Covid-19 salgını nedeniyle uzun zaman kapalı kalan okullar, 1 Haziran’da başlatılan “normalleşme” süreci kapsamında yeniden “açıldı”. Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce, Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ve Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Başkanı İlknur Kaya Bahadır ile konuştu.
Telafi eğitimde muğlaklık
Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul şunları ifade etti:
“Yüz yüze eğitim bir planlama dâhilinde başlamalıydı. Mekân planlaması, ders programı, okula kaç kişinin geleceği gibi birçok konu belirsiz. Okullar açıldı demekle okullar açılmış olmuyor.
Telafi eğitimleri hangi ders ve konular dahilinde olacak belli değil.”
Yüz yüze eğitiminin tüm hazırlıklar tamamlanarak tüm kademelerde ağustos ayı başında başlaması gerektiğini birçok kez yinelediklerini belirten Kurul şunları vurguladı:
“Öğrenciler, öğretmenler ve veliler uzaktan eğitim sürecinde çok yoruldu. Covid-19 salgını sürecinin de uzamasıyla tam anlamıyla motivasyonlarını kaybettiler. Bir anlamda eğitimden koptular. Telafi eğitimleri hususunda yeni öğretmen atamaları yapılsaydı belki daha rahat bir süreç geçirildi ancak o da yapılmadı. Öğretmenlerin aşılamaları da henüz tamamlanmış değil. Özelikle lise ve ortaöğretim öğretmenlerinin aşılamaları tamamlanarak okullar ağustos ayında açılmalıdır.”
Eğitimde eşitsizlik derinleşti
Eğitim sisteminde var olan eşitsizliklerin pandemi sürecinde daha da derinleştiğini, yüz yüze ve telafi eğitiminin ‘isteğe bağlı’ olmasının da eğitimden kopuşlara neden olacağını söyleyen Kurul şöyle devam etti:
“12 yıllık temel eğitime biz ‘zorunlu eğitim’ diyoruz. Zorunlu eğitimin koşullarını sağlamak da sosyal devlet gerekliliğidir. Bunun koşullarını bir buçuk yılda 3 dönemdir oluşturamamış bir siyasi iktidar ile karşı karşıyayız. Şimdi ‘isteğe bağlı’ demek çocuk işçilikten, kız çocuklarının okuldan alınmasına kadar uzanan bir sürece yol açacaktır. Tüm bunlar dilekçeli ve isteğe bağlı bir eğitim dönemini yaratacak. Bugün hala 5 gün üzerinden değil de 2 gün üzerinden okulların açılması sağlanabiliyor. Bu dönem ilkokullar 96 gün yüz yüze eğitim yapması gerekirken Haziran ayı da dâhil olmak üzere 38 gün okullar açık kalmış olacak. Pandemi döneminde uzaktan eğitime devam oranları çok düşük. En başta lise geliyor, onu ortaöğretim ve ilköğretim takip ediyor. İlkokullarda bu oran biraz daha yüksek olsa da o bile yüzde 40’ın altında bir oran. Yüz yüze eğitiminin özeti 'isteğe bağlı' ifadesinden oluşuyor. Yani veli isterse çocuğu okula gönderecek istemezse de göndermeyecek. Sendika olarak yaptığımız anketlerde öğrencilerin sadece yüzde 20’sinin uzaktan eğitime katıldığını söyleyen öğretmenlerin oranı yüzde 45. Ders saatlerinin de azaltıldığını dikkate aldığımızda eğitim içinde geçen sürenin bir hayli azalmış olduğunu görüyoruz. Pandemi sürecinde ne yüz yüze ne de uzaktan eğitimde nitelik sağlanabildi.”
“Açıklamalar velilerde karşılık bulmadı”
Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Başkanı İlknur Kaya Bahadır ise şunları vurguladı:
“Çocukların sosyal hayata adaptasyonunu sağlayacak yoğunlaştırılmış sosyal programlarla okula başlamalarını sağlamak gerekiyor. Biz her zaman yüze yüze eğitim talebimizi yineledik ama şu geldiğimiz noktada herkeste inanılmaz bir motivasyonsuzluk hâkim. Ayrıca okullar plansızlık dâhilinde açıldığı için insanlar ‘okulların açılmayacağını’ düşünerek yer değiştirmeye başladı.”
Telafi eğitimlerini kim verecek?
Yaz aylarında yapılması planlanan telafi eğitimleri için de ‘ortak akıl’ çağrısında bulunan Bahadır, şunları söyledi:
“Normalde okullar zaten idareciler tarafından yaz aylarında da açık tutuluyor. Bomboş okul binalarında çocuklar hangi sosyal faaliyetten faydalanacak? Milli Eğitim Bakanlığı’nın önce bu durumu açık bir şekilde duyurması lazım. 1 Temmuz itibariyle öğretmenler tatile girecek mi? Eğer girecekse çocuklara telafi derslerini kim verecek? Telafi dersleri için vakıf ve dernekler ile protokol mü imzalanacak? Eğer böyle bir şey olursa buna külliyen karşıyız. Bu, başından bu yana kapanmayan kuran kurslarının, tarikat ve cemaat yurtlarının doğrudan okula girmesi demektir. Buna izin vermeyiz.”
Eğitimde kopuş
“Pandemi döneminde çocukların kazanımları ve kayıpları, öğretmenlerin aileler ve öğrencilerle kurduğu iletişime paralel olarak farklılık gösterdi” diyen Bahadır şöyle devam etti:
“Bu süre içinde çocuğun her türlü eğitim olanağına ulaşabilme imkânı varsa, aileler bu olanakların doğru kullanılmasına rehberlik edebilir durumdaysa, bu çocuklar çok büyük bir kayıpla karşılaşmadılar. Eğitim olanaklarına ulaşamayan, ailesi rehberlik edemeyen çocuklarda bu kayıplar çok daha büyük oldu. Yani aileler çalışmak zorunda; çocuklar ise evde yalnız kaldı. Bu çocukların önemli bir kısmı interneti kontrolsüz kullandı. Önemli bir kısmı da eğitimi takip etmedi. Tüm bunlara ulaşamayan çocuklar da eğitimden tamamen koptu. Özelikle büyük sınıflarda (lise) eğitimden kopuşların ciddi boyutlarda olduğunu görüyoruz. Bize sahadan gelen bilgiler, 'liseyi bıraktı evlendi', 'çalışmaya başladı' yönünde.”