KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile İmralı görüşmeleri ve “Çözüm süreci” gündemli yapılan bir söyleşi bugün ANF’de yayınlandı. Özellikle nasıl bir çözüm olacağı ve tarafların tutumu üzerine değerlendirmelerde bulunan Karayılan, bir dizi önemli tespitte bulundu.
Görüşmelerde BDP’nin aracılığını yeterli bulmadıklarını belirten Karayılan karar almalarının zor olduğunu ve doğrudan ilişkiye ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Esirlerin bir hafta içerisinde bırakılacağını da söyleyen KCK Yürütme Konseyi Başkanı, Türk devletinin adımlarının ise çelişkili olduğunu vurguladı.
Tamamına basın bölümümüzden ulaşabileceğiniz söyleşinin satır başları şöyle:
Türk devletinden havuç-kamçı taktiği
BDP heyetinin Kandil’e geldiği gün Türk sermaye devletinin hava bombardımanını sürdürmesine değinen Karayılan, bombardıman sürdüğü için önce heyeti kabul etmediklerini belirtiyor ve şunları söylüyor: “Türk devletinin bu tutumu demode olmuş, havuç-kamçı politikası oluyor ki, bunun herhangi bir biçimde sonuç alması mümkün değildir. Sorun diyalogla köklü çözülmek isteniyorsa, öncelikle şiddet değil güven veren politikalarla diyalogu esas almak gerektiği açıktır.”
Esirler teslim edilecek
“Bir hafta içerisinde elimizde tutsak bulunan devlet görevlilerini teslim etmeyi kararlaştırmışız. Bu, Önderliğimizin de bir talebidir. Bizden yana sürece giriş yapabilmek için önemli bir adım olacaktır. Eğer tekrar BDP heyeti veya başka siyasi partiler ya da ilgili STK’ler gelirlerse biz kendilerine teslim edebiliriz.”
Sızdırma facia değildir!
İmralı tutanaklarının basına yansıması konusunda kaygılarını belirten Karayılan, sürecin şeffaflığı açısından bu durumun bir sorun teşkil etmediğini belirtiyor:
“Fakat metnin sızdırılmış olması, öyle büyük bir facia da değildir. Yani biz, “bu sabotajdır”, bilmem “2. Oslo sızdırmasıdır” türündeki değerlendirmeleri de abartılı buluyoruz. Doğru, bunu basına sızdıranın iyi bir niyet taşımadığı açık. Ama daha sürecin başında herkes şeffaflıktan bahsediyordu, “her şey şeffaf gelişecek” deniliyordu. Peki, o zaman niye bu kadar sert eleştirilerle karşılanıyor. Önder Apo’nun çözüme dair görüşlerinin Türkiye kamuoyuna yansımasında bu kadar büyük bir sakınca görülmemeliydi, diye düşünüyorum. Bilakis yararı vardır.”
Çözüm hakların iade edilmesidir
“Kürt sorununun çözümü, Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doğal haklarının iade edilmesiyle mümkündür. Bakınız, “iade edilmesi” diyorum, “verilmesi” demiyorum. Çünkü Kürt halkının bu hakları, 1924 Anayasası’yla gasp edilmiştir, elinden alınmıştır ve onların iade edilmesi temelinde iki halkın bir arada yaşama koşulları doğar. Nasıl ki halklarımız Osmanlı döneminde bir arada yaşadılarsa, Cumhuriyet döneminde de bir arada yaşamayı sürdürebilirler. Ama bunun öncelikli şartı gasp edilmiş hakların iade edilmesidir. Gelinen noktada artık herkesin bunu daha gerçekçi ve daha objektif bir bakış açısıyla görmesi gerekiyor. Tüm kültürlerin bir arada yaşadığı gerçek bir toplumsal barış da ancak böyle mümkün olabilir”
Umutlu olalım ama gerçekçi de olalım!
Karayılan sürecin hükümet yanlısı çevrelerce tozpembe gösterilmeye çalışıldığını belirtirken yasal Kürt hareketini de fazla iyimser olduğu için eleştiriyor:
“Ortamı tozpembe göstermeye gerek yoktur. Umutlu olalım, toplum olarak geleceğe dönük umutla yaklaşmayı esas alalım. Ama aynı zamanda gerçekçi de olalım. Hükümet yanlısı bazı çevreler her şey oldubitti, tamam gibi bir imaj yaratmak istiyor. Ama bana öyle geliyor ki, legal Kürt siyaseti de bu konuda fazla iyimser yaklaşıyor, toplumu da bu yönlü yönlendirmeye çalışıyor. Fakat tüm toplumumuzun ve tüm Kürt siyasetçilerinin, yine ilgili bütün çevrelerin ve de Türkiyeli dostların bu konuda daha temkinli bir iyimserlikle yaklaşmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum”
Gerilla kendini savunur!
“AKP’nin söylem ve pratiği bizlerde ciddi kaygılar yaratıyor. Bir kere bu “teröristlerle mücadele, uzantılarıyla müzakere” konusundaki politikaları kalıcı bir barışı değil, sürekli çatışmayı besleyecek bir politikadır. Yani eğer gerillaya dönük operasyonlar durmazsa ve saldırılar olursa, daha önceden de ifade etiğimiz gibi gerilla kendini savunur, misilleme hakkını da kullanır. “
“İki silahlı kesim var, yani iki taraf var. Bir çatışmasızlığın yaşama geçmesi için her iki tarafın da buna uyması gerekmektedir. Çift taraflı olmadan hiçbir şey yaşama geçemez. Yarın öbür gün resmi bir ateşkes ilan edilirse ve bu çift taraflı olmazsa sadece ilan edilmiş olmakla kalmış olur”
Bölgedeki Anti Kürt ittifakı dağıldı
“Bilindiği gibi Kürdistan dört parçadır. Dört parçayı egemenliğinde tutan devletler hemen her zaman kendi aralarında Kürtlere ilişkin anlaşmışlardır. Belki bazen sorunları olsa da her zaman Kürtler konusunda ortak hareket etmişlerdir. Çoğu zaman bunu resmi anlaşmalarla da kayıt altına almışlardır. Mesela önceden Sento vardı. Buna benzer, daha değişik ikili üçlü anlaşmalar hep olmuştur. Türk devleti Saddam’la, istediği vakit sınırdan 20 km içeri girmesini sağlayan bir anlaşma yapmıştı. Yani Kürdistan’ı egemenliğinde tutan bu devletlerin her zaman ortak hareket ettiği tarihsel bir gerçekliktir. Hatta son 2003’ten 2011’e kadar Türkiye-İran-Suriye’nin bize karşı üçlü anti-Kürt ittifakı vardı. Doğru, Önder Apo’nun da ifade ettiği gibi, Kürt sorununda esas düğüm Kürdistan’ı elinde tutan devletlerde değil, batı siyasetinde düğümlenmiştir.
Yani Önder Apo’nun paralel devlet diye tanımladığı, kökeni, çıkarlarını Kürt sorununun çözülmemesinde bulunan uluslararası güçlere dayanan bir siyasetin engel olma durumu vardır. Ama bizzat bölgede Kürdistan üzerinde egemen olan devletlerin ittifakı da, Kürtlerin manevra alanını çok daraltan ve Özgürlük Hareketi’ni de zorlayan bir faktördü. Şimdi bu koşullar tümüyle değişmiştir. Bölgeye dönük geliştirilen müdahale temelinde bölgedeki konjonktürel durum tümüyle değişmiş, Kürdistan üzerinde egemen olan devletlerarasındaki ittifaklar da en azından şimdilik bozulmuştur. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin daha geniş bir manevra alanına sahip olmasını ve mücadelesini başarıya taşımanın koşulları anlamına gelmektedir. Nitekim biz şimdi bu koşullara dayanarak daha rahat ve daha güçlü bir mücadele zeminini yakalamış bulunuyoruz”
Savaşa da barışa da hazırız!
“İki eksen üzerinde hazırlıklarımızı yapmakta olduğumuzu ifade etmiştik. Bunların birincisi, her an gelişme olasılığı olan yüksek bir savaş ve direniş ekseni. İkincisi ise Önder Apo’nun geliştirmekte olduğu barışçıl çalışmalara dahil olma eksenidir. Biz şimdi birinci ekseni değil de ikinci eksen üzerinde yoğunlaşırken bütün boyutlarını netleştirerek ve kesin bir biçimde sürecin derinleşmesini sağlayacak yol ve yöntemler üzerinde düşünmek ve pratik esaslarını somutlaştırmaya çalışmaktayız.”