1 Mayıs işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Bugünü yaratan işçi sınıfının kendisidir. 1 Mayıs 1886’da ABD’nin Chicago kentinde işçiler, 8 saatlik iş günü talebiyle genel greve gittiler. Kapitalistler için tetikçilik yapan polisin ateş açması sonucu, çok sayıda işçi katledildi ya da yaralandı. Öncü işçilerden Albert Parsons, August Spies, Adolph Fischer, George Engel düzmece tanıklar ve düzmece kanıtlarla idam edildi. 1889 yılında ise 2. Enternasyonal, 1 Mayıs’ın bütün dünyada işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olmasını kararlaştırdı.
O tarihten bu yana her 1 Mayıs başta işçi sınıfı ve gençlik olmak üzere, toplumun ezilen kesimleri tarafından bir mücadele günü olarak alanlarda kutlanıyor. Ancak bütün kapitalist dünya devletleri bu duruma çok sert tepkiler verdi. Dünyanın pek çok ülkesinde 1 Mayıs ya yasaklandı ya da mücadele alanları kana bulandı. İşçi sınıfının bir sınıf olarak, kendi taleplerini alanlarda haykırması, bütün işçilerin omuz omuza sloganlar atması, dünya proletaryası için büyük ve önemli bir durumdur. Bu yüzden burjuva devletleri bu durumu kendileri için büyük bir tehlike olarak görüyorlar.
Ancak devrimci hareketin güçlü olduğu dönemlerde bu haklar mücadele ile kazanıldı. Türkiye bunun en büyük örneklerinden birisidir diyebiliriz. Kemalist rejimden 1976 yılına kadar yasak olan 1 Mayıs’ı, işçiler ve devrimciler kanlarını dökerek kazandı ve bu günü anayasal hak olarak egemenlere kabul ettirdiler.
Bu 1 Mayıs ne yazık ki, koronavirüs nedeniyle alanlarda kutlanamayacak. İşçi sınıfının çalıştığı, kamu emekçilerinin çalıştığı bir dönemde 1 Mayıs’ı engellenmesi, açık bir şekilde iktidarın sokaklarda oluşabilecek bir kıvılcımdan korktuğunu gösteriyor. Yoksulluğun ve işsizliğin üst seviyelere tırmandığı bu günlerde taleplerimizi haykırmamızı engelleyen sermaye devleti karşısında, işçi sendikalarının başındaki bürokrat takımı ise bir tavır almaktan kaçınarak işçi sınıfının safında olmadığını, kapitalistlere hizmet ettiğini tekrar belli etmiştir.
İşte böyle bir dönemde, bu ülkede genç olmanın yükü çok ağır. Gelecek yaşama dair hayaller bile artık çok daraltıldı. Tek hedefi gelecekte aç kalmamak olan bir nesil yaratmak istiyorlar. Okullarda verilen eğitimin niteliksizliği ve ailelerin içine itildiği yoksulluk nedeniyle kapitalizmin bize dayattığı şey koca bir karanlık. Okullarımızda müdürlerin “bağış” adı altında zorla para toplamaları, ÖSYM’nin bir sınav için 150 TL haraç alması, ortaçağ artığı ideolojiyi dayatan dinci-gerici eğitim vb. Bütün bunlara karşı çıkmak bizim en doğal hakkımızdır.
Ortalama 65-70 yıl yaşıyoruz, egemenler bu yaşam boyunca yoksulluğa razı olmamızı, sefaleti sineye çekmemizi, gericiliği ve paralı eğitimi kabullenmemizi istiyor! İşte bu yüzden 1 Mayıs’ta taleplerini haykırmak için gençlik mücadele alanlarında olmalı. Yıllar boyunca ülkemizde yasak olan 1 Mayıs’ı işçi sınıfı ile beraber devrimci hareketin içinde yer alan gençliğin de mücadele ederek kazandığını unutmayalım. Bu yüzden bu topraklarda 1 Mayıs çok güçlü ve etkili oluyor. Devrimci hareketin ve sosyal uyanışın bağrında doğan 1 Mayıs’ı, geçmişin devrimcileri gençleri bizlere miras bıraktı. Tarihimizin değerlerini yaşatalım, bu mirasa ihanet etmeyelim. Bu mirası zenginleştirerek mücadelenin bayrağını dalgalandıralım.
Bizler bu ülkenin ve dünyanın geleceğiyiz ve geleceğimiz haramilerin saltanatı tarafından rehin alınmış durumda. Bu harami saltanatını yıkacak tek güç işçi sınıfıdır. Gençlik olarak, işçi sınıfının yanında, sosyalizm mücadelesini büyüterek, geleceğimizi kazanabiliriz. Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için 1 Mayıs’a, mücadeleye!
Trakya’dan Lisenin Sesi okuru