Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Datça Meclisi, Kargı Koyu'nda 128 Dönümlük alanın otel ya da başka bir amaçla özelleştirilmek istenmesiyle ilgili açıklama yaptı. Aynı zamanda Kızlanaltı Güllük bölgesinde kıyı parsellerinin kiralanmasına da karşı çıkan Datça Meclisi açıklama yaptı. Gazete Duvar’dan Serpil Kurtay Datça’da yaşanan gelişmeleri MUÇEP Datça Yürütme Kurulu Üyesi Sedat Kaya ile röportaj yaptı.
“Sermayenin yapacağı otele kurban edildi”
Son zamanlarda Datça sahilleri ile ilgili çeşitli proje haberleri alıyoruz. Datça sahillerinde yapılmak istenen bu projeler nelerdir?
Antik dönem tarihçisi Strabon’un “yarımadaların en güzeli” diye nitelendirdiği Datça yarımadası, özellikle son yıllarda büyük sermaye gruplarının iştahını artırıyor. Çünkü bu güzel belde ülkemizin ender doğal kalmış coğrafyalarından biri ve hem inşaat hem turizm sermayesi için ideal bir rant kapısı. Datça halkı 6 Nisan’da Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla sarsıldı. Kentin en güzel koylarından biri olan Kargı’daki kamuya ait 128 dönümlük arazi, bir imza ile otel ve otopark yapılması için Özelleştirme İdaresi’ne devredildi. Düşünebiliyor musunuz, yerel halka ve onun temsilcilerine danışılmadan, toplumsal fayda, ekolojik denge, tarihi ve kültürel miras düşünülmeden, bir gece yarısı bir kişinin imzasıyla Datça’nın çok özel bir arazisi kim bilir hangi sermayenin yapacağı otele kurban edildi.
Hiç görmemiş kişiler için Kargı Koyu hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Kargı Koyu sadece muhteşem doğasıyla değil tarihi ve kültürel mirasıyla çok özel bir yer. Antik Acanthus kentinin bulunduğu bir alan ve en az 2000 yıllık Antik Karya Yolu buradan geçiyor. Onlarca endemik bitkinin vatanı ayrıca. Datça’nın “Kargı Deresinde, Pinar Odunu” isimli türküsünün de doğduğu yer. Bunca doğal ve kültürel bir zenginliğin, beton yığını bir otel ve otopark ile yok edilmesini vicdan kabul eder mi?
'Ülke insanının desteğine ihtiyaç var'
Datça ile ilgili sizi başka kaygılandıran gelişmeler var mı?
Datça sahillerine bir başka saldırı da Gebekum’da yaşanıyor. Gebekum 9 kilometre uzunluğunda milyonlarca yıllık bir fosil kumsalı. Dünyada ender bulunan sahillerden biri ve içinde birçok endemik bitki yaşıyor. Bu sahilin sadece 1,5 kilometrelik bölümü koruma altında. Etrafını turizm teşvik alanı yapmak istiyorlar ve Çevre Bakanlığı tarafından o bölgedeki araziler turizm amaçlı iş adamlarına kiraya çıkarılıyor.
Bu mücadelede de ülke insanının desteğine ihtiyaç var. Kazdağları’nı, Kuzey Ormanları’nı, Salda Gölü’nü, Hevsel Bahçeleri’ni, Yırca Köyü’nü, Kanal projesiyle bir yıkımla karşı karşıya olan İstanbul’u, HES’lerle yok edilen dereleri savunduğumuz gibi, Datça’yı savunmak zorundayız. Çünkü gerçekten bu güzel yarımada büyük bir saldırı altında. Alavara başta olmak üzere birçok doğal sit alanının statüsünün düşürülmesi, Çeşmealtı zeytinlik alanının satılması, Datça’nın içinde yer aldığı Aydın-Muğla Bütünleşik Kıyı Alanları Planı’nın kabul edilmesi, Muğla-Denizli Çevre Düzeni’nde yapılan hukuksuz değişiklikler bu saldırıların örnekleri.
Bu projelerle ilgili Datça’da nasıl gelişmeler yaşandı? Ne tür girişimlerde bulundunuz?
Kısa sürede sadece çevre örgütleri değil, tüm sivil inisiyatifler, Datça’da yaşayan farklı kesimlerden ve anlayışlardan insanlar olarak, yaşadığımız kenti savunmak için bir araya geldik. Datça Demokrasi Platformu Kent Savunması çatısı altında örgütlendik. Sesimizi önce sosyal medyada çok güçlü biçimde duyurduk. “#datçayısavunuyoruz” etiketi ile başlattığımız Twitter etkinliğine bir çok yazar, müzisyen, tiyatrocu ve siyasetçi destek verdi. Sosyal medyadaki bu güçlü ses daha sonra yazılı ve görsel basında yankılandı ve ülkenin gündemine girmeyi başardı. Bu mücadelenin uzun soluklu ve zor olduğunun bilincindeyiz. Ancak doğamızı, denizimizi, kültürümüzü sonuna kadar savunmaya kararlıyız. Yasal tüm haklarımızı kullanacağız. İmza kampanyası, hukuksal girişimler, sosyal medya kampanyaları, sokak eylemleri ve farklı etkinliklerle bu direnişi büyüteceğiz.
Datça Demokrasi Platformu Kent Savunması olarak üstüne basa basa diyoruz ki; bizler yaşam alanlarımızı ve bulunduğumuz bölgenin ekolojik dengesini bu saldırılara karşı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ancak toplumsal faydayı değil, yalnızca sermayenin karlılığını gözeten bu düzenin yarattığı ekolojik krizin küresel düzeyde insanlığı ve genel olarak dünya üzerindeki canlı yaşamını tehdit ettiği bir dönemde bu mücadelenin yalnızca Datça ile ilgili olmadığını da çok iyi biliyoruz. Datça’yı savunmak insanlığın geleceğini ve doğal yaşamı savunmanın bir parçasıdır.