Bir aydan fazla süre geçmesine rağmen Cemal Kaşıkçı cinayeti halen gündemde tutuluyor. Her gün cinayetle ilgili çok sayıda habere rastlamak mümkündür. Cinayetin işlenişindeki iğrençlik, bu olayı pazarlık konusu yapanların tutumuna da damga vuruyor.
ABD emperyalizminin “stratejik” müttefiki, İsrail’in yakın dostu olan Suudi krallığı, Ortaçağ artığı Vahhabi ideolojiye göre hareket ediyor. IŞİD vahşetinin devletleşmiş hali olan bir rejimdir söz konusu olan. Yani Kaşıkçı’yı öldürüp parçalamaları, kimine göre asitte eritmeleri, Vahhabi zihniyetine uygun bir icraattır.
Suudi kralının müttefikleri, bu şeriatçı rejimin cinayetler konusundaki uzmanlığına da defalarca tanıklık etmişler. Bundan en küçük bir rahatsızlık duyduklarına da tanık olunmamıştır. Kaşıkçı cinayetinin tüm ayrıntılarını ilk günden beri bildiklerinden de kuşku duyulmamalıdır. Buna rağmen Ankara’daki saray rejimi, “bildiklerimi açıklarım ha!” şantajıyla pazarlığa tutuşurken, batılı emperyalistler, Suudi kralıyla arayı bozmadan, cinayeti yeni mali kaynaklara el koymanın bir imkanı olarak değerlendiriyorlar.
Bunun en bariz örneği Trump yönetiminin cinayetle ilgili açıklamalarında görülüyor: hem Suudilerle stratejik işbirliğinin devam edeceği vurgulanıyor hem cinayeti işleyenlerin hesap vermesi gerektiği söyleniyor. Diğer emperyalistlerin yaptığı da bundan çok farklı değil. “Görev savma” babında yapılan birtakım açıklamalar dışında kayda değer bir icraat yok, olmayacak da.
Suudi kralıyla müttefiklerinin kepazelikleri, Kaşıkçı cinayetini İran’a yıkma çabalarında ise farklı bir boyut kazanmış. İlk günlerde “cinayette üçüncü bir taraf mı var” tartışmalarının yapılması dikkat çekiciydi. Zira cinayet mahalli de failler de ilk saatlerden itibaren belliydi. Nitekim hem AKP şeflerinden hem saray danışmanlarından biri olan ve Kaşıkçı’nın da yakın arkadaşı Yasin Aktay, olaydan sadece saatler sonra Suudi Arabistan İstanbul başkonsolosluğunda “vahşi bir cinayet” işlendiğini dünyaya ilan etmişti.
Fail Suudi rejimi olsa da, onu koruyan taraflar da fiili bir suç ortaklığı yapmış oluyorlar. Saray rejiminin Yasin Aktay’a yaptığı açıklamayı geri çekmeye zorlaması da suç ortaklığının bariz örneklerinden biridir. ABD ise, cinayetin failini aklamak için özel bir çaba harcıyor. Suudi krallığına yüz milyarlarca dolarlık silah satan ABD, bu Ortaçağ artığı rejimi Ortadoğu’daki emperyalist planlarının bir aparatı olarak da kullanıyor.
Trump yönetiminin İran’a yaptırımları 5 Kasım’da başlatma kararı alması üzerine Tahran’da yapılan açıklamalarda, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili yeni bir iddia ortaya atıldı.
Bir programda konuşan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, ABD-İsrail-Suudi Arabistan üçlüsünün Kaşıkçı cinayetini İran’la irtibatlandırmak için milyonlarca dolar harcadığını öne sürdü. Cihangiri, üçlünün İran'a karşı psikolojik savaş başlattığını ve bunu medya üzerinden yürüttüklerini ifade etti.
İranlı yetkilinin iddiası göz ardı edilecek türden değil. Zira İran, başını ABD’nin çektiği bu üçlü koalisyon ve medyası tarafından kesintisiz bir şekilde hedefe çakılmaktadır. Faili de mekanı da zamanı da belli olan bir cinayeti bile İran’la irtibatlandırmak için çaba sarf edilmesi, saray rejiminin yanı sıra ABD-İsrail ikilisinin de ilk andan itibaren Suudilerle suç ortaklığı yaptıklarına işaret ediyor.