Ekonomik krizle birlikte her geçen gün hayat pahalılığı artıyor, emekçilerin alım gücü giderek düşüyor. Özellikle Türkiye gibi tarım alanları ve iklimsel etkiler açısından verimli bir coğrafyada sebze fiyatlarının artmış olması haliyle kimsenin aklına yatmıyor ve tepki çekiyor. Kendi tabanında da gelişen tepkiler nedeniyle AKP bu konuda büyük bir sıkışmışlık yaşıyor. Ancak sorunun kaynağı kendileri olunca çözüm politikaları da olmuyor. Üretim maliyetlerinin artmasındaki nedenlere değinemeyeceklerine göre bol demagoji eşliğinde manipülatif yollara başvuruyorlar. Bu amaçla üreticiden tüketiciye gelirken ara halkalar hedefe konularak, terörist ilan edildi. Ticaret Bakanlığı çeşitli market ve pazarlara baskınlar yaptı. Tanzim satışları da bu “oyunu bozmak” adına gündeme getirildi.
AKP iktidarı, her krizden fırsat çıkarmayı iyi bildiğinden bu gıda krizinden de yeni bir Hal Yasası çıkarmaya hazırlanıyor. Halleri özel sektöre havale ederek, bu alanda şirketleşmeyi sağlayacaklar. Bir anlamda bu alanda yandaşlara yeni rant alanı sağlanarak, yandaş şirketlerin tekelleşmesi hedefleniyor.
AKP, seçimden sonra çıkarmayı planladığı Hal Yasası’nı fiyatlarda ucuzlama getireceği ve enflasyonla mücadele edileceği demagojileri eşliğinde sunuyor. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Buralar, yap-işlet-devret modeliyle profesyonel bir şirket tarafından yönetilsin, gurur duyacağımız, pırıl pırıl bir proje olsun istiyoruz” diyor. Ülke genelinde 175 olan hal sayısının 30’a indirilmesi planlanıyor.
Özellikle çiftçilerin, küçük üreticilerin etkileneceği bu şirketleşmede üretimin planlaması da şirketlerin politikalarına göre yapılacak. Bunun tüketiciye hem ürün çeşitliliği hem de fiyat bağlamında olumsuz sonuçları olacağı bellidir. Üretim girdilerindeki zamlar devam ettiği ve serbest piyasanın kurallarına göre işleyen şirketlerin belirlediği politikalar geçerli olduğu sürece Hal Yasası emekçiler için hiç de iyi sonuçlar getirmeyecektir.
Zaten doğru düzgün bir tarım politikasından yoksun Türkiye’nin şu an geldiği yer, gelecekteki yere de işaret ediyor. Bir ülkenin toprağına ve mevsimine göre, insanların ihtiyaçlarına göre planlayarak üretim yapılmayıp, piyasanın ihtiyaçlarına, uluslararası sermaye tekellerinin çıkarına göre hareket edildiği sürece gelecekte daha ciddi gıda krizlerinin kapıda olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır. AKP tarımsal üretimi bitirmek adına elinden gelen ne varsa yapmaktadır. Hele de gelecekte dünyada ve Türkiye’de iklim değişikliklerinin getireceği “doğal” felaketleri de düşünürsek, Türkiye’nin bu anlamda hiç hazırlıklı olmadığı görülecektir.
Son olarak belirtmek gerekir ki AKP iktidarı tarımda da yerli ve yabancı sermaye tekellerinin, kendi yandaşlarının çıkarlarını gözetmektedir. Türkiye gibi bir ülkede tarımsal üretimin geldiği nokta tüyler ürperticidir. Türkiye’nin muazzam genişlikteki bereketli tarım alanları sermaye düzeninin/iktidarının yıkım politikaları sonucunda boşalmıştır. Yakın geçmişte ilköğretim çağındaki çocukların pamuktan fasulye yetiştirdikleri bir ülkede soğandan patatese en kolay yetişebilecek tarım ürünleri dahi ithal edilmektedir. İşçi ve emekçiler sermaye iktidarının tarımda yıkım politikalarına karşı mücadeleyi yükseltmek yerine, iktidarın yalanlarına prim verdikleri, kendilerini zavallı derekesine düşüren politika ve uygulamalarına boyun eğdikleri sürece de bu tablo değişmeyecektir.