Asalak sermaye düzeni tüm doğayı talan ediyor, talanın önünü sonuna kadar açmış bulunuyor. Temel kıstası kendi kârı olan kapitalizm, toplumun ihtiyaçlarını görmezden gelirken, kendi rantı uğruna dünyanın geleceğini de ekolojik dengeyi de hiçe sayıyor. AKP’nin ilk olarak 2011’de ortaya attığı “çılgın proje”si “Kanal İstanbul” da bu rant kapılarından biri. Güzergâhı Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu olarak açıklanan su kanalının, tanker ve yük gemilerinin yarattığı deniz trafiği yükünü İstanbul Boğazı’ndan alternatif bir güzergaha kaydırmayı amaçladığı öne sürülüyor. Kanal, Marmara Denizi’ne Küçükçekmece Gölü’nden açılacak. Sazlıdere baraj havzası boyunca devam ederek Sazlıbosna köyünü geçecek, sonrasında Dursunköy’ün doğusuna ulaşıp Baklalı köyünü geçtikten sonra Terkos Gölü’nün doğusunda Karadeniz’e kavuşacak. Ancak bu proje İstanbul’daki ekolojik sistem için bir tehdit anlamına geliyor. İnşaat çalışması Marmara Denizi’ne 1 kilometre uzaklıktaki Küçükçekmece Gölü’nün denizle birleşerek yok olması anlamına da geliyor. Ayrıca Sazlıdere Barajı da artık içini doldurduğu vadi, gemi güzergâhı olduğu için ortadan kalkacak.
Konuyla ilgili açıklamalar yapan bilim insanları, şehir plancıları ve mühendisleri “çılgın proje”nin İstanbul için tam bir yıkım olduğu konusunda hemfikir. Siyaset bilimci ve kent hakkı/konut hakkı savunucusu Cihan Baysal, Kanal İstanbul’un gerekçelendirildiği gibi bir ulaşım veya lojistik yatırım projesi olmadığına, İstanbul’un son kalan bakir arazilerini küresel sermayenin talanına açacak bir mega emlak, inşaat projesi olduğuna şöyle dikkat çekti:
“Kanal İstanbul projesi, bölgede yaşayan ne varsa hepsine ölümcül darbeyi indirecek bir mega eko kırım projesidir. Bölgedeki verimli tarım arazilerini, sulak alanlar ile su havzalarını ve arkeolojik sit alanlarını da yok edecektir. Proje, ekolojik ve çevresel etkileriyle ilgili, başta TEMA ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yayınlanan raporları, Karadeniz, Marmara Denizi ve Boğaziçi üzerindeki etkilerine yönelik uzmanların ciddi uyarılarını, beklenen İstanbul depremini tetikleme olasılıklarını yok sayıyor. Ayrıca afet zamanında milyonlarca kişinin kanal nedeniyle adaya dönüşen bölgeden nasıl tahliye edilecekleri ya da yardımların nasıl ulaşacağı ile toz, moloz ve çevre kirliliği gibi sorunlar ortaya çıkacak. Bunların yanı sıra projenin yapım aşamasında aklımıza gelmeyen kimbilir daha ne sorunlar ortaya çıkacak.”
Ayrıca yapımı sırasında en az 400 işçinin katledildiği 3. havalimanı ve bir doğa katliamı olan 3. köprü projelerine de değinen Baysal, “Ülkenin geleceğini ve ekonomisini üretim yerine inşaat ve emlak sektörlerine bağlamış iktidar, İstanbul’u yok ede ede ülke ekonomisinin çarklarını kentsel kırım ve talan üzerinden döndürüyor. Öte yandan Kanal İstanbul, 3. köprü ve 3. havalimanı projelerinden ayrı düşünülemez. Bu üç mega proje, ne ulaşım ne de lojistik projeleridir. İstanbul’un bugüne dek el değmemiş bakir bölgelerini inşaat ve emlak projelerine ve arazi spekülasyonuna açmak üzere tasarlanmış birbirlerini besleyen bir projeler paketidir. Harita üzerinden projelerin lokasyonları incelendiğinde, bu etkileşim gözler önüne serilmektedir. Nitekim Kanal’ın güzergâhı, 2011-2013 arasında üç kere değiştirilmiş ve her seferinde doğuya kaydırılarak 3. havalimanı bölgesinin hemen yanına ve 3. köprü ve Kuzey Marmara Otoyoluna doğru çekilmiştir” açıklamasında bulundu.
İstanbul Çevre Mühendisleri Odası, “giderek artan Boğaz’daki gemi trafiğine çözüm” olacağı gerekçelendirmesinin yalan olduğunu istatistiklerle kanıtladı: Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü’nün İstanbul Boğazı gemi geçişi istatistik verilerine göre son 10 yılda bir artış yok, aksine yüzde 22,46 oranında azalış var.
Projenin İstanbul’un sorunları için bir çözüm olmadığını, tamamen bir rant projesi olduğunu ve geri dönüşü olmayan bir felaketle sonuçlanacağını ifade eden uzmanlar, ayrıca güzergah üzerinde farklı dönemlere ait arkeolojik kazı alanları bulunduğu ve bu projenin ekolojik açıdan olduğu kadar tarihi ve kültürel açıdan da bir yıkım olduğunu açıkladılar. Proje güzergahında bulunan ve dünyanın en büyük 10 keşfi arasında gösterilen Bathonea Antik Kenti ve Rhegion Antik Kenti gibi dünya halklarının ortak mirası olan bu tarihi alanlar tehdit altında.
Akbabalar gözlerini bölgeye çevirdi
Projenin açıklanmasından itibaren emlak sektöründeki akbabalar da gözlerini bölgeye dikti. Erdoğan, Kanal İstanbul’u tanıttığı bir konuşmada bu niyetini de saklamamış, “Kanal İstanbul yapıldığı anda her iki tarafında gerçekten İstanbul’un şanına yakışır konutlarla farklılık arz etmesi gerekiyor” diyerek amaçlarını itiraf etmişti. Proje açıklanır açıklanmaz güzergahta 4,6 milyon metrekare arsa stokuna sahip TOKİ İştiraki Emlak Konut GYO ortak yatırım için Katar’a ait Qatari Diar’a teklif götürdü. Katar’da düzenlenen “Expo Turkey By Qatar” fuarında sunumlarla, Türkiye’deki toprakların reklamını yaparak pazarlamayı amaçlayan Emlak GYO Başkanı Ertan Yetim, “Katarlılar ile Kanal İstanbul civarındaki 4,6 milyon metrekarelik arsalarımızda neler yapabileceğimizi konuştuk” açıklamasında bulunarak, emekçilerin yaşam alanlarının yerli ve yabancı sermayeye nasıl peşkeş çekildiğini anlatmış oldu.
Bölgede yaşayan emekçiler ise tıpkı Sulukule örneğinde olduğu gibi, mahallelerinden koparılarak, sosyal olarak ait olmadıklarını düşündükleri bölgelere sürülmek isteniyor. Emekçiler, devletin tıpkı Küçük Armutlu, Gülsuyu vb. yerlerde yaptığı gibi burada da uyuşturucu çetelerini devreye soktuğunu, bölge halkını bezdirerek kaçırmayı amaçladığını ifade ediyorlar.
***
Tıpkı 3. köprü, 3. havalimanı gibi, bu proje de İstanbul halkının sorunlarına çözüm değil, tersine işçi ve emekçiler için tam bir yıkım getirecektir. Spekülasyondan beslenen emlak patronları, yapım ihalesini alan inşaat patronları, rant peşinde koşan sermaye iktidarı bu işin kazananı olacakken; doğa, tarihi alanlar ve emekçiler ise kaybedecek. Yap-işlet-devret mantığı ile kamuyu zarara sokan sermaye devleti, 3. köprü ihalesini alan şirkete belli bir geçiş garantisi vermişti. Şimdi açığı işçi ve emekçilerin cebinden karşılıyor. Dini-imanı para olan sermaye iktidarı eğer mücadele edilerek durdurulamazsa, İstanbul için topyekûn bir felaket anlamına gelen söz konusu “çılgın proje”nin faturası da yine işçi ve emekçilere kesilecektir...