Mart ayından bu yana devam eden Covid-19 salgınına karşı alınan göstermelik önlemlerle salgın kontrol altına alınamıyor. Hasta sayısı ve yaşamını yitiren insan sayısı artmaya devam ediyor. Sermaye devletinin dümeni tutanlar, salgını kontrol altına almak değil kapitalizmin çarklarını çevirmek derdindeler. Binlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda doğru dürüst önlem alınmaması, yüzeysel önlemlerle yüz yüze eğitime başlayan sınıfların sayılarının arttırılması, sermaye devletinin salgını kontrol almak yerine kâr odaklı düşündüğünü ortaya koyuyor.
Gerekli önlemlerin alınmadığı salgın süreci eğitim alanında tam bir kaosa yol açtı. Mart ayından Haziran sonuna kadar verilen uzaktan eğitimde milyonlarca emekçi çocuğu aksaklıklarla karşılaştı. Bu nedenle milyonlarca öğrenci eğitim hakkından mahrum kaldı. Salgın sürecinin eğitim alanındaki ilk dönemi böyle kapandı.
Yeni eğitim dönemi, “uzaktan eğitim mi yüz yüze eğitim mi” tartışmaları ile açıldı. İlk olarak 31 Ağustos’ta ilkokul, ortaokul ve liseler için uzaktan eğitime başlandı. 21 Eylül’de ise anasınıfı, 1. sınıflar ve 12. sınıflar için yüz yüze eğitim uygulamasına geçildi. Yeterli önlemlerin alınmamış olması nedeniyle onlarca okulda koronavirüs vakası tespit edildi, yüzlerce öğrenci ve eğitim emekçisi karantinaya alındı. Bu süreçte Eba sisteminde yaşanan sorun üzerine eğitim hakkıyla adeta alay eden açıklamalar yapıldı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, uzaktan eğitim sisteminde yaşanan aksaklıklar için, “Bu bizim sevindirici bir haber, bu yoğunluk bize Eba sistemine olan yoğun talebi gösteriyor” deme arsızlığını gösterebildi. Bu açıklama, AKP-MHP iktidarının, sorumlusu olduğu kaosu çözmek gibi bir derdinin olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Salgın sürecinde eğitim hakkının gasp edildiğine dair veriler MEB’in sunduğu istatistiklere de yansıdı. Buna göre, 21 Eylül ve 30 Ekim tarihleri arasında uzaktan eğitime ulaşabilen öğrenci sayısı 11 milyon 240 bin 167 oldu. Halihazırda Türkiye’de 18 milyon 241 bin 881 öğrenci varken sadece 11 milyon öğrencinin eğitime ulaşabilmesi, 7 milyona yakın öğrencinin eğitim hakkının gasp edildiğinin kanıtı oldu.
Eğitim sorunu artık “ölümler”le birlikte gündem olmaya başladı. Bunun ilk örnekleri, uzaktan eğitim verebilmek için Maraş’ta bir tepeye çıkan Aziz Selin öğretmenin kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi ve uzaktan eğitime ulaşabilmek adına komşusunun internetini kendi evine çekmek için çatıya çıkan babasının ardından çatıya çıkan 8 yaşındaki Çınar Mert’in çatıdan düşerek yaşamını yitirmesi oldu.
Okullarda salgın önlemlerinin gereğince alınmaması eğitim emekçilerinin de yaşamlarına mal oluyor. Geçtiğimiz hafta Denizli’nin Çameli ilçesindeki bir ortaokulda öğretmenlik yapan Mustafa Ergenay, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde lisede öğretmenlik yapan Halil Temiz ve Diyarbakır Ergani’de bir öğretmen koronavirüsten dolayı yaşamını yitirdi. Basına yansıyan bu ilk örnekler, sermaye devletinin yüzyüze eğitim sürecini de yönetemediğini bir kez daha gösterdi.
Bu düzenin egemenleri ve onların siyasi temsilcileri her gün kendilerine test yaptırarak, yeterli besin malzemelerine erişerek, özel hastanelerde tedaviler görerek, özel araçlara binerek ve saraylarda yaşayarak koronavirüse karşı kendi önlemlerini almışlardır. Onların derdi emekçilerin yaşamı ve milyonlarca öğrencinin aldığı eğitim değildir. Onlar için önemli olan kendi rejimlerinin “bekası”dır, sömürü düzenlerinin tıkır tıkır işlemeye devam etmesidir. Bu yüzden, milyonlarca öğrencinin eğitim ve yaşam haklarının tehlikeye girmesi, eğitim emekçileri ve bileşenlerinin yaşamını yitirmesi onların umurunda değildir.
Bizler sermayedarların rant, talan, sömürü düzeni devam etsin diye yaşamlarımızdan ve eğitim hakkımızdan vazgeçmek zorunda değiliz. Sağlıklı ve insanca bir yaşam için yan yana gelelim. Eşit, parasız, bilimsel, nitelikli ve ulaşılabilir eğitim için mücadeleyi büyütelim. Eğitim, sağlık ve yaşam hakkımızdan vazgeçmeyelim.
K. Sönmez