AKP iktidarı, kaybettiği İstanbul seçimleri sonrasında belediyelerin yetkisini kısıtlayacak, rant projelerinin faturasını emekçilerin sırtına yükleyecek bir dizi düzenlemeye imza attı. Son günlerde ek vergi uygulamaları ile gündeme gelen ‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ bu düzenlemelerden birini oluşturuyor.
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’nda neler var?
AKP iktidarı tarafından hazırlanan Yerel Yönetimler Yasa Taslağı geçtiğimiz yılın Ekim ayından bu yana konuşuluyor. Kanal İstanbul projesinin ardından tekrar gündeme giren yasa taslağı belediyelerin yerine getirmedikleri “hizmetlerin” valilikler aracılığı ile yapılmasının önünü açıyor. Yani Kanal İstanbul projesinden çekilen İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin kararı somutta bu proje için bir engel sayılmayacak. Ayrıca böylesi bir durumda projenin bütçesi belediyelere gelen bütçeden kesilecek.
Taslak çalışmada, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda da değişiklik öngörüldü. Buna göre, Cumhurbaşkanı izni olmaksızın, “bağış yoluyla” üçüncü kişilere ait şirketler belediyelere devredilebilirken şimdi bu ortadan kaldırılıyor ve Cumhurbaşkanı’nın onayı şartı kesinleşiyor. Aynı Kanun’da yapılması planlanan bir diğer değişiklikle ise büyükşehirlerin merkez ilçe belediyeleri ile büyükşehir sınırlarında bulunan diğer ilçe belediyeleri arasında ayrım yapılması oldu. Birbirine komşu iki belediyenin farklı düzenlemelere tabii tutulmasının önü açıldı.
61 maddeden oluşan taslak yasalaştığı koşulda; emlak vergileri iki yılda bir artacak, oturulan sokak ve mahalleye göre zam yapılabilecek, Çevre Temizlik Vergisi yüzde 41 ile yüzde 213 oranında artacak. Su faturalarına, çöp vergilerine, konut sigortasına zam gelecek ve araç sahiplerinden ‘yol ve trafik payı’ adı altında vergi alınacak.
Belediyeler ve devlet mekanizması
“Yerel Yönetimler Yasa Taslağı” kapitalizmde devletin işleyiş mekanizmasında belediyelerin rolü üzerine güncel bir örnek olarak karşımızdadır. Türkiye’de yerel yönetimler, yani belediyeler anayasada güvencelenen haliyle merkezi iktidara uyum sağlamak zorundadır. Böylece burjuvazi belediyeleri sıkı bir denetim altında tutar. Gerek mali olarak gerekse fiziki olarak. Kürt illerinde belediyelere atanan kayyımlar, tutuklanan belediye başkanları bu denetimin güncel halidir.
Komünistlerin yerel yönetimlere dair yaptığı şu değerlendirme, kapitalist devlet yapısında yerel yönetimlerin konumuna ayna tutmaktadır:
“Türkiye’de burjuvazi iktidarını her düzeyde sağlam bir biçimde kurmuştur. Merkezi iktidar yerel kodlarıyla aynı zamanda “yerel iktidar”dır ve bu hiçbir biçimde o an hükümetteki partisiyle ilgili bir sorun değildir. Bu bir devlet gücü, onun kurumlaşması ve işleyişi sorunudur. Bu güç siyasal ve idari bakımdan oluşmuş, hukuksal bakımdan da pekiştirilmiştir. İller ve ilçeler, merkezden atanan valiler ve kaymakamlarca geniş yetkilere dayalı olarak yönetilirler. Yerel düzeyde tüm siyasal ve idari yetki, devletin ve hükümetin temsilcisi olarak bunların elindedir. Devletin yerel kolluk güçleri bunlara bağlıdır ve tüm öteki devlet kurumları ve bakanlıkların yerel uzantıları arasında iş birliği ve eş güdümü bunlar sağlarlar ve birlikte ili ya da ilçeyi merkez adına yönetirler.
Yerel planda seçimle oluşturulan yapılar da devletin ve hükümetin bu yerel uzantılarının yasal ve fiili sıkı denetimi altındadırlar… Seçimle, yani siyasal mekanizmalarla işbaşına gelmiş olsalar da belediye başkanı ve belediye meclisinin ‘iktidar’ kavramı kapsamında siyasal yetkileri yoktur. Onlar siyasi yönetici değil, fakat seçilmiş ‘memur’lardır ve seçildikleri yerel alana belli kamusal hizmetleri götürmekle yükümlüdürler.” (Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm, H. Fırat, Eksen yayıncılık Syf: 113-114)