Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek geçen hafta TÜSİAD’ı ziyaret etti. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik toplantı konuşmasında Türkiye’nin geçtiğimiz birinci çeyrekte ekonomide büyüme oranının yüzde 5 arttığını, iş dünyası olarak bu durumdan memnun olduklarını belirtti. Ayrıca bu büyüme rakamlarının kesintisiz sürdürülebilir olması arzusu içerisinde olduklarını söyledi.
Bilecik, eğitim alanına dair düşüncelerini de şöyle dile getirdi: “Türkiye ekonomisinin ihtiyacı olan kültürlü, özgür ve yaratıcı bireylerdir. 21. yüzyıl becerileriyle donatılan, araştıran, sorgulayan, bilimsel düşünen, inisiyatif alan gençlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var… Ancak eğitim gündemine baktığımızda bir yandan müfredatın 21. yüzyıl becerilerine uyumlu hale getirilmesi çabalarını, öte yandan eğitimde bilimsel anlayıştan uzak konuların gündemde kendine yer bulmasını gözlemliyoruz. Bu da bizi ülke olarak ortak hedefe ulaşma yolunda yavaşlatıyor.”
TÜSİAD’ın hızla değişen ve dönüşen dünyaya ayak uydurmak gerektiğinin altını sıklıkla çizdiği, üretim alanında gelişen teknolojiye ve bu teknolojiyi kullanabilecek olan emek gücüne olan ihtiyaca, denk geldikçe vurgu yaptığı biliniyor. TÜSİAD’ın güya kaygı olarak verdiği bu son tepki ise yapılan son müfredat değişikliğine dairdir.
MEB yeni eğitim-öğretim yılında okutulacak olan müfredatını birçok alanda gerici ideolojiler ile donattı. Milli ve dinci bir müfredat oluşturdu. 15 Temmuz “Darbe Girişimi, Demokrasi ve Birlik Günü” olarak tarih kitaplarında yer alacak. Biyoloji biliminin temeli olan evrim teorisinin yüzeysel olan ünitesi de kaldırıldı. Din dersleri zaten zorunlu idi ve “cihat” kavramı İslam’ın bir unsuru olarak öğretilecek. Hz. Muhammed’in Hayatı isimli dersin kitabında “Kadının, kocasına itaat etmesi ibadettir” tabiri yer alacak ve başka ibarelerde de erken yaşta evlilik teşvik edilecek. Din derslerinin ders saatleri arttırılırken, biyoloji dersinin ders saatleri azaltılacak. Ve daha sayılabilecek onlarca örnek… Değiştirilen müfredatla eğitimde bilimsel öğeler zaten çoktan kırıntı halindeydi. Gelinen yerde müfredatın tamamen bilimsellikten uzaklaştırıldığını görüyoruz.
Öte yandan imam hatip okullarının sayısı sürekli arttırılıp, en fazla bütçe bu okullara ayrılıyor. Diğer yandan da özel okulların sayısı artırılıyor. Devlet yine bütçeden önemli bir pay ayırarak, gençlerin özel okullarda okumasını teşvik ediyor. Kısacası eğitim bilimsellikten uzaklaşmakla kalmıyor, daha da ticari hale getiriliyor.
TÜSİAD’ı asıl ilgilendiren noktaya dikkat çekmek gerekirse, ülkenin en büyük sermayedarlarının içerisinde bulunduğu bu yapı, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre adım atar. Bu kapsamda atılan adımlardan biri Koç Holding’in başını çektiği, “Mesleki teknik eğitim koçluğu”dur. Türkiye’de meslek liselerinin çoğalmasının ve çeşitlenmesinin önü açılmıştır. Bir tarafta tematik liseler, diğer tarafta ihtisaslaşmış meslek liseleri, özel meslek liseler ve özel meslek yüksek okulları... 300 Organize Sanayi Bölgesi’nde 300 meslek lisesi kurma hedefi ve sayılabilecek birçok proje... TÜSİAD’ın önemle vurguladığı nitelikli iş gücünün bir diğer yüzü “stajyerlik” adı altında ucuz işçiliktir. Hayata geçirilmeyi bekleyen bu projeler, imzalanan protokollerde sermayedarlar, devlet ile işbirliği içerisindedir.
TÜSİAD bu konularda devletin attığı adımlara eleştiri getirmezken, değişen ve gericileşen müfredat ile güya 21. yüzyıla ve ilerlemiş uygarlığa vurgu yaparak, kaygılarını dile getiriyor. Oysa çağımızın en gerici sınıfı burjuvazidir. İnsanlığın gerçek anlamda gelişiminin önündeki en büyük engeli kapitalizmin temsilcileri oluşturmaktadırlar. Onların yaratıcı gençlikten istedikleri kitle imha silahları tasarlanmasıdır. “Özgür bireyler” derken kapitalist sistemi ve aygıtı olan devleti sorgulamayan, bunca sömürü ve savaşı olağan sayan insanları kast etmektedirler.
Elbette ki bunlar yeni olgular değil. Bilindiği üzere eğitim sisteminde gericilik kademe kademe yıllardan beri yaygınlaştırılıyor. Özellikle 1980 darbesi ile dinci gericiliğin palazlandırıldığı Türkiye’de, iktidarda bulunanlar kendi ideolojilerini genç beyinlere aktarmayı başardılar. AKP döneminde daha da açığa çıkacak şekilde “dindar ve kindar nesil” yaratma hedefi ile eğitim sistemini sürekli değiştirdiler. Türkiye’de eğitim sistemi farklı dil ve kültürlere kapalı, bilimsellikten uzak, paralı ve fırsat eşitsizliğinin hakim olduğu bir şekilde işliyor. Tekçi zihniyeti toplumun her kesimine dayatan sermaye devleti gençliği de teslim almaya çabalıyor. TÜSİAD’ın sözde kaygısı, MEB’in müfredat konusunda geri adım atmaması, devlet ve TÜSİAD’ın gençliğe verdikleri önemi açıkça gösteriyor. Hem ucuz ve dinamik işgücü hem de itaat eden bir gençlik istiyorlar. Ortaklaşa yürütülen birçok proje ile asıl kaygılarının bunlar olduğunu görmek zor olmasa gerek.