23 Eylül 1969 yılında Taylan Özgür Beyazıt Meydanı’nda sırtından vurularak katledilir. Aynı gün bu cinayet devlet radyosunda; “Beyazıt’ta silahlı çatışma” diye duyurulur. Oysa ‘68 gençlik hareketi, Taylan’ın ölümü ile birlikte uzun yıllar devam edecek olan devlet terörünün yeni bir boyutu ile tanışmıştır. Taylan Özgür ait olduğu kuşağın kurşunlanarak öldürülen ilk devrimcisidir. Ve onun ölümünün ardından sermaye düzeni silah namlularını sıklıkla devrimcilere döndürmüştür.
Taylan Özgür’ün katledilmesi önce bir silahlı çatışma olarak lanse edilmiş, ardından faili meçhuller listesine eklenmiştir. Ancak her iki durumda da sermaye düzeni Taylan’ın ölümünün bir rastlantı olduğu noktasında diretmiştir. Taylan’ın ablası Hale Kıyıcı’nın uzun yıllar boyunca sürdürdüğü mücadelede suratına kapanan kapılar ise bilinçli bir tercihi gözler önüne sermiştir.
Taylan Özgür’ü katleden devlettir!
Taylan Özgür’ün öldürülmesi ile ilgili ilk olarak 1975 yılında Lisan Çakıcı isimli bir polis tutuklanır. 3 yıl süren yargılama süreci sonunda Çakıcı görgü tanıklarının ifadelerindeki çelişkiler ve delil yetersizliği nedeniyle serbest kalır.
1990 yılında ise yeni bir gelişme yaşanır. Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan Gazeteciler Cemiyeti’nde bir açıklama yapar. Turhan açıklamasında Taylan’ı polis memurunun değil, devletin öldürdüğünü söyler. Turhan’ın verdiği bilgilere göre katil 1969 yılında üstteğmen olup 1990’lı yıllarda ise generalliğe terfi etmiş üst düzey bir devlet görevlisidir. Bunun üzerine Taylan’ın ablası Hale Kıyıcı Talat Turhan’a ulaşır. Turhan kendisinin ismi bilmesine rağmen açıklayamayacağını belirterek, 1975 yılında Taylan ile ilgili dosyayı dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e verdiğini söyler ve “Dosyayı Hasan Fehmi Güneş’e verdiğim esnada Ertuğrul Günay, Deniz Baykal ve Uğur Mumcu da odadaydı” der. Ancak 1990’da ortaya atılan bu yeni soru işareti bir türlü yanıtlanmaz.
2000 yılında Hale Kıyıcı sermaye düzeninin pisliğini suratına çalan bir adım atar. CHP kurultayının toplanacağını öğrenen Kıyıcı kurultaya gider. Çünkü kurultay, Taylan Özgür dosyasının son görüldüğü yerde bulunan isimlerin kesişme noktasıdır. Kürsüde Hasan Fehmi Güneş konuşma yapmaktadır. Güneş ateşli bir biçimde ‘tam bağımsızlıktan’ söz etmektedir. Bu sırada Hale Kıyıcı kürsüye yürür. Soru açıktır: ‘Taylan’ın dosyasını neden sakladın?’ Hale Kıyıcı apar topar oradan uzaklaştırılır. Ancak uzaklaşırken sarf ettiği sözler, onun hiç de tek başına bir tetikçi peşinde koşuşturmadığını göstermektedir. Hale Kıyıcı “Ne olur İspanya örneğini inceleyin” der, “Derin devletin içinden sosyal demokratlar çıktı!”
“İşkencecileri affetmek, katilleri affetmektir!”
Taylan Özgür ‘68 kuşağının simgesi olmuş isimlerinden biridir. Dönemin öğrenci hareketi içerisinde öne çıkmış, ODTÜ’de Komer’ın arabasının yakıldığı eylemlerdeki öncü konumu nedeniyle hedef olmuştur. Hatta bunu kanıtlayan TBMM tutanaklarının bile mevcut olduğu bilinmektedir. 1969 yılının meclis tutanakları içerisinde Doğal Senatör Haydar Tunçkanat CIA’nın Komer’ın arabasını yakan 26 öğrenci hakkında ölüm fermanı çıkardığını söylemiştir. İşte Taylan bu temizleme operasyonu içerisinde ilk katledilen isim olmuştur. Taylan’dan sonra daha niceleri sermaye düzeninin cinayetlerine kurban gitmiştir. Taylan’ın anısına çocuğuna onun ismini veren Sinan Cemgil’den Denizler’e, Mahirler’e kadar nice yiğit devrimci sermaye düzenine karşı yürüttükleri mücadelede şehit düşmüşlerdir.
‘68’lerde yükselen toplumsal muhalefet önce tek tek öncü güçleri katlederek durdurulmak istenmiş, ardından başarısızlığa uğrayan düzen tarafından geniş kesimler devlet terörü ile karşı karşıya bırakılmış, eylemler taranmış, 16 Mart katliamında olduğu gibi insanların üzerine bombalar atılmıştır. Devletin içine düştüğü aczin içinden çıkılmasının yolu 12 Eylül faşist askeri darbesiyle bulunmuştur.
12 Eylül faşist askeri darbesi devrimcilerin ve toplumun geniş bir kesiminin işkenceye uğradığı yıllar olarak sermaye düzeninin kanlı tarihinde geniş bir yer tutmaktadır. Bu dönemde işkence tezgahlarından geçenlerden biri de Taylan’ın ablası Hale Kıyıcı’dır. Hale Kıyıcı hamile olduğu bu dönemde düzenin en ağır işkenceleri ile karşı karşıya kalmıştır.
İlhan Selçuk gibi sermayenin kızıl elma teorisyeni biri, bir gün çıkıp gazetesindeki köşesinde “işkencecilerimi affediyorum” yazdığında, ona en anlamlı yanıtlardan birini bu direngen kadın verir: “İşkencecileri affetmek, katilleri affetmektir!”