Günümüz burjuva toplumu, “bireysel ailelerin birer molekül olduğu bir kütledir” ve bu aile “kadının açıktan ya da örtülü bir şekilde köleleştirilmesine dayanmaktadır.” (1) Kurulu düzenin devamı açısından aile bütünlüğünün politik bir anlamı bulunmaktadır. Türkiye’de geçmişte de önemli olan ve AKP gericiliği ile daha da artan şekilde ailenin bütünlüğünün korunması yönünde politikalar devrededir. Erdoğan “Biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli” diyerek bu konuya özel bir vurgu yapmıştır.
Bu politikaların bir parçası olarak kadınların boşanma özgürlüğüne yönelik ciddi engeller gündemdedir. “Boşanmayı önleme” adı altında diyanetten yargıya tüm kurumlarıyla düzen ve devlet teyakkuza geçmiştir. Çünkü “Gericiler boşanma özgürlüğüne karşıdırlar, onun ‘dikkatle ele alınmasını’ isterler ve ‘ailenin çöküşü’ demek olduğunu haykırırlar.” (2)
2009 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü arasında bir işbirliği protokolü imzalanmıştır. 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulunca bu protokol yenilenmiştir. Amacı “Aile yapısının ve değerlerinin korunması” ve “aileyi tehdit eden problemler hakkında toplumun duyarlı kılınması” olarak genişletilmiştir. Bu protokolle göç, boşanma, aile içi ihmal ve istismar ailenin parçalanmasına yol açan nedenler olarak tanımlanmıştır. İşbirliği alanları ise, “ailelere yönelik eğitim, danışmanlık ve sosyal hizmet modelleri geliştirmek, Türk aile yapısının karakteristik özelliklerini ortaya koymak, ahlaki, milli ve dini duyguları geliştirmeye yönelik faaliyetler” yürütmektir.
2013 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü arasında “Aile Eğitim Programı’na” dair bir işbirliği protokolü daha imzalanmıştır. Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı personeli aile eğitim programlarında eğitici olarak görev yapabilecektir. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “aile yapısının korunması ve boşanma oranlarının en az seviyeye çekilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı olarak yurdun her köşesinde üstün bir gayret sarf edeceklerini” vurgulayarak, konuya ne denli müdahil olduklarını ortaya koymaktadır. Diyanet hem aile bütünlüğü konusunda eğitici hem de boşanmaların önüne geçme çabasında önleyici olarak aktif rol almaktadır. AKP’li kimi belediyeler de “Evlilik Rehberi” adı altında kitapçıklar yayınlamaktadır.
AKP gericiliğinin niyetlerini en iyi, 2016 yılında OHAL döneminde, TBMM bünyesinde oluşturulan Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu eliyle hazırlanan rapor göstermektedir. “Aile kurumunun güçlendirilmesini biz memleket için bir gelecek meselesi olarak görüyoruz” diyen Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, “Aile kurumunun güçlendirilmesi için elbette yasal ve idari önlemler var” sözleriyle komisyon raporunu savunmaktadır. Söz konusu raporda, “Kadınların haklarını öğrenmeleri boşanmaları arttırıyor”, “boşanmalar özendiriliyor” türünden gerici ifadeler yer almaktadır. Rapor mecliste görüşülürken MHP adına yapılan konuşmada ise şunlar söylenmiştir: “Türk ailesinin dirlik ve düzenlik olduğu dönemlerde devlet de dirlik ve düzenlik içinde olur. Aile demek bir noktada düzen demektir.”
Raporda özetle şu öneriler yer almaktadır: 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da verilecek tedbirlerin delil veya belgeye dayandırılması zorunluluğu; şiddet durumunda kadına verilecek tedbir süresinin, “kadınlar tarafından kötü kullanıldığı” ve “erkeklerin mağdur edildiği” iddiasına dayandırılarak 15 günü aşmaması; boşanma davalarında ve şiddet durumunda uzlaşma ve arabuluculuk yönteminin kullanılması; boşanma ile birlikte hükmedilen yoksulluk nafakasının süreye bağlanması; “Aile mahremiyetinin korunması” istemiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması; ilahiyatçıların aile danışmanı olarak görevlendirilmesi; karakolların kapılarının mesai saatleri içerisinde şiddete maruz kalan kadınlara kapatılması; tecavüz mağdurunun sanıkla evlendirilmesi ve beş yıl sorunsuz evlilik halinde cezasızlık, vb.
O dönem çeşitli tepkilere konu olan bu hedefler hâlâ saldırı tehditi olarak gündemdedir. 8 Mart öncesi Türkiye Aile Meclisleri adlı gerici bir grubun ilan ettiği “Zulüm Konuları”, bu raporun bir benzerdir. “İstanbul Sözleşmesi iptal olsun”, “6284 sayılı yasa kalksın”, “Nafaka hapsi kalksın”, “Süresiz nafaka zulmü son bulsun”, “Ailede reis olsun”, “Genç akran evlilik yasağı kalksın” gibi taleplerden anlaşılacağı üzere, gericilik artık daha örgütlü davranmaktadır.
Bu hedefler çerçevesinde gerekli yasal düzenlemeler yapılmak isteniyor. Türkiye’nin 2011 yılında imzalamış olduğu, “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde, “Taraflar bu sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” ifadesiyle arabuluculuk yasaklanmıştır. Ayrıca 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 1/2 maddesinde, “Aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir” ifadesi yer almaktadır.
Gericiliği rahatsız eden bu önlemler şimdi kaldırılmak istenmektedir. Kadın hakları konusunda çalışan hukukçular, kadınların boşanma sürecine aşamalar konularak önüne geçilmek istenmesine dikkat çekmektedir. Dikkat çekilen bir diğer konu ise, kadınları boşanmaya iten şiddet suçunun, bunun arabulucu aşamasında uzlaştırılabilecek konu haline getirilerek üzerinin örtülebilecek olmasıdır. Böylece şiddet cezasız bırakılırken, arabulucu aşaması kadınları ayrıca mağdur edecektir.
Boşanmanın önüne getirilmek istenen bir diğer engel ise nafaka düzenlemesidir. Kadınların bu düzende ekonomik olarak bağımlı oldukları gerçeğinden hareketle boşanmaların önüne geçmeyi umdukları bu manevra, çeşitli manipülatif söylemlerle gündeme getirilmektedir. “Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu” adlı oluşumla “nafaka zulmü” üzerinden “mağdur erkekler” yaratılmak istenmekte, bu özellikle dinci gerici basın eliyle gündeme getirilmektedir. İstanbul Aydın Üniversitesi ise “Süresiz nafaka sempozyumu” yapmaktadır. Görülmektedir ki, burjuva gericiliği bu konuda kapsamlı bir çalışma içindedir.
Yasada nafaka, boşanma sonucu yoksulluğa düşecek tarafın geçimine katkı olarak belirtilmektedir. Bu düzende sosyal güvencesi olmayan kadınların çokluğu nedeniyle daha çok kadınların kullandığı nafaka ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı yeni bir düzenleme peşindedir. Hukukçular bu tasarıya göre nafaka hesaplamasına beş kriter getirileceğini belirtmektedir. Nafakanın “evli kalma süresi”, “çocuk olup olmaması”, “boşanan kadının yaşı”, “gelir durumu” ve “kusur durumu” dikkate alınarak hesaplanacağı ifade edilmektedir. Böylece kadınların nafaka almasının önüne yeni engeller getirilerek, boşanmanın öne geçilmek istenmektedir.
Görüldüğü gibi “bütün demokratik haklar gibi boşanma hakkı da kapitalizmde güç gerçekleştirilebilir, koşullu, sınırlı, iyice biçimsel bir karakter taşır.”(4) Kadınlar her türden şiddeti yaşadıkları, mutlu olmadıkları, evlilikleri bitirme kararı aldıklarında, karşılarında gerici düzen ve devlet gerçeğini bulmaktadırlar. Kadınlar bu haklarını kullanmak istediklerinde çoğu durumda şiddete uğramakta, kadın cinayetlerine kurban gitmektedir. Kadınlar, şiddet ve ölüm tehdidi yanında yoksulluk ve güvencesizlikle de tehdit edilmektedir. Devlet bu soruna çözüm bulmak yerine tam tersine tüm kurumlarıyla boşanmayı zorlaştıran adımlar atmaktadır.
Çünkü “Kapitalizmde boşanma hakkı pek çok halde geçekleştirilemez; çünkü ezilen cinse ekonomik bakımdan baş eğdirilmiştir; çünkü kapitalizmde kadın yatak odasına, çocuk odasına ve mutfağa kapatılmış ‘ev kölesidir.’”(5)
Kapitalizm engeli aşılmadan, kadınların “ev köleliği” son bulmadan, kadın hak ve özgürlükleri alanında esaslı bir değişim mümkün değildir. Bugünden boşanma hakkının önündeki engellerin kaldırılması türünden kadın hak ve özgürlükleri ile ilgili talepler uğruna mücadelelerin büyütülmesi ve bu düzenin aşılması mücadelesine bağlanmasıyla, gerçek kurtuluşun yolu da açılacaktır.
(1) Engels, Kadın ve Aile, Marx, Engels, Lenin, Sol Yayınları
(2) (4) ve (5) Kadın ve Aile / Marx, Engels, Lenin, Sol Yayınları
(3) “Diyanet protokolleri ve ailenin mutlak bütünlüğü çerçevesinde hayatlarımız nasıl şekilleniyor?” Feride Eralp, 26 Aralık 2018, Çatlak Zemin