Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin (ESHİD), Norveç Helsinki Komitesi (NHC) iş birliğiyle yürütülen projesi kapsamında “Türkiye Eğitim Sistemi’nde Din İnanç Özgürlüğü” başlığıyla sunulan raporlar din eğitimi alanındaki çarpıklıkları gözler önüne seriyor. Deutsche Welle’de yer alan Burcu Karakaş’ın haberine göre sunulan raporlara göre, din dersi kitaplarındaki “Müslüman” ve “Türklük” vurgusu eşitlik ilkesini ihlâl ediyor.
Dr. Mine Yıldırım'ın dikkat çektiği hak, çokça ihlâl edilen haklardan biri. Yeni araştırmalara göre, din veya inanç özgürlüğü konularında çocuğun katılım hakkının Türkiye'de dikkate alındığını söylemek çok zor. Tıpkı din eğitiminin çocuk hakları ve insan haklarına uyumlu olduğunu söylemek gibi.
Işık Tüzün ve Ezgi Tunca tarafından hazırlanan “Çocuğun Din veya İnanç Özgürlüğü Açısından Bir İnceleme”de, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) dini eğitim unsurları barındıran içeriklerin de yer aldığı “Değerler Eğitimi” kapsamında vakıf ve derneklerle imzaladığı iş birliği protokolleri mercek altına alınıyor. Hayrât Vakfı, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, TÜGVA, TÜRGEV, Hizmet Vakfı ve Siverek Öğrenci Derneği ile çoğu "Değerler Eğitimi" kapsamında imzalanan 11 protokol inceleniyor.
“Sınava çalışma teknikleri” konferansında ahiret referansı
Protokoller kapsamında düzenlenen etkinliklerde “milli ve manevi değerler” vurgusu yapıldığını belirten Tüzün, “Bu değerlerde Türklük ve Sünni İslam odaklı bir anlayışa yer verildiğini görüyoruz” diyor. Hayrât Vakfı ile 2014'te imzalanan protokol “Kur'an-ı Kerim okuma, anlama ve yorumlama kursları başta olmak üzere diğer kurs ve seminerlerin de” düzenlenmesini öngörüyor. MEB, protokol sona erdikten sonra 2019'da beş̧ yıl süreli bir protokol daha imzalamıştı. Protokol metinlerinde etkinliklerin içerik ve kapsamına ilişkin muğlak ifadelerin yer alması da göze çarpıyor. Bazı protokollerde katılımın gönüllülük esasıyla gerçekleştirileceği belirtilse de bazılarında bu ibare yok. Bazılarında ise etkinliklerin hangi okul türleri ve kademeleri için gerçekleştirileceği belirtilmiyor. Görev alacak eğitimcilerin hangi yeterliliklere sahip olacağına dair bilgiler de tüm protokollerde yer almıyor. Bir öğretmenin okulda gerçekleştirilen “okuma grubu” çalışmasının belli bir bölümünün dini içerikli sohbetlere ayrıldığını söylemesi, bir başka öğretmenin “sınava çalışma teknikleri” konulu bir konferansın ahiret gibi dini kavramlara referanslar içerdiğini ifade etmesi, kapsamın dışına çıkıldığını gösteriyor.
Protokol metinlerinde muğlak ifadeler
TÜRGEV de protokol imzalanan kuruluşlardan biri. 2015'te imzalanan protokolün amacı, “öğrencilere sosyal, kültürel, sportif; mesleki ve teknik kurslar düzenleyerek belge almalarını sağlamak” olarak belirtiliyor. Protokol metninde kursların içeriğine, süresine veya hedeflenen yaş grubuna dair bilgi yok. Benzer şekilde TÜGVA ile 2017 tarihinde imzalanan protokol ile “yaygın eğitim kurumlarında öğrencilere sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel, teknolojik etkinlikler, proje çalışmaları, yarışmalar ile mesleki ve teknik kurslar düzenlemek” amaçlanıyor. Ancak yine metinde etkinliklere dair ayrıntı yok. Bu protokoller soru önergelerine konu olabiliyor. MEB, TÜGVA ile imzalanan “Çizimler ile 40 Hadis” yarışmasıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıtta, yarışmanın öğrencilerin “milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerler edinmesine katkı sunacağı”nı ifade ediyor. Bir de açılan davalar var. Vakıf ve derneklerin lehine sonuçlanan davalar olduğu gibi aleyhine sonuçlananlar da var. Antalya İl Millî Eğitim Müdürlüğü ile Ensar Vakfı Antalya Şubesi arasında imzalanan protokol için açılan dava, onlardan biri. Antalya 4. İdare Mahkemesi, Haziran 2020'de protokolün muğlak ve sınırlarının belirsiz olması ve örgün eğitim kapsamındaki pek çok etkinliğin Ensar Vakfı yetkilileri eliyle yürütülmesinin hukuka aykırı olması nedeniyle iptali yönünde karar verdi.
Dr. Özgür Heval Çınar tarafından hazırlanan raporun başlığı ise “Seçmeli Din Dersleri ve Kitapları Hakkında İnsan Hakları Temelli Bir Değerlendirme”. Çınar, “Ortaöğretim Temel Dinî Bilgiler-İslam I” kitabında, ailenin “din ve hukuk açısından herhangi bir engeli olmayan erkek ile kadının kendi hür iradeleriyle evlenmesi” ile oluşan bir yapı olarak tarif edildiğini belirterek soruyor: “Kendisini 'laik' diye tanımlayan bir ülkede evlilik için dini şartlar gerekli midir?” Çınar ayrıca, evlilik kurumunun sadece kadın ve erkek arasında hayata geçirilebileceğinin belirtilmesinin uluslararası insan hakları hukukunun ilkelerinden birisi olan ayrımcılığın yasaklanmasıyla uyumlu olmadığını söylüyor. Aynı kitapta, “Dinimiz sağlıklı ve hayırlı nesiller yetiştirmek için evlenmeyi teşvik etmiştir” cümlesi de var. Dr. Çınar'a göre, bu ifadeyle evlilik dışı birliktelikler, tamamen saf dışı bırakılıyor. Aile kurumuna karşı çıkanların “mutsuz ve huzursuz, dini ve ahlaki duygulara sahip olmayan, sorumluluk bilinci taşımayan ve toplumun varlığı için tehlike arz eden” kişiler olduğunun da belirtildiği kitapta, söz konusu ifadelerle ayrımcılık ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğinin de altını çiziyor. Araştırmacıya göre, kitaptaki “hanım” kelimesi de uluslararası sözleşmelerle uyumlu değil. “Kadın” denmesi daha uygun olacaktır” diyor. “Ahlaki Yozlaşma” başlığı altında, iyi insan olmak için İslam dinini ve ahlaki değerleri yaşamak gerektiğinin belirtildiğini, bunun da ayrımcı bir anlayış olduğunu ekliyor.
MEB: “Din dersinden muaf olanların verisi yok”
Proje kapsamında incelenen alanlardan bir diğeri, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersi kapsamında okutulan kitaplar. Türkiye'de 4.-12. sınıflar arasında haftada iki saat zorunlu olan DKAB dersinden muafiyet, sadece Hristiyan ve Musevi öğrencilere tanınıyor. Dr. Mine Yıldırım, MEB'e bilgi edinme başvurusu yaparak, “2017-2018, 2018-2019, 2019-2020 yılları arasında kaç öğrenci için DKAB dersinden muafiyet başvurusu yapılmıştır? Kaçı kabul edilmiş, kaçı reddedilmiştir?” sorusunu sormuş. MEB'in cevabında, muafiyet başvurusu istatistikleriyle ilgili olarak, “Elimizde herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır” ifadesi kullanılmış.
Yıldırım tarafından yapılan araştırmada, DKAB ders kitaplarının dinler hakkında tarafsız ve nesnel olmayan, Sünni İslam ilahiyat bakış açısıyla sunulan bilgiler içerdiği dile getiriliyor. Yıldırım, “Alevi toplumu için ibadet yeri sayılan cemevlerinin ibadet yeri olduğu, Alevi ibadeti olan semahın bir ibadet biçimi olduğu ifade edilmiyor” diyor. DKAB dersinin amaçlarından biri, öğrencilerin “milli değerleri” benimsemeleri. Fakat Yıldırım'a göre, bu değerler çeşitliliği dikkate alacak şekilde sunulmuyor. 9. sınıf DKAB kitabından bir örnek, bu argümanı destekliyor: “Değer, bir milletin sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel alanlardaki maddi ve manevi ögelerin bütününü ifade eder. Örneğin tarihi camiler mimari eser olarak maddi, dini bir yapı olarak manevi değer taşımaktadır.”
Raporda çarpıcı tespitlerden biri de, zorunlu din derslerinin Sünni dindar kesimden çocuklar için yetersiz ve tekrar niteliğinde olması, dindar olmayan veya en az dini pratiklere sahip kesimden gelen çocuklarda da TEOG'daki başarıyı etkilemesi ve ezbere dayalı olması nedeniyle eleştirilmesi… Peki, din eğitimi alanındaki sorunların çözümü var mı? Araştırmacılara göre, ders kitaplarının her türlü din ve inanca yer verecek şekilde düzeltilmesi, kapsayıcı olması için “Müslüman ve Türk olma”nın ana özne olarak belirtilmemesi, seçmeli din derslerinin Sünni anlayıştan farklı inançlara da derinlemesine yer vermesi, çözüme gidecek yolu açabilir.