Yargıtay, katil polis Şahin’e ‘kasten adam öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası verilmesini, fakat cezada ‘haksız tahrik’ indirimi yapılmasını, buna göre 12 yıl-18 yıl arasında bir mahkumiyete hükmedilmesini istedi. Şerzan Kurt Davası’na bakan Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Türk hukuk tarihine geçecek ölçüde skandal bir karara imza atmıştı.
Mahkeme, “Böyle daha hakkaniyetli oldu” diyerek, 2005 yılında kaldırılmış Türk Ceza Kanunu’ndaki bir maddeyi yeni TCK’ya uyarlamış; polis Şahin için kendi işlediği suça yardım indirimi yaparak, sekiz yıl hapise ve tahliye karar vermişti.
Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre, Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin geçen 14 Nisan’da oy çokluğuyla verdiği kararında, katil polis Şahin’e TCK’nın 81. maddesi gereğince ‘kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası verilmesi gerektiği kaydedildi. Ancak, aralarında Şerzan Kurt’un da olduğu göstericilerden polise taş atıldığı gerekçesiyle cezada ‘haksız tahrik’ indirimi yapılması ve Şahin’e 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası verilmesi istendi. Ayrıca daire, TCK’nın 53/5. maddesine göre, bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması halinde cezanın infazından sonra da aldığı cezanın yarısından bir katına kadar bu yetkinin kullanılmasının yasaklanmasını talep etti. Böylece Şahin’in polislikten çıkarılması ihtimali belirdi.
Karar olumlu ama
Şerzan Kurt Davası Avukatı Arif Ali Cangı ‘kasten öldürme’ suçundan kararın bozulmasını yerinde olduğunu belirtti. Cezanın infazından sonra da memuriyet hakkının alınmasını isabetli bulan Cangı, bu kararın toplum için güvenlik sağlayacak ve kamu görevlilerini benzer suçlardan caydıracak nitelikte olduğunu kaydetti. Fakat haksız tahrik indirimine katılmadıklarını kaydeden Cangı, bu indirim için Şerzan Kurt’un somut bir eyleminden söz edilmesi gerektiğini vurguladı. Dosyada, Kurt’a atfedilen, taş atma gibi herhangi bir fiil olmadığının altını çizen Cangı, “Maktulden kaynaklanmayan durumdan dolayı, sanığın haksız tahrik olduğunun kabul edilmesi ve uygulanması imkanı yoktur. Sanığın polis olduğu ve görevinin doğası gereği olaylardan dolayı tahrik olduğunun kabulü mümkün değildir. Aksi halde her toplumsal olayda polisler tahrik olduklarını belirterek indirimden yararlanmalarının yolu açılacaktır” dedi. Cangı ayrıca, Kürt öğrencilere saldıran ülkücülerin Muğlalı olduğunun kararda belirtilmesini de ‘ayrıştırıcı’ buldu.
Biz adalet istiyoruz
Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt oğlunun hedef seçilerek öldürüldüğünü savunarak, “2007’de Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu değiştirilince yetkiler hoyratça kullanıldı. Gençlerin can güvenliği yoktur. Şerzan kötü niyetliler tarafından hedef seçildi ve öldürüldü" dedi. Uğur Kaymaz’dan Ceylan Önkol’a, Roboski’den Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü Gezi Parkı gösterilerine kadar aynı manzaranın yaşandığına işaret eden baba Kurt, “Şuç işleyenlere hak ettiği cezanın verilmesi gerekir. Şerzan’ın katili tahliye olduktan sonra evine uğramadan üniversiteye gitti. ‘Ben öldürür, yine gelirim’ demektir bu. Biz adalet istiyoruz. Adaletin bozulursa toplumda çürüme başlar” diye konuştu.
‘Böyle daha hakkaniyetli’ denmişti
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, ‘olası kastla cinayet’ suçundan yargılanan katil polis Şahin, 7 Eylül 2012’de son duruşmada sekiz yıl hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edilmişti. Mahkeme, Türk hukuk tarihine geçecek ölçüde skandal bir ‘formül’ bularak, ilkin ‘olası kastla cinayet’ suçundan 20 yıla çarptırdığı polis Şahin’e, ‘suça yardım’ indirimi yaparak, sekiz yıl vermişti.
Gerekçeli kararda; Kurt’u öldürme eyleminin 2005’te yürürlükten kaldırılan 765 sayılı TCK’daki ‘faili belli olmayacak şekilde adam öldürme’ kapsamına girdiği savunuldu. Suç böyle tanımlandığı takdirde eski TCK’nın 65/3. fıkrasındaki ‘suça yardım’ indiriminin yapıldığı eklendi. Fakat bu suç türünün yeni TCK’da yer almadığı kabul edilip olağanüstü bir yoruma gidildi. Mahkeme, 2010’da işlenen cinayet için eski TCK’nın 65/3. fıkrasını yeni TCK’ya uyarladı. Yeni TCK’da ‘suça yardım’ı düzenleyen 39/2-c. maddesi ile eski maddenin ayrı olduğunu savunan mahkeme, “Hakkâniyete uygun bir çözüm bulunmalı. Eski kanun döneminde uygulanan fer-i fail olarak sanığın kabul edildiği uygulama, hakkâniyetli, uygun bir uygulama idi” diye, kararını savunmuştu.