Adnan Kaşıkçı, Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammet bin Selman’ın emriyle vahşi bir şekilde katledilmişti. Suudi rejiminin İstanbul Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirilen cinayet, AKP-MHP rejimini de zan altında bırakmıştı. Zira Kaşıkçı AKP şefleriyle yakın ilişkiler içindeydi. Kaşıkçı’nın Konsolosluktan çağrıldığı biliniyordu. Kaşıkçı’nın geri dönüşü uzun sürünce nişanlısı Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından Yasin Aktay’a bilgi vermişti. Buna karşın saray rejimi cinayeti izlemekle yetinmişti.
Cinayetin pervasızca işlenmesi hem saray rejimini zan altında bırakmış hem rejimin imajına kara bir leke sürmüştü. Buna rağmen AKP-MHP rejimi cinayeti Suudi rejimine baskı yapmanın bir aracı olarak değerlendirmenin ötesine geçmemişti. Tayyip Erdoğan Körfez şeyhlerinin kapılarını aşındırmaya başlayınca, cinayet davası ‘kıymete’ bindi. Suudi kralıyla anlaşıp para dilenmeye muhtaç olan AKP şefi, Kaşıkçı cinayeti soruşturmasını pazarlık masasına sürdü.
Saray istedikten sonra ‘bağımsız yargı’ ne yapsın? 12 dakika süren bir celse ile düzenin hukuku bir kez daha paçavraya çevrilerek, dava Suudi rejimine havale edildi. Artık ‘adil yargılama’ katillerin mahkemelerinde yapılacak.
Kararın açıklanmasından sonra Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yapan Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye hükümeti başta bu davayı çok iyi savunuyormuş gibi davrandı. Ben hükümet değilim. Onlar adalet arayışından vazgeçmiş olabilir ama ben vazgeçmeyeceğim. Türkiye’nin bu davadan 180 derece dönmesi büyük hayal kırıklığına uğrattı. Çok üzgünüm.”
Saray rejiminin Kaşıkçı davasını Suudilere pazarlaması şaşırtmadı. Zira yağma ve talan düzeninde her şey satılıktır. Mavi Marmara gemisinde 10 T.C. vatandaşını katleden İsrail askerlerinin yargılanması bile pazarlık konusu yapılmış, 20 milyon dolar karşılığında Siyonist katillere açılan davalar geri çekilmişti. Filistin davasını istismar etmesiyle bilenen AKP’ye yakın bir oluşuma mensup on kişinin öldürülmesini 20 milyon dolara satan bir rejimin, Kaşıkçı cinayeti davasını Suudi rejimine satması beklenen bir tutumdu. Ne de olsa bu rejimin ahlaki/insani değer, hak-hukuk, adalet gibi dertleri yoktur…