Seçimler ve yükselen düzen muhalefeti

Toplumun hoşnutsuz kesimi şimdi düzen muhalefetinin söylemlerine veya çizgisine akarak tepkisini gösteriyor. Miting alanları AKP iktidarının uygulamalarından bıkmış kitleler tarafından dolduruluyor. Denebilir ki burjuva seçimler bir bakıma kendi tarihsel misyonuna uygun gerçekleşiyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Haziran 2018
  • 06:02

AKP iktidarı 24 Haziran seçimlerini kendisi için bir varlık yokluk sorunu olarak tanımladı ve buna uygun olarak seçim çalışmalarını bugüne kadar kirli bir savaş gibi yürüttü. Seçime günler kala Erdoğan ve AKP’si propaganda çalışmalarını büyük oranda düzen muhalefetinin diğer adaylarına yönelik saldırılara çevirdi. Son haftalarda düzenin muhalif adaylarının yükselişi AKP ve dinci-faşist müttefiki MHP’yi endişeye düşürmüş görünüyor. HDP’nin barajı geçmesi halinde, Millet İttifakı’nın AKP-MHP koalisyonundan daha fazla milletvekili çıkaracağı dile getiriliyor. Bu ihtimal karşısında AKP’nin “A, B, C senaryoları” olduğu sıkça tekrarlanıyor.

Erdoğan’ın emri altındaki tek sesli medya kurumlarının çarpıtma, sansürleme ve görmezden gelme hamlelerine karşı düzen muhalefetinin adayları popülaritelerini arttırmayı başardılar. Düzen muhalefetinin mitinglerindeki kitlesellik, söylemlerinin kitlelerde yarattığı etki ve çok güvenilmez olan iktidar yanlısı anketlerin verileri dahi bunu teyit ediyor. Bu arada daha önce AKP’ye oy vermiş kesimlerin artık AKP’ye ve Erdoğan’a oy vermeyeceğini açıklayan videoları ve benzer içerikli paylaşımları ise sosyal medyada oldukça revaçta.

Burjuva düzende tarihsel olarak seçimlerin işlevini dikkate aldığımızda, mevcut durumdan çıkartmamız gereken sonuçlar olacaktır. Engels, ünlü eseri Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde devlet aygıtını anlatırken, genel oy hakkından, “mülk sahibi sınıf, doğrudan doğruya, bütün yurttaşlara tanınan genel oy hakkı aracı ile hüküm sürer” diyerek bahseder. Bundan yalnızca nasıl yararlanabileceğimizi şöyle öğütler: “… genel oy hakkı, işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeye sağlayan göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır.”

Dışa yansıyan verilerden bakıldığında aslında kendine başka kanallar bulamayan ezilen kesimlerin düzen içi arayışlardan kurtulamadıkları söylenebilir. Mevcut tablodan ve gidişattan rahatsız olanlar, bu karanlık, sömürücü ve baskıcı düzenden çıkışın yolu olarak düzen muhalefetine yöneliyorlar. Keza miting alanlarını dolduran kitleler, mitinglerde kendi taleplerini dillendirdikleri dövizlerle, şiarlarla yer alıyorlar. Mitingleri kendi seslerini duyurmanın bir olanağı olarak görüyorlar.

Bilindiği gibi, Türkiye kapitalizmi yapısal ve çok yönlü bir kriz içerisinde. Bunu tamamlayan pervasız Erdoğan diktası, toplumun geniş emekçi kesimlerinde sürekli bir öfke birikimine yol açıyor. Haziran Direnişi bundan bir çıkış arayışıydı, acımasızca bastırıldı. Giderek yaygınlaşan grevler, direnişler, sokak eylemleri söz konusu öfke biriminin bir dışa vurumu esasında. Metal Fırtına, Şişecam ve maden direnişi gibi deneyimlerle merkezi bir hal almaya yönelen çeşitli birikimler var. Ancak baskı ve devlet terörü, bu eylem ve direnişlerin genele yayılmasını şimdiye kadar dizginlemeyi bir şekilde başardı.

Toplumun hoşnutsuz kesimi şimdi düzen muhalefetinin söylemlerine veya çizgisine akarak tepkisini gösteriyor. Miting alanları AKP iktidarının uygulamalarından bıkmış kitleler tarafından dolduruluyor. Denebilir ki burjuva seçimler bir bakıma kendi tarihsel misyonuna uygun gerçekleşiyor. Kitlelerin acil taleplerinin basıncı düzen partilerini öne çıkan sorunlar üzerinden oy avcılığına itiyor. Bugün düzen muhalefetinin gerici, milliyetçi temsilcileri bile kendi programlarını anlatmaktan imtina edip, toplumun ekonomik-demokratik taleplerini dillerinden düşürmüyorlar.

Kapitalist düzende bu tam da seçimlerin asli işlevlerinden biridir zaten. Seçimler genelde toplumun ezilen kesimlerinin düzen dışına çıkmalarının engellenmesi için kullanılmıştır hep. Komünistler bu durumu, “Seçimler dönemi burjuva düzen partileri için, hoşnutsuzluğu büyümüş ve sorunlarına çözüm arayışları peşindeki kitleleri sahte vaatler ve çözümlerle aldatmanın, onları kendi bağımsız güçleriyle siyasi yaşama katılmaktan alıkoymanın, parlamento dışı sınıf mücadelesinin önünü kesmenin bir olanağıdır” biçiminde özetlemişlerdir.

Burjuvazinin akıl hocalarının veya tüm düzen partilerinin “dip dalgası” bekleyip buna göre konumlandığı bir dönemde, bizler de kendi hazırlık ve çabamızı, kitlelerin taleplerini devrimci sınıf programını güçlendirmenin olanaklarına dönüştürmeye yoğunlaştırmalıyız. Şu veya bu düzen partisinin yükselişine değil, kitlelerin değişim isteğine odaklanmalıyız. Meselenin Erdoğan’dan ibaret olmadığını, sermayenin diktatörüyle sermaye diktatörlüğünü toptan hedefe koyarak mücadele etmek gerektiğini anlatmalıyız. Kitlelere gerçek değişim ve kurtuluşun devrimci yol ve yöntemlerle mümkün olacağını yılmadan-usanmadan propaganda etmeliyiz.

Kocaeli’den bir Kızıl Bayrak okuru