Deprem bölgesinde bulunan hemen herkes, “talimat gelmediği için” arama-kurtarma çalışmalarının başlatılmadığını ve bunun can kaybını büyük oranda arttırdığını anlatıyor. AFAD’ın ancak üçüncü günde sınırlı sayıda ekiple kurtarma çalışmalarına başlaması bu izlenimleri doğruluyor. Zira hiçbir yetkili, talimat gelmeden adım bile atmıyor. Tek adam rejiminin yarattığı bir durum deniyor buna. Çok bir bilgisi olmasa dahi hemen herkes yaşanan yıkımın depremden çok hırsızlık ve rant üzerine kurulu düzenden kaynaklandığını fark ediyor.
Binaların dayanıksızlığını o binalarda oturanlar da biliyor. Ama çaresizce orada kalıyordu. Çünkü daha dayanıklı bir evi almak bir yana kiralamaya bile ekonomik gücü yok işçinin, emekçinin.
Tek adam rejiminde açığa çıkan her suçun faturası “günah keçisi” ilan edilen düşük kademeden birilerinin sırtına yıkılıyor. Böylece esas suçlular işlerine, yani halka karşı suç işlemeye devam ediyorlar. Bunu yapma imkanı bulmadıklarında ise “kandırıldık” diyorlar.
Bartın Amasra’daki madenci katliamının faturasını emekçilere çıkarmaya çalıştılar. Dava başlamadığı için şimdiden bir şey demek güç. Ama bugüne kadarki yargı sürecine bakıldığında, katliamın asıl sorumlularının tanık olarak dahi mahkemeye getirilmeyeceği görülüyor. En alttakiler ceza alacak. Fatura ne kadar altta çalışanlarla sınırlanabilirse, üstteki katiller de o kadar korunmuş olacak. Bir “suç örgütü” gibi çalışan rejim, tüm katliamların esas sorumlularını bu şekilde koruyor.
Her şeyin kayıt altına alınması yanlış bir şey değil. Ama saniyelerin bile önemli olduğu bir yerde talimatın saatler sonra alınabilmesinin nedeni, talebin en üst “makamdan” onaylanması için uzun süre beklenmesidir. Oysa böyle bir olayda kurtarma alanında eğitimli olan ekipler, kimseden emir/talimat beklemeden anında harekete geçip tam bir inisiyatif safibi olarak insan kurtarmaya başlar, başlamalıdır da.
Kokuşmuş Saray rejiminin her alanında emir/komuta ile iş yapması, alt kademedekinin kurtarma çalışması için talimat beklemesini elbette haklı göstermez. Buna karşın tek adam rejiminin, böylesi olaylarda bir cinayet şebekesi gibi çalıştığını gözler önüne serer. Enkaz altından ses duyulduğunda kurtarma çalışması için harekete geçilmemesi, üstten duyulan korkunun iş yapması gerekenleri nasıl da atıl bıraktığını gösteriyor. Orada saniyelerin bile yaşamsal öneme sahip olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak üst makamlardan duyulan kaygı alttakini felç ettiği için kıyım çok büyük oldu. Bu akıl almaz kepazeliğin bedelini on binlerce insan hayatıyla ödedi.
Depremler, tek adam rejiminin talimatlı katliamlarını, devletin cinayet şebekesi/çetesi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu çeteden kurtulmanın yolu ise seçim sandığı değil. Sandıkla çete başındaki isimler değişse bile rejim, işçileri ve emekçileri katletmeye devam edecek. Bu rejimden kurtulmanın tek yolu, örgütlü, fiili, meşru mücadeleyi yükseltmektir.
H. Ortakçı