabrikadaki sorunlar üzerine detaylı tartışmalar, değerlendirmeler yapmak, kadınları bu sorunlardan doğru komite, komisyon, birlik gibi bileşimler içinde aktifleştirmek, bunun için kadınlara özel sorumluluklar yüklemek işçi kadınları özneleştirmek örgütlenme çalışmasını zenginleştirecektir.
Kadınların toplumsal üretime katılması
Kadınların özgürleşmesinin en temel koşullarından birisi, kadını ev içinden toplumsal üretim alanlarına çekmektir. Böylece emekçi kadın, ekonomik özgürlüğünü kazanacak ve bununla birlikte sosyal, siyasal yaşama daha aktif katılacaktır. Kadının ev içindeki hapis hayatı, tekdüze yaşantısı farklılaşacaktır.
Kadınların yedek işgücü gibi görülmesi kadın emeğinin sömürülmesini beraberinde getiriyor. Sermayenin ihtiyacına göre iş ortamına çekilen kadınlar, en ufak kriz anlarında tekrar evlerine gönderiliyorlar. Esnek, kuralsız, evden çalışmayla sömürü çarkları arasında köleleştiriliyorlar. İşçi kadınlar “ailenin korunması yasası, geçmişten günümüze kalan feodal ilişkiler” vb. nedenlerle ve kadın kimliğinin aşağılanmasından kaynaklı aynı işi yapan erkeklerden daha az ücret almaktalar. İşçi sınıfının önemli bir bölüğü olan işçi kadınların iş ve çalışma hakkı, “eşit işe eşit ücret” talebi temel bir talebimiz olmalı, toplumsal cinsiyete dayalı çalışma yaşamı reddedilmelidir. Bu talepler önemli bir çalışma konusu haline dönüştürülmelidir.
Belli dönemlerde kimi feminist hareketler ev kadınlarının sigorta ve maaşa bağlanma ve emeklilik taleplerini dillendirilmekteler. Ancak bu durum kadınlara ev içinde hapis hayatı yaşatmakla eş değer olacaktır. Bu nedenle kadınların iş hakkını savunmak, kadını ev, çocuk, eş kıskacından kurtarmak demektir.
Ev işlerinin toplumsallaşması
Kadını köleleştiren en önemli sorunlardan biri de çocuk bakımı ve ev işleridir. Kapitalizm koşullarında üretim araçlarının gelişmesi kadını iş yaşamına çekerken, ev işlerini de kadının üzerine yüklüyor. Böylece iş gücünün tekrar üretilmesinde kendi adına önemli kârlar sağlıyor. Binlerce yıllık geleneksel değerler kadının bu işlerini yapmasını dayatıyor, bu da geleneksel aile yapısının korunması anlamını taşıyor. Günümüzde bu sorun kadınla-erkeğin bu işleri eşit olarak yapması tartışmasına daraltılırken, bizler ev işleri ve çocuk bakımının toplumsallaşması mücadelesini büyütmeliyiz.
Çocukların ev içinde kadın nezaretinde gelişmesi, eğitilmesi kadın açısından bir yük olurken, çocuğun sağlıklı gelişimi açısından da karşı durulması gereken bir konudur. Keza yaşlı bakımı da aynı kapsamda değerlendirilmeli, kadının üzerinden bu yük de alınmalıdır. Çocuk-yaşlı bakımı sorunu kadının üzerine kaldıkça, kadın üretim sürecinin dışında kalacak, bu nedenle sosyal, siyasal yaşama katılımı sınırlanacaktır. Çocuk bakımını kreşler, bakım evleri gibi kurumlarla çözmek için özenli bir çalışma yürütmek gerekiyor.Çalışsın ya da çalışmasın, çalışanın kadın-erkek olduğuna bakılmaksızın ücretsiz, nitelikli kreşler, bakım evleri için mücadele edilmelidir.
İşçi-emekçi kadınları ilgilendiren sorunlardan bir diğeri de dinci-gerici kuşatma altında olmaları ve şiddete uğramalarıdır. Kadını aşağılayan, gericiliğin etkisinin güçlendiği bu süreçte kadını kuşatan her türlü gerici yasaya, kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze, iş yerlerindeki mobing uygulamalarına karşı mücadeleyi güçlendirmeliyiz.
İşçi-emekçi kadın çalışmasının en önemli ayaklarından biri de erkek sınıf kardeşleriyle birlikte, ortak hedef ekseninde birleşmesini sağlamaktır. Bu hem erkek işçiler hem de kadın işçiler için bin yılların gerici etkisini kırmanın, gerçek kardeşleşmenin, sınıf birlikteliğinin, dayanışmanın zeminini yaratacaktır.
Emekçi kadınların yaşadığı sorunları özgünleştirerek, bu konuda işçi-emekçi kadınları ideolojik olarak eğitme, bilinçlendirme faaliyetlerini arttırmalıyız. Sorunun kaynağını doğru bir perspektifle vermek, yani sınıflar gerçeğini, kapitalizm gerçeğini vurgulamak, sorunun biricik ve kalıcı çözümü olan devrim ve sosyalizmin propagandasını güçlü yapmanın koşullarını da yaratacaktır.
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 98. yılını kutladığımız şu günlerde Ekim Devrimi'nin, sosyalizmin kazanımlarını propaganda etmek doğru yolu göstermek için önemli bir güncel görevdir.
Greif Direnişi işçi kadın örgütlenmesinde önümüze özel bir deneyim bırakmıştır. Güne yüklenme ve geleceği kazanma iddiamızı ete-kemiğe büründürmek yeni Greifler yaratmaktan, ideolojik birikimimizi pratikle bütünleştirmekten geçiyor.
Ümraniye Emekçi Kadın Komisyonu