Ülkede derinleşen ekonomik krize dair söylemleri ve pratikleri ile sermaye iktidarı, emekçileri manipüle etmeye devam ediyor. Döviz kurlarında yaşanan dalgalanma yaz aylarının başına oranla yavaşlamış olsa da TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı sürüyor. Dolayısıyla tüketim maddelerinde ve üretim maliyetlerinde zamların ardı arkası kesilmiyor.
Oluşturduğu yeni kabinesi ile Tayyip Erdoğan bu gidişat üzerine 100 günlük eylem planı ilan etmişti. Plan doğrultusunda sermayedarlara güvence veren AKP hükümeti, ikinci 100 günlük plana dair de açıklamalar yaptı. Millet bahçeleri, öne çıkan konulardan biri oldu.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı birinci 100 günlük eylem planında kendisine düşen görevlerin %98’ini tamamladıklarını, şimdi de ikinci plana geçeceklerini belirtti. Bilindiği gibi, “Her ile en az bir millet bahçesi ile şehirlerimiz nefes alacak” sloganı ile yol yürünüyor. 5 adet millet bahçesinin yapım işini tamamlama, 6 tanesinin temelini atma, 22 tanesinin de projelendirme çalışmalarını başlatma gibi hedefler öne çıkıyor. İstanbul’da üçüncü havalimanının yapılması sonucu kapatılacak olan Atatürk havalimanının bir kısmı millet bahçesine çevrilecek ve bu, Londra’daki Hyde Park’tan 8, New York’taki Central Park’tan 3,5 kat daha büyük olacak deniyor. Ankara’da yapılacak millet bahçesi ile güya Ankara’nın yeşil alan miktarı %6 artacak diye reklam yapılıyor.
Bu bahçelerin detaylarına bakıldığında ise yeşil alandan çok yine betona ağırlık verildiği görülüyor. “Bahçe” tasarımlarına sosyal tesisler, otoparklar, millet kıraathaneleri, meydanlar gibi kurgular eklenmiş.
“Yaparsa yine AKP yapar” başlığıyla insanlara sunulan “çılgın” projelerin doğayı talan etme ve rant projeleri olduğu açıktır. Milyonlarca ağacı kesen, her yeri betonlaştıran, acil toplanma alanlarına dahi AVM’ler diken, HES, RES, JES gibi enerji santrallerinin yaşam alanlarına vereceği zarardan dolayı karşı çıkan köylülere saldıran, kentsel dönüşüm kapsamında binlerce emekçiyi mağdur eden ve daha nice icraatları ile gündemden düşmeyen sermaye iktidarının, insanlara nefes alacakları alanlar inşa etmek diye bir derdi olacak değil ya. Bir de “Köy Konakları” diye bir projeleri var. Güya her şehre tarihsel ve kültürel dokusuna ait yapılar gerekli ve şehirleşme kapsamında bunlar da esas alınmalı.
Ekonomik krizin faturasını işsizlik, hayat pahalılığı, geleceksizlik ve kölece çalışma koşulları olarak ağır bir şekilde ödeyen işçi ve emekçiler millet bahçeleri ile değil, insanca yaşam koşullarının sağlanması ile nefes alabilir. Asgari ücret üzerine yapılan tartışmalardan da görüleceği gibi sermaye iktidarı milyonlarca emekçinin yoksullaşmasını değil, büyük patronların vergi borçlarını nasıl silebiliriz konusunu ele alıyor. Kapitalist sistemde aksini beklemek abes kaçar, hele ki ekonomik kriz ortamında. Ancak toplumsal mücadelenin yükseltildiği bir durumda işler değişebilir.
Şehir planlanmasında en büyük sıkıntılardan biri insan hayatı için önemli olan kaynaklara rahat ulaşım sorunudur. Okul, hastane, işyeri gibi alanlara özellikle büyükşehirlerde zorlukla gidiliyor. Uzun süren yolculuklar, trafik sıkışıklığı, çok erken saatlerde uyanma, geç saatlerde eve varma gibi insanın günlük yaşamını kalitesizleştiren bir yaşam tarzı dayatılıyor. İstanbul gibi bir şehirde her gün işine gitmek için kıtalar arası yolculuk yapan milyonlarca emekçi var. İmkânların ve seçeneklerin sınırlılığı insanları böyle bir duruma itiyor. Bunların dışında sermaye devleti kent meydanlarının kullanımını demokratik haklarını arayanlara kapatıp, baskı rejimi ile şehir yaşamını iyice çekilmez hale getirmiş bulunuyor.
Millet bahçeleri ile emekçilerin gözünü boyamaya çalışan AKP şefi, Mart’taki yerel seçimlere kadar yeşil ve yaşanılabilir şehirler yaratma hedeflerinden, çevreci bir parti olduklarından bahsedecek. Ama gerçekte, sermayedarlara yaranmak için kamusal alanları ihaleye açacak. Devlet hazinesi garantisi ile sermayedarlara milyarlarca dolar aktarılacak.
Şehir planlanması çok kapsamlı bir konudur, yeşil alan ihtiyacı da millet bahçeleri yapılarak karşılanamaz. Günümüz koşullarında temiz, yaşanılabilir kentler oluşturmak teknik açıdan mümkündür ancak kapitalistler için kârlı bir alan değil, tersine fazladan maliyettir. Dolayısıyla insanın doğayla uyumlu yaşayabileceği yerleşimlerin olduğu bir dünya ancak sosyalizmle ulaşılabilecek bir hedeftir.
U. Aze