- İktidarın şehir hastaneleri ile yapmayı planladığı uygulama neyi hedefliyor?
- İktidarın Şehir Hastaneleri 2005 yılından beri “rüya” olarak adlandırdıkları bir proje. Mega proje dedikleri projeler. Bunlar bin yatağın üstünde hatta Bilkent ve Etlik’in toplamı 7200 yatak olacak şekilde büyük projeler. Kuleleri var ve içeride birçok birimin birleştirildiği entegre kampus hastaneler dediğimiz yapılar. Burada amaçlanan şey, sağlık alanını bütünleştirerek özel sektöre devretmek ve özel sektör adına karlılığı arttırmak. Ama insanların ulaşımları konusunda zorlanma var. Tamamen makyaja dayalı, üst yapıda iyi görünen fakat alt yapısı zayıf olan kurumlar kurmak. Bu, alt yapısı olmayan şehirlerin yağmur yağdığında sel altında kalması gibi. Ki üzerinden koca koca rezidanslar dahi olsa altyapı yoksa sel basabilir. Aynı bunun gibi…
Aslında bunları, alışveriş merkezleri, dükkanlar, eczaneler, değişik hastalara bakan bir şehir gibi düşünün. Bir örnek vereyim size; Bilkent Hastanesi yapıldığında günde 30 bine yakın insanın poliklinik hizmeti alması ve 3 bin yatağın olması bekleniyor. Refakatçılarla beraber bir günde 20 bin öğün yemek verilmesi bekleniyor. Otoparkı olacak, görüntüleme ve laboratuvar bölümleri ile entegre hale getiriliyor. Yönetim kadrosu da çok sayıda. Her bir kulenin başhekimi var ve aynı zamanda üç CEO tarafından yönetiliyor. Sağlık hizmetleri birinde, inşaat bakım hizmetleri bir diğerinde, yardımcı sağlık hizmetleri, çamaşır ve yemek de bir diğer CEO’da… Geçenlerde müsteşar bir açıklama yaptı, “Marka olmuş bir takım departmanları da buraya taşıyacağız” diye. Seçim döneminde cumhurbaşkanı “Tıp fakülteleri borçlarını ödeyemiyor, iyi yönetilemiyor, bunların da aynı kamu hastaneleri birliği gibi bir hastaneler birliği haline getirilmesi gerekiyor” dedi. Böylece üniversite hastanelerini de şehir hastanelerine entegre ederek sağlık turizmini de hedefleyen bir “rüya” görüyorlar.
- Bildiğimiz kadarıyla bu proje kamu-özel ortaklığına dayalı. Ve ihaleyi alacak özel şirkete belli bir hasta “müşteri” garantisi verileceği söyleniyor. Bu yönüyle şehir hastaneleri projesi bir özelleştirme midir?
- Evet, bu proje kamu-özel ortaklığı projesi. 2012-2013 yıllarında KÖİK (Kamu Özel İşbirliği Kanunu) dediğimiz bir yönetmelik çıkmıştı. Bu meseleye stratejik olarak bakıyorlar. Adeta ticari bir sır olarak. Daha sonra KHK ile açıkladılar. Bu ticari sırrın belgeleri Sayıştay’da bile yok. Hâlbuki Sayıştay’ın görevi kamu bütçesinin doğru yönetilip yönetilmediğini incelemektir. Hatta bu konuda Sayıştay bir rapor yayınladı ve raporu yayınlayan kişi görevden alındı. Ve bu rapor resmileşmedi, haliyle kamuoyuna da henüz açıklamadılar. Meslek örgütleri olarak bizlerin de böyle bir yetkisi var. Bu konudaki sözleşmelerin bize de verilmesi lazım. Ki biz de eleştirilerimizi ve katkılarımızı sunabilelim. Evet, bu bir kamu-özel ortaklığı, yap-işlet-devret modeli. 25 yıllığına planlandı. Tüm hastaneler açısından 25 milyar dolarlık bir proje bu. Kamunun cebinden çıkacak olan para doğrudan finansörlerin cebine giriyor. Hatta Bilkent tesisi, Finans Anlaşmaları Ödülü kazandı.
Hasta garantisine gelince… Zaten şu haliyle 7 bin 50 yatak kapasitesi var. Şehir hastaneleri ile 7 bin 200 yatak planlanıyor. Bu proje 150 yatak için hayata geçiriliyor. Yatak sayısı artmıyor, aksine bütün bu 6 hastane iki bölgeye toplanıyor. Doluluk oranının olabileceğini düşünüyorum. Afrika’dan ve Arap ülkelerinden hasta transfer ederlerse… Ancak kamu için şöyle bir sorun yaratıyor; otopark, yemek vb. birçok hizmet doğrudan kamu bütçesinden çıkacak ve burada bir kara delik oluşacak. Sağlık Bakanlığı’ndaki genel müdürlükler, daire başkanlıkları gibi kimi yerler Bilkent’e taşındı. Ve normalde kendi binası varken buraya kira veriyorlar. Hastane ya da Sağlık Bakanlığı’nın boşalan yerini de satıyorlar. Bu yönü ile bu bir özelleştirmedir. Şehir hastaneleri ile daha iyiymiş gibi, fakat popülist bir tarzda daha iyi olmayan bir sistem sunuyorlar.
- Bu proje ile kimi bölümlerin kapanma durumu olduğu söyleniyor. Bu durumda hastaların yaşayacağı zorluklar konusunda öngörünüz var mı? Bu proje ile hastane çalışanlarını nasıl zorluklar bekliyor?
- Hastaneleri iki alana doldurduğunuz durumda elbette ki doktor sayısında kısıtlamaya gidilecektir. Çünkü özel sektör, daha az sayıdaki personelle daha çok kâr amacı güdecektir. Örneğin Ankara’da 58 fizik tedavi doktoru varsa bunun kırkı ile çalışacaktır. Geri kalanı Anadolu’nun diğer hastanelerine tayin edecektir. Bununla ilgili son dönemde bir faaliyet yürüttüler. Biz meslektaşlarımızı uyardık. GMK Hastanesi’nde yaşanmış bir şey var. Burada hekimleri sözleşmeli statüyü seçmeye teşvik ediyorlar. Sözleşmeli olan hekimler 2 bin lira daha fazla ücret alacaklar ama aslında bu bir finansal oyundan ibaret. Bu hekimlerin hepsini şehir hastanelerine taşıyamayacağı için sözleşmelerini feshetmek daha kolay olacaktır. Birçok meslektaşımız bu durumu anlamayarak sözleşmeyi imzalamış durumda. Uyardığımız meslektaşlarımız da 657 statüsünde kalmayı tercih ettiler.
Bu sadece hekimler açısından değil, sağlık hizmetlerinde, hemşirelik hizmetlerinde, sağlık memurları, radyoloji teknikerleri, tıbbi sekreterliklerde de bir kısıtlama olacak. Biliyorsunuz bütün hastanelerimizde bir taşeron işçilik uygulaması başlatıldı. Bu işçilerin yarısının çıkarılacağı zaten firmaların belgelerinde sabit. Bir de örneğin organize sanayilerde yan sanayinin etkilenmesi gibi, şehir hastanelerinde de önceki hastanelerin çevrelerindeki esnaf da etkilenecektir. Esnaflar işsizleşecektir. Bu uygulama istihdamı daraltan, özel sektörün kârını arttıran, kamuda da cari açığı arttıran bir yatırımdır. Bu uygulama ile çeşitli bölümlerin kapanması ya da daralması gündemde olacaktır. Özellikle radyoloji, laboratuvar gibi… Çünkü bir daralma yaşanacak. Bu büyük görüntüleme aletlerini nakletmek dahi son derece külfetli bir olaydır. Bundan kaçınacaklardır. Türkiye bir alet çöplüğüne dönüşecektir. Hastane çalışanları açısından ulaşım sorunu nedeni ile ikamet sorunu yaşanacaktır. Buradan bir emlak rantı fikri de çıkarılabilir. Şehir hastaneleri çevresinde kiralar artacaktır. Taşınamayanlar için ise ulaşım sorunu olacaktır. Tabii bu hastalar için de olacaktır.
- Şehir hastaneleri Ankara’da Bilkent ve Etlik’te kurulmaya başlandı. Bu açıdan ulaşım konusunda da zorluk yaşanacak. Çünkü şu haliyle hastaneler şehrin tam ortasında, ki öyle olması insan sağlığı ve acil durumlar açısından önemli. Bu konuya yaklaşımınız nedir?
- Buralara 30 hasta ve refakatçı akacaktır. O bölgelerde bir trafik yoğunluğu da olacaktır. Acil bir hastanın ambulansla alınıp acil servise getirilmesi için öngörülen süre 5-7 dakikadır. Elbette ambulans içerisinde de resüsitasyon (canlandırma) yapılabilir ancak bu yetersizdir. Bu nedenle ODTÜ içinden yol açtılar, ağaçları kestiler. Biliyorsunuz Bilkent ve Etlik tarafına yapıldı bu hastaneler, halbuki biri Mamak tarafına yapılsaydı daha az eleştiri alırdı. Ancak malum nedenlerle, o arazilerin özel seçilmiş olmasıyla o tarafı tercih ettiler.
Bizim bu konuda yaklaşımımızı şöyle özetleyebilirim: Eğer büyük lobiler yaratırsanız, sağlığı şirketlerin kârlılık oranına bırakırsanız felaket olur. Biliyorsunuz seçim zamanı meydanlarda şuuraltından kaçırdılar: “Hastalarımız bundan sonra çok olacak, bereketli olacak” denildi. Onlar “müşteri” tabirini kullanıyor, bizim ağzımız alışık değil. Bu utanılacak bir şeydir. Hastanın çok olması geleceğe vizyon olarak sunulabilecek bir şey değildir. Tıp ilminin birinci vazifesi halk sağlığını korumaktır. Siz halkın hasta olmamasını sağlayacak önlemler alırsınız. Çevre sağlığı ile hava kirliliğini önleyerek, içme sularını temiz tutarak, aşılama hizmetleri ile alternatif tıp adı altında halkı kandıranlardan halkı koruyarak insanların daha az hasta olmasına dikkat etmelisiniz. Sağlık Bakanlığı politikalarının birinciliği bu olmalıdır. Fakat bu politika ile büyük lobiler daha fazla kâr elde etmek için halk sağlığını engelleyeceklerdir. Günümüzdeki aşı karşıtı kampanyaların perde arkası da budur. Onlara göre daha fazla hasta, daha fazla müşteri demektir. Kapitalizmin dili ile daha fazla kâr ve para demektir.
Özetle halk sağlığını korumak birinci önceliktir. Böylesi mega projeler yerine halk sağlığını korumak için Ar-Ge çalışmaları yürütmektir. Aşı üretimi yapmanız lazım, ilaçların içeriğinin kontrol edilmesi ve buna uygun laboratuvar açılması lazım. Fakat bu projelerle daha fazla katılım payı alınıyor, vergiler büyüyor ve karadelik daha çok büyüyor. Tıpkı Amerika’daki gibi… Amerika’da 250 milyon nüfusun 50 milyonunun herhangi bir güvencesi yok. Sokaklarda karton evlerde yaşayan 100 binlerce insan var. O bize gösterilen makyajın altında büyük bir fakirlik var. Türkiye’de de böyle “yılkı adamlar” dediğimiz insanlar çıkacaktır. Tıpkı yılkı atları gibi. Herhangi bir güvencesi olmayan, sağlık kuruluşlarına başvuramayan, cebinde parası olmayan insanlar. Sadece zengin ve orta sınıfa hizmet veren bir yapı düşünülüyor. Sağlık temel bir haktır. Alınan vergilere karşılık vatandaşa ücretsiz sunulması lazım.
- Peki sıkça dillendirilen bir şey vardı: “Biz eskiden hastanelerde sıra beklerdik, artık beklemiyoruz” diye… Şehir hastanelerini bu açıdan nasıl değerlendirebiliriz?
- Evet, şimdi telefonla bağlanıyorsunuz fakat telefon görüşmesinin gideri dahi sizden kesiliyor. İnsanlar bunu bilmiyor tabii. Mesela 8 ay sonrası için size bir randevu veriyor. Evet bu kuyruklar hastanenin önünde görünmüyor ama sanal olarak yaşanıyor. Dijital ortama gömmüş olmanız hastanelerde kuyruk olmadığı anlamına gelmez. Eskiden bilgisayar teknolojisi yoktu ve doğal olarak hastane önünde kuyruk oluşuyordu. Şimdi bu dijital ortama taşındığı için gözle görünmüyor.
Hükümet mevcut sorunların üstünü örtmek gibi bir gelenek yarattı. Çocuk tacizi üstünü ört, kadına şiddet üstünü ört, sağlıkta kötü hizmet, bunun da üstünü ört… Bu şekilde makyajlı ve popülist bir hizmet veriyorlar. Bu sistem sürdürülebilir bir sistem değildir. Sağlıkta sürdürülebilirlik çok önemlidir. Öyle bir sistem kuracaksınız ki hem sürdürülebilir olacak, hem cari açık olmayacak, hem aldığınız vergi ve primlerin karşılığında halkın hak ettiği sağlık hizmetini onlara geri verebileceksiniz. Böyle bir sağlık hizmeti şu anda yok.