Halk Savunma Merkezi komutanı Murat Karayılan, YPG’nin Rojava’nın tamamında savaşı yayan bir politikayı uyguladığını ifade ederek bu planla IŞİD ve AKP’nin ortaklaşa bir şekilde Kobanê’yi düşürmesini engellemeyi değil tersine Til Ebyad’ı almayı amaçladığını söyledi.
Sterk TV’ye konuşan Karayılan, IŞİD çetelerinin saldırıları ve Kobanê’deki direniş konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Kobanê’ye yönelik saldırıların sadece IŞİD saldırısı olmadığını belirten Karayılan, bu planda AKP ve Türk devletinin de yer aldığının görüldüğünü söyledi. Karayılan buna karşın mücadelenin yükseltileceğini belirterek çözüm sürecinin de AKP’nin bu hamlesiyle anlamını yitirdiğini söyledi.
Karayılan’ın Sterk TV’de yayınlanan röportajı şöyle:
8 gündür Kobanê’de İŞİD saldırıları var buna karşı da direniş var. Ayrıca Pirsûs’da halkın direnişe saldırılar oldu. Türkiye devletinin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu 8 gün boyunca Kobanê’de sergilenen büyük direnişle orada gerçekten tarih yazılıyor. Çok çetin saldırılara karşı Kürt halkı ve gençleri direniyor. Bu direniş, çok büyük ve onurlu bir direniştir. Öncelikle direnişçi Kobanê halkını ve YPG’yi canı gönülden selamlıyorum. Bu kahramanlık destanının yaratılmasında şehit düşen kahramanları anıyorum ve tüm Kürdistan şehitlerine verdiğimiz sözü bir kez daha tekrar ediyorum. Kobanê’nin yanı sıra Suruç’ta da Kürt halkı 2 gündür bir direniş içerisinde bulunmakta. Onlar da AKP’nin saldırına karşı bir mücadele yürütüyorlar. Suruç’ta direnen halkımızı da selamlıyorum. Onların direnişi de ulusal ruhun yükseltilmesi açısından gönülden bir destektir.
Bir bütün olarak halkımız bugün yeni bir döneme girmiştir. Özgürlük mücadelesinde bu dönem esas olarak sonuç alma ve başarı dönemidir. IŞİD’in Kobanê üzerindeki saldırıları 8 gündür çok büyük bir güç ve ileri bir teknikle devam ediyor. Anlaşılıyor ki, Halep, Reqqa, Dêrazor ve daha bir çok yerdeki güçlerinin hepsini oraya toplamışlar. Irak Devleti’nden aldığı ABD tankları ve Suriye Devleti’nden aldığı Rus tanklarını birlikte kullanıyorlar. Şu an IŞİD’in Kobanê’de yürüttüğü savaş esas olarak tanklar üzerinden yürütülmektedir. Yani bir teknik savaştır. Ancak bunun yanı sıra bir çok yerden getirdiği güçleri de bu savaşa katılıyor. Bu kişilerin konuşmalarından içlerindeki Suriyelilerin sayısının az olduğu anlaşılıyor. Çünkü her Arap ülkesi, Arapça’yı farklı bir lehçeyle konuşuyor. IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırılarda kendi aralarında yaptıkları konuşmalardan anlaşılıyor ki, bunların çoğunluğu Suriyeli olmayan Araplardır. Ve yine Avrupa ile ABD’den katılanlar da çoktur. Telsiz konuşmalarından takip edildiği kadarıyla ve bize verilen bilgilere göre İngilizce konuşanların sayısı azımsanacak bir miktarda değildir. Yani uluslararası bir çete olarak bütün güçlerini toplamışlar ve Kobanê üzerine gidiyorlar. Tabii bütün Kürdistan halkı ve demokratik çevreler de bunun karşısında düşünmeli ve “Dünyanın dört bir yanından toplanan bu çeteci güruh gözümüzün önünde Kobanê’ye saldırıyor. Biz nasıl izleriz” diye herkes kendisine sormalı.
Burada şunu belirtmek isterim ki, bu saldırlar yalnızca IŞİD’in saldırısı değildir. Bu saldırılar bir proje dahilindedir ve bu proje AKP ile IŞİD’in ortaklaşa devreye koyduğu bir projedir. Evet, ortaktırlar ve bu planı birlikte yapmışlardır. Bakın, ben 5 gün önce de bir açıklama yaptım. Orada bu planda Türkiye’nin olup olmadığı konusunda kuşkular bulunduğunu belirttim. Çünkü çetelere Türkiye’den cephane gittiği belirtiliyordu. “Tren Til Ebyad’a gelmeden önce bir Arap köyünde duruyor ve sandıklarla cephane bu trenden indiriliyor” deniliyordu. Yine Halep, vb. dış yerlerden gelen savaşçıların trenlerle Til Ebyad’a götürüldüğü bilgileri alınıyordu. Böylesi iddialar vardı. Eğer böyle değilse, Türkiye devleti, inandırıcı bir şekilde açıklama yapmalıdır dedim. Ama Türkiye hiç bir şey demedi. Fakat geçen bu 5 gün bizim açımızdan oluşan şüpheleri ortadan kaldırmıştır. Niye? Çünkü bu planda AKP’nin ve Türk devletinin de olduğu ispatlanmıştır. Bu, bizim açımızdan kesin bir şeydir. Kimse, “aynı dönemde IŞİD Türkiyeli konsolosluk rehinelerini bıraktığı için böyle söylüyorsunuz’ demesin. Hayır. Başka ispatlarımız ve bulgularımız vardır:
Öncelikle Türkiye ve IŞİD’in tüm çabaları Kobanê’yi düşürmeye dönüktür. Ardından ise Türkiye uluslararası güçlere tampon bölge önerisi yapacak ve böylece Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturacak. Bunu IŞİD de kabul etmiş durumda. Yani razı etmişler. Bu, Türkiye ile IŞİD arasındaki bir anlaşmadır. Çünkü Türkiye Devleti bu 3 yıldır Rojava kantonlarına karşı çalışıyor; her türlü yöntemle bu kantonları tasfiye etmek istiyor. Zaten Türkiye tarafından daha önce de tampon gündemleştirilmişti. Ancak o dönem uluslararası güçler bunu reddetmişti. Şimdi bu yeni şartlarda ise Kobanê’yi düşürmek istiyor; Kürt halkına ve kamuoyuna ise tamponu emrivaki bir biçimde dayatmak istiyor ki, tampon oluşturulsun ve bu şekilde kantonları bertaraf etsin. Türkiye’nin hesabı budur; bu hesap çok kirli, haince ve komplocudur. Bunlar bu planı bu temelde oluşturmuşlar ve Türkiye’nin çabaları da bu yönlüdür. Örneğin IŞİD’e karşı Ezaz ve Bab tarafında Kürtlerin, ÖSO güçlerinin ve El Nusra’nın ortaklaşa yeni bir cephe açmasını engellemek için Türkiye oraya ağırlık verdi ve El Nusra ile bazı örgütleri o cepheden çektirdi. Yine PYD’nin kimi Türk makamlarıyla ilişkisinin olduğu biliniyor. Biz biliyoruz ki, PYD resmi bir şekilde Türkiye’den yol açmasını ve Cizîrê’den 100 kişinin Kobanê’ye takviye olarak gitmesini talep etti. Ancak Türkiye oyaladı, oyaladı ve bu talebi karşılamadı. Bunların dışında, Kuzey halkının Kobanê’ye destek olmaması için 2 gündür Türkiye devletinin sınırda yaptıklarını zaten herkes görüyor. Farklı da bilinen şeyler vardır; çetelere giden cephanelerin hattı da biliniyor, dünyanın her yerinden toplanan güçlerin bu alana götürülmesinde Türkiye’nin rolünün ne olduğu da biliniyor. IŞİD, Suruç ve Birecik’e gelerek karşıdan tüm Kobanê’yi keşfetmiş, bu temelde bir plan yapmış ve bu plan üzerinden şu anda faaliyettedir. Kısacası bu saldırılarda IŞİD ve Türk devleti ortaktır; başta halkımız olmak üzere tüm kamuoyu bunu iyi bilmelidir.
Şimdi devlet yetkilileri, “biz bir pazarlık yaptık; bu bir diplomatik zaferdir” diyorlar. Bakın, konsolosluk çalışanı rehineler 20 Eylül’de bırakıldı. Bu plana göre 20 Eylül’de IŞİD’in Kobanê şehrine girmesi gerekiyordu. Ne zaman ki IŞİD Kobanê’ye 8 km. yaklaştı, o zaman Til Ebyad’da rehineleri Türk devletine teslim ettiler. Yani esasen Kobanê’nin düşürülmesinin karşılığında IŞİD, bu 49 konsolosluk rehinesinin bırakılmasını kabul etmiştir. Bu ayaküstü bir pazarlık değildir. Bir takas da değildir. “Takas yapmadık” diyorlar. Doğrudur, takas yapmadılar. Ama ne yaptılar; Kürtlere ihanet ettiler. Bu 49 kişi, Kobanê’nin düşürülmesi ve Kürt halkının katledilmesi karşılığında IŞİD tarafından bırakılmıştır. “Kobanê’yi sattılar” da denilebilir ama bilmeliler ki Kobanê onların değildir. Kobanê Kürtlerindir ve satamazlar. Kısacası bu olan şeyler Erdoğan’ın dediği gibi “diplomasinin zaferi” değildir; diplomasinin rezaletidir; insanlığın yüz karasıdır. Onlar, gözlerinin önünde on binlerce Kürdün katledilmesinin karşılığında 49 kişiyi kurtardılar. Şu an Türkler bunu bayram gibi karşılıyorlar ve kutluyorlar ama Kürtler ise yastadır. Bu bir kopuşu göstermektedir. Ortada bir vicdansızlık ve bahtsızlık vardır. Türk devleti bir kez daha Kürt halkına ihanet etmiş ve komplo yapmıştır. Bu açık bir şeydir.
Bunun karşısında Türkiye basını, hatta AKP karşıtı olduğunu ileri sürenler bile “49 kişinin kurtarılması ve özgürleştirilmesi her şeyden önemlidir” diyorlar. Nasıl her şeyden önemlidir? Sadece sizinki mi candır? Peki Kürtlerin ki can değil mi? Siz 49 kişi özgürleştiriyorsunuz ama 10 binlerce insanı ise katliamlarla yüz yüze bırakıyorsunuz. Bu nasıl demokrasidir, bu nasıl insanlıktır! Yaşanan bu şeylere gerçekten insanlığın vicdanı tahammül edemiyor. Bu komploculuğa ve kara yüzlülüğe karşı ister Türk olsun, ister Kürt, ister Arap olsun, Fars olsun, Alman olsun ya da Amerikan, “ben insanım” diyen kimsenin vicdanı buna tahammül etmemelidir. Türk devleti “Kobanê düşsün ve orada katliam olsun” diye açıkça anlaşma yapmıştır ve ittifak gerçekleştirmiştir. Bunu meşru göstermeye çalışmaktadır ancak bu meşru değildir. Bu, insanlık dışı bir şeydir. Bahtsızlıktır. Halkımız her şeyden önce bunu iyi bilmelidir.
Dünya ise bunu izliyor. Nereye kadar izleyecek biz bunu bilmiyoruz ama dünya kamuoyu da vicdansız bir şekilde, insanlıktan uzak olarak bunların hepsini izlemektedir.
Türkiye’nin tutumunu değerlendirdiniz bu tutumu Kuzey Kürdistan’daki çözüm sürecine nasıl bir etkisi olur?
Türk devletinin Kobanê’de açığa çıkan bu duruşundan sonra çözüm süreci diye adlandırılan bu süreç anlamsızlaştı. Bakın, 5 gün önce de belirttim; ‘Kobanê’ye yaklaşım Türk devletinin aynasıdır’ dedim. Bu savaşta Türk devletinin Kuzey’de yürütmüş olduğu çözüm sürecine ne kadar bağlı ve samimi olup olmadığının ve Türk devletinin IŞİD’le ilişkisini devam ettirip ettirmeyeceğinin açığa çıkacağını belirtmiştim. Bu her iki konu da netleşmiştir. Birincisi, Türk devletinin çözüme değer vermediği netleşmiştir. Çözümde samimi değildir. O her şeyden önce Rojava Kantonlarının Kuzey halkı için örnek olmasından korkuyor ve kantonları tasfiye etmek istiyor. Bunun için 3 yıldan beridir büyük çabalar sergiliyor ve şimdi bunu en üst düzeyde bir yöntemle göstermiştir. Diğeri ise, Türkiye her ne kadar uluslararası güçlerin baskısı olsa da, gizli de olsa IŞİD’le ilişkisini devam ettirmek istiyor ve bunun için uzun süreli bir anlaşma yapmışlardır. Öyle ki IŞİD bölgede bir tampon oluşturulmasını kabul etmiştir. Tabi tampon olursa içinde uluslararası kimi güçler de olacak ama Türkiye aktif olacak. Bunun da nedeni, kantonları tasfiye etmek istemeleridir. Buradan vicdan sahibi olan herkese bir uyarıda bulunmak istiyorum; Türkiye’nin tampon önerisi, Rojava Devrimi’ni tasfiye etme önerisidir; Kürt iradesinin kırılması için yapılmış bir öneridir. Aynı zamanda Kuzey Kürdistan’daki çözüm sürecinin de bozulması için bir öneridir. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Biz bunu önce de belirttik, şimdi de belirtiyoruz. Türk devletinin gerçek yüzü açığa çıkmıştır. Şimdi bu açığa çıktıktan sonra biz süreç üzerine ne diyebiliriz! Bütün halkımız bunu iyi anlamalı. Demokrasi yanlısı barışsever kesimler, bu sürecin başarısını isteyen herkes, gerek Türk demokratları gerekse de halkımız bu gerçekliği artık görmelidir. Bu devlet Kürtler konusunda ikiyüzlüdür; dürüst yaklaşmamaktadır; samimi değildir. Bunlarla çözüme nasıl gideceğiz! Yani bunun için bizim açımızdan bu süreç artık anlamsızlaşmıştır ve artık hiç bir anlamı yoktur. Doğrusu, bitmiştir. Ama sürecin devam etmesi hususunda son sözü Önder Apo söyleyecektir. Biz şimdi Önder Apo’nun son sözünü beklemekteyiz. Türk devleti, Kobanê ve Suruç halkına dönük yaptığı saldırılarla bu süreci bozmuştur. Bu yapılan bir savaş ilanıdır.
Bakın, 2 gündür Suruç’ta niye bu kadar gaz kullanıyor ve gerçek mermiler sıkıyor. Niye bu kadar vahşice yaklaşıyor. Bu insanlarımızın akrabaları Kobanê’de, yanı başlarında katliamla yüz yüzedirler. Biraz yumuşak ve insani yaklaşılamaz mı! “Akrabaları orada dardadır; bunlar da gelmişler sınır üzerine; bir şey olmaz” diyemezler mi? Diyebilirler. Ama IŞİD’e Kuzey halkının müdahalesini engelleyeceğine dair söz verdiği için, orada toplanan halkı askeri ve polisiyle her türlü yönteme başvurarak dağıtmaktadır. Bu savaş değil de nedir! Yani Türk devletinin ve AKP hükümetinin yaptığı şey çok açıktır. Gözler önündedir. IŞİD’e destek olmaktadırlar ve IŞİD’in Kobanê’yi almasını, orada bir katliam olmasını, bu şekilde Rojava ve Suriye üzerindeki projelerini gerçekleştirmeyi istemektedirler. Ama Kürtler olarak bizlerin artık bunu görmesi gerekiyor.
Türk devletinin ve AKP’nin yöneticileri bizi cahil yerine koymasınlar. Onların gittikleri yoldan biz geliyoruz. Siyaseti onlardan daha iyi biliyoruz. Böylesi kandırmacı yöntemlerle tarihi önemdeki sorunları çözemezler. Bu şekilde tüccar zihniyetiyle yapılan pazarlıklarla bu sorunu çözemezler. “Biz pazarlık yaptık” diyorlar. Neyin pazarlığını yaptınız? Onlara ne verdiniz; haydi söyleyin! Kürtlerin katledilmesine onay vermişler. IŞİD çeteleri kuzey tarafındaki insanlara kurşun sıkıyor, Türk askeri ise kendisini saklıyor. Hani yurttaşlık? Gelin işte yurttaşlarınızı savunun. Kürtlerin hepsinin bilmesi gerekiyor ki, Türk devleti bizleri yurttaşı olarak görmüyor. Bizi kölesi olarak görüyor. Eğer AKP devletinin yanında Kürtlerin bir hatırı olsaydı, “bu yurttaşlarımın hatırı için Kobanê’ye de el uzatayım” derdi.
Bir de deniliyor ki, “ama kapılarını açtılar.” Hayır. Kapıyı açmaları da bu projenin bir parçasıdır. Kapının açılmasının nedeni Kobanê’yi düşürmek istemelerindendir. Kapı Kürt halkını çok sevdikleri ve bunu insani bir görev olarak gördükleri için açılmamıştır. Bu da projesinin bir parçasıdır. YPG’nin savaşamaması ve Kobanê’nin düşmesi için kapıyı açmışlardır. Çünkü bütün halk çıkarsa, orayı her türlü yöntemlerle vurabilirler. Bu, yardım için değildir. Bu, Kobanê’yi düşürmek için yapılmaktadır. Kapıyı açacaklar, halkın hepsi de çıkacak. Bu çok açık bir şeydir.
Kısacası, AKP hükümetinin bu çabaları Kuzey’de yürüyen süreci de büyük bir tehlikeye sokmuştur. Ve esas olarak kendi tarafından savaş ilan etmiştir. Bunun için yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. İnanıyorum ki, hareketimizin yönetimi ve Önderliğimiz tabi bu durumu değerlendireceklerdir. Ama HPG olarak bizler açısından bu süreç anlamsızlaşmıştır. Bu halkımız açısından da böyledir. İnanıyorum bütün Kürdistanî kurumlar da bunu böyle değerlendireceklerdir. Çünkü Türk devletinin içine girmiş olduğu bu tutumlar görmezlikten gelinecek cinsten değildir. Bu, Kürt halkına karşı açık bir düşmanlıktır. Bakın, Kobanê’ye giden her şeyi tutuyorlar, yol vermiyorlar ama IŞİD için her türlü imkanları sunuyorlar. Halkımız yardıma gitmek istiyor ama onları dağıtıyorlar. Bu, açıkça gözler önünde olan bir şeydir.
Kobanê’de katliamların yaşandığı söyleniyor acaba ikinci bir Şengal mi yaşanıyor? Ayrıca yüzlerce HPG gerillalarının Kobanê’ye geçtiği söyleniyor bunlar doğru mu?
Şimdiye kadar yaşanan gelişmelere ve yaşanan olaylara baktığımızda, ikinci bir Şengal olduğunu belirtemeyiz. Fakat o tehlike de tamamen ortadan kalkmamıştır. Çünkü şimdi orada YPG güçleri kademeli olarak savaşıyorlar ve halkı orada bu vahşi çetelerin eline bırakmadılar. Yani Halk Savunma Birlikleri halkı savunuyor. Bunun için de şimdiye kadar en azından bildiğimiz kadarıyla katliam olarak, ya da halkın esir alınması bağlamında pek bir şey yaşanmamıştır. Var olan bilgilere göre bir yerde 29 kişilik bir aile yakalanmış. Yani bu anlamda orada kademeli olarak geri çekilerek halkı dışarı çıkartmak söz konusu. Bu konuyla ilgili yaşanan eksikliklere daha sonra değineceğim ancak şunu belirtebilirim ki, kanaatimize göre halkı korumak amacıyla, savaş sahasından çıkartmak yanlış değildir.
Bu bir kaç gündür basında bir çok yanlış bilgi yayınlanmakta. Her şeyden önce Kobanê ovalık bir sahadadır. Bilindiği gibi, karşısında bulunan Urfa da ovalıktır. Yani Mardin’den Kobanê’ye kadar olan 200 km’lik alan ovalık bir alandır. Bunun için gerilla gruplarını oraya gönderme imkanı yoktur. Türk devletinin de zaten böyle bir şeye yol vermesi mümkün değildir. Kobanê’nin fiziki koşullarının Şengal gibi olmaması bu anlamda büyük bir sorundur. Mesela HPG Şengal’e güç gönderebiliyordu; zaten gönderdik de. Sadece Şengal değil, Güney Kürdistan’da ihtiyaç olan her yere gerillayı gönderdik. Ama maalesef coğrafik şartlardan dolayı aynı şeyi Kobanê’ye dönük yapamıyoruz. Zaten en ciddi sorun da budur. Eğer arazi el verse ve gerilla kendisini Kobanê’ye ulaştırabilse, hiç bir sorun olmazdı. Ama arazi elvermiyor. Bunun için HPG’nin Kobanê’ye herhangi bir gidişi söz konusu olmamıştır; bu bağlamdaki haberler gerçeği yansıtmamaktadır, yalandır. Yine peşmergenin de herhangi bir gidişi söz konusu olmamıştır. Zaten Federal Kürdistan Peşmerge Bakanı da bunu açıkladı; şimdiye kadar kimsenin gitmediğini belirtti. Doğru söylemiştir. Zaten Kobanê’ye gidilebilmesi için Türkiye’nin yolu açması gerekmektedir. Daha önce de belirttim; PYD kendisi Qamişlo’dan Kobanê’ye 100 kişiyi göndermek için talepte bulunmuş ama Türkiye reddetmiş. Nasıl bize veya peşmergeye yol versin?
Yani açık bir şekilde Kürtlerin katledilmesi için Kobanê’nin üç tarafını IŞİD, bir tarafını ise Türkiye tutmuştur. Eğer şimdi biz diyorsak sorun ciddidir; sorun bu nedenden dolayı ciddidir. Biz gerilla olarak bu anlamda destek olabilseydik hiç bir sorun olmazdı ama coğrafik şartlar müsait değildir ve Türkiye de sınırı tutmuştur. Sivili bırakmıyorlar, gerillayı nasıl bırakacaklar! Şimdi böylesi bir durum vardır ama YPG güçleri şu an direnmektedirler. İşte bu üç gündür IŞİD’in ilerleyişini durdurmuş durumdalar. Doğrusu orada destanlar yaratıyorlar. O tanklara ve tekniğe karşı insanın iradesiyle ve aklıyla savaşıyorlar. Bir kez daha orada direnenleri selamlıyorum. Kadın erkek, direnen o kahramanlar, Kürtlerin şerefini ve onurunu savunuyorlar; orada yiğitçe savaşıyorlar ve şimdi düşmanı durdurmuş durumdalar. 8 gündür savaşan bu yiğitler, bazen kademe kademe geri çekilseler de çoğu zaman da saldırı yapıyorlar. Taktik yürütüyorlar. Tabii ki bunlar kazanacaklar. Şimdi haberlerde abartılı rakamlar vererek ‘bilmem kaç kişi şehit düşmüş’ diyorlar. Ama öyle değildir. Zaten açıkça açıklama yapıldı ve düne kadar 27 şehit olduğu duyuruldu; aldığımız bilgilere göre dün akşam da 2 şahadet yaşanmış, şimdiye kadar YPG’nin 29 şehidi vardır, başka da kaybı yoktur. Eğer körce dövüşseydi kayıpları da fazla olurdu. Buradan da anlaşılıyor ki YPG halen ayaktadır. Doğru, bazı yerlerde geriye doğru geliyor ama savaşa hakimdir. Bu anlamda halkımızın güveninin tam olması gerekiyor. Bu belirttiklerim orada bir dağınıklık yaşandığı veya korku yaşadıkları için böyle olmuyor, onlar “IŞİD’i nasıl içimize çekeriz, sonra da darbe vururuz” onun hesabını yaptıkları için böyle oluyor.
Duyduğumuza göre Serêkaniyê tarafında da YPG büyük ve geniş bir harekat başlatmış durumda. Bu harekat dün akşam başlamış ve ilerliyor. Görülüyor ki, IŞİD ve YPG arasındaki savaş devam edecek ve genişleyecektir. Her ne kadar Bab ve Ezaz cepheleri Türkiye tarafından dondurulmuş olsa da gerek YPG ve Cephet El Ekrad gibi Kürt güçleri, gerekse de Özgür Suriye Ordusu’na bağlı kimi güçler gerilla tarzıyla oralarda da savaşıyorlar. Yani Rojava’nın tamamında YPG savaşı yayan bir planı uyguluyor ve bununla esas olarak IŞİD ve AKP’nin ortaklaşa bir şekilde Kobanê’yi düşürmesini engellemeyi değil, tersine Til Ebyad’ı almayı amaçlıyor. Yani şimdi böylesi bir hesap var.
Şunu açıkça söylüyorum: Dün 600 kişinin Rojava’ya geçmiş olduğu ve bunun bir kısmının PKK’li olduğu yönünde yapılan haber MİT’in dağıtmış olduğu bir haberdir. Dezenformasyon amaçlıdır. Doğru değildir. Kimsenin gitmesine izin vermiyorlar. Böyle bir şey yok. Bilinçli bir şekilde bu tür haberleri yayıyorlar. Ama öyle değildir. Orada Kobanêli gençler direniyorlar ve yalnızlar. Maalesef onlar şimdi tek başlarına yiğitliklerini gösteriyorlar. Halkımızın bunu bilmesi gerekiyor. Onlar kendilerine yetebilirler; biz buna da inanıyoruz. Çünkü biz onların özüne inanıyoruz. Onların özü, Apocu özdür. Onlar fedaidirler ve direnebilirler. PKK ve gerilla içlerinde yoktur. Orada bir halk direnişi vardır. Halkımız ve çocukları direniyor, YPG direniyor. Biz ise destekliyoruz. Rojava’da yaşanan savaş IŞİD ile PKK arasındaki bir savaş değildir; bu haberleri Türkiye yayıyor; onların iddiasıdır. Orada YPG, halkın evlatları olarak, kendi imkanlarıyla örgütlenmiş ve savaşıyor. Tarihsel anlama sahip olan esas husus budur. Yani ‘orada PKK-IŞİD savaşı var, bilmem ne kadar PKK’li geçiş yapmış’ türündeki haberler doğru değildir. Tüm halkımız ve kamuoyu bunu bilmeli ki koşullar gerillanın gidişine elvermiyor. Açık ki bazı şeylerin üstünü örtmek isteyenler, bunun için bilinçli bir şekilde böylesi haberleri yaymaktadır.
Son olarak Kürt halkına ve özellikle Kobanê ve Rojava halkına bir çağrınız var mı?
Şimdi her şeyden önce içinde bulunduğumuz bu yüzyılda, yani dünyanın bu kadar küçülmüş olduğu çağda, enformasyonun ve telekomünikasyonun bu kadar geliştiği bir dönemde bütün dünyanın gözü önünde Kobanê halkımız katliamla yüz yüzedir. Bu çeteler, vahşi yöntemlerle ve ileri teknolojiyle her yandan saldırıyorlar. Yani doğrusu buna karşı hiç bir vicdan tahammül edemez. Ama maalesef kapitalist modernitenin yarattığı dünyanın vicdanı çıkarı esas alıyor. Şimdiye kadar bir tutum almış değiller; izliyorlar. Gerçekten tarih açısından bu sorgulanması gereken bir durumdur. Tarih bunun üzerine herhalde konuşacaktır. Nasıl olur da bu kadar vahşi bir güç, ABD’nin öncülüğünde 40 devletin kurmuş olduğu koalisyon bile olmasına rağmen bütün dünyanın gözleri önünde, Kobanê’de katliam gerçekleştiriyor; herkes de izliyor. Tamam iyi de niye duruyorlar; illa orada yüzyılın katliamının gerçekleşmesini mi bekliyorlar. Açık ki bir vicdansızlık vardır.
Ama Kürtler buna karşı çaresiz değildir. Bugün dünyanın dört bir yanında yaşayan Kürtler vardır. Buradan dünyanın her yanına dağılmış Kürtlere sesleniyorum: Sessiz kalmayın, gidin uluslararası kuruluşların kapısına, gidin Birleşmiş Milletler’in kapısına ve Kobanê direnişinin çağrısını bütün dünyaya duyurun. Niye duruyorsunuz? Eğer siz de bu ülkenin evladıysanız, kendinizi Kürdistanî olarak görüyorsanız, durmayın. Orada bir katliam oluyor. Bizim dünyanın her yerinde kıyameti koparmamız gerekiyor. Kamuoyunu ayağa kaldırın. Nasıl oluyor da insanların gözü önünde bu çeteler en vahşi yöntemlerle halkımızı bitirmek istiyorlar. Yani şimdi Avrupa’daki, Rusya’daki ve her yerdeki halkımız harekete geçmeli. Boş sokaklarda yürüyüp bağırmasınlar; gitsinler bu uluslararası kuruluşların yakasını tutsunlar ve onları vicdana davet etsinler. Böyle olması gerekiyor. Bu anlamda Kürt parlamenterlerin İsviçre’de BM’nin önünde gerçekleştirdikleri açlık grevi çok değerlidir. Yine Kobanê’de sınır üzerinde oturan vekillerin eylemi de çok anlamlıdır. Halkımız kaç gündür Suruç’ta direniyor. Bu da çok anlamlı bir şeydir; büyük bir fedakarlık örneğidir. Ama bu, her şeyden önce uluslararası anlamda daha da geliştirilmeli ve ağırlık konulmalı. Ağırlığını koymalı ki, Türk Devleti ve IŞİD’in ortaklaşa bir şekilde Kobanê’de yapmak istediklerini herkes duysun. Bunun için bütün vicdanlı insanlar devreye girmeli. Yapılması gerekli şeylerden birisi budur.
Diğer yapılması gereken şey ise, her dört parça Kürdistan’da halkımız Şengal’de olduğu gibi Kobanê’ye karşı da kendisini sorumlu görmelidir. Şengal’deki yaralar da daha sarılmamış, halen gündemdedir ama her dört parçanın Şengal’i de savunması, Kobanê’yi de savunması, Kobanê’nin de Şengal gibi boşalmaması için ayağa kalkması ve devreye girmesi gerekiyor. Bu bağlamda özellikle Kuzey Kürdistan halkımıza çağrıda bulunuyorum: Gelin Suruç’a Kobanê’nin karşısında bekleyin. Gelin Kobanê’ye. Zaten sınırların bir anlamı kalmamıştır. IŞİD de sınırları tanımıyor ve kaldırmaktadır. Türk devleti Kobanê halkımız kendisini korumak amacıyla Kuzey’e geçmek istediğinde bırakıyor; ama gençler dönmek istediği zaman önünü alıyor. Bu düşmanlıktır. Halkımız bunu kabul etmemelidir. Kendini o sınıra vurmalı ve diğer tarafta durmalı. On binler değil yüz binlerin orada toplanması gerekiyor. Hiç bir Kürdistanî kesim, Türkiyeli demokratik-barışsever çevre ve de hiç bir sol-sosyalist hareket Kobanê’de bir katliam yaşanmasına yol vermemeli ve Kobanê’ye gitmelidir. Kuzey halkı bunu yapabilir ve yaparsa katliamın önünü de alır. Doğrudur; Kobanê’den çok kişi çıktı ama halen orada bulunan insanlarımız vardır. Bu halkın evlatları oradadır. Onlara güçlü bir destek gerekiyor. Komşu olarak Kuzey halkımızın bunu yapması gerekiyor. Bugün tarih bize bunu emretmektedir. Herkes bilmeli ki bu şartlar, olağanüstü şartlardır. Böylesi şeyler her zaman olmaz. Bu tarihi dönemde, Kürt halkı ulusal kimliğine ve her yerde kendi halkına sahip çıkarsa, bu, dünya genelinde bir resim ortaya çıkarır. Bunun için biz her dört parçanın birliğini çok önemli görüyoruz. Kürt siyasetinin birliğini çok çok önemli görüyoruz. Kürdistanî yetkililerin Kobanê’ye destek için yapmış oldukları çağrılar tabii ki anlamlıdır. Ama pratiğin de olması gerekiyor. Sadece çağrı olmamalıdır. Sadece çağrı olursa, ‘bunlar sadece siyaset yapıyor’ derler. Ama burada siyaset değil, bizzat pratik lazımdır. Yani ulusal tutum böyle gösterilmelidir. Kısacası Kuzey halkımız böyle yaklaşmalı ve fedakarlık yapmalıdır. Bu kaç gündür zaten Suruç’ta fedakarlık yapılıyor ama bunun daha da derinleşmesi gerekiyor. Herkes Kobanê’de toplanmalı. Gerek Kuzey’de, gerekse de Rojava’da. Böyle yapılırsa olası olumsuz sonuçların önü alınabilir.
Dün itibarıyla basın kuruluşları 600 kişinin gittiğini belirtiyor. Bunlar yalandır. Kaç gencin gittiğinden bilgim vardır. Herkes de bilsin; 7 gün boyunca toplam 40 genç Kobanê’ye gitmiştir. Bundan sonra farklı durumlar yaşanırsa o ayrı bir şey. Kürt siyasetçileri, aktivistleri ve gençlik hareketi bilmeli ki bizzat kendileri gidip katılmadıkları sürece destekleri aktif bir pozisyon almaz. Kuzey gençliği gidip savaşa bizzat katılmalıdır. Bunu daha önce de dile getirmiştim. Yani nitelikli bir katılım gerekmektedir. Elbette sınır üzerinde beklemenin, direnişin ve sloganların bir anlamı vardır. Ama eğer biz bugün katliamın önünü almak ve IŞİD’in belini kırmak istiyorsak, bizzat gençlerin YPG saflarına katılması gerekmektedir. Gidin; kısa bir eğitim görün ve katılın. Kuzeyli gençlerin böyle hareket etmesi gerekiyor. Şimdiye kadar azdır; basın bilinçli bir şekilde şişiriyor ama öyle değildir. Komalên Ciwan ne güne kalmış! İnmeleri gerekiyor. Eğer yol olsaydı ve HPG gidebilseydi ben bunu demezdim. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Ama yol yok. Fakat gençler oradan gidebilir. Bu tarihi bir görevdir. Herkesin bu ciddi durumu görmesi gerekiyor. Destek için kahramanların gitmesi gerekiyor.
Kobanê’li gençlerden savaşanlar zaten savaşıyorlar. Ancak ben buradan aileleriyle birlikte Kuzey’e geçenlere sesleniyorum: Ey güzel gençler! Dönün meskeninize. Dönün Kobanê’ye. Doğru, biz Türk devletinin sizi sınırdan bırakmadığını duyduk. Ama siz bir yol bulun ve dönün. YPG’li arkadaşlarınız savaşıyorlar; gidin onların yanına. Siz de onlara destek olun. Savaşmazsanız bile mevzi kazın; onlara su taşıyın. Onlar savaşıyorlar. Bakın 3 gündür düşmanı durdurmuş durumdalar. Ama düşmanı durdurmak yeterli midir? Hayır. Artık karşı hamlenin başlaması gerekiyor. İşte YPG Serêkaniyê’den harekete geçti. Kobanê’den de geçmeli. Artık bu vahşi çetelerin Kürdistan’dan atılması gerekiyor. Bunun için sizin de katılmanız gerekiyor. Bizzat Kobanê’li gençlerin dönmesi gerekiyor.
Kobanê’li tüm kahraman halkımıza sesleniyorum: Önceden de belirtmiştim; sizin bir tarihiniz var ve tarihinize sahip çıkmanız gerekiyor. Şimdi yaşlı olanların, çocukların ve annelerin diğer tarafa gitmesi yanlış değildir. Fakat kız olsun erkek olsun, gençlerin dönmesi gerekiyor. Özellikle erkeklerin dönmesi gerekiyor. Siz gittiniz, çocukları ve kadınları oraya ulaştırdınız; o zaman dönün. Dönün ve güzelim Kobanê’yi savunun. İşte YPG ve YPJ’li kahramanlar cephededir ve direniyorlar. Onları nasıl yalnız bırakacaksınız? Köyünüzü terk etmeyin, ülkenizi terk etmeyin. Bırakmayın; dönün. Türk devleti bütün Kürtleri köleleştirmek istiyor; bizim bunu kabul etmememiz gerekiyor. Dönün; artık karşı hamleyi yapma zamanı gelmiştir ve devreye girmelidir. Herkesin Kobanê’nin bu savaşın sonucunda IŞİD’in ve Türk devletinin eline geçmeyeceğine inanması gerekiyor. Türk devletinin de, IŞİD çetelerinin de bunu iyi bilmesi gerektiği gibi tüm halkımız da buna inanmalı. Günü geldiğinde bu kahramanların öncülüğünde Kobanê Stalingrad olur ve ev ev savaş yaşanır. Düşman Kobanê’yi hiç bir zaman kendine mal edemez. YPG ve YPJ’nin şimdiye kadar gösterdikleri kahramanlık bu inancı bize aşılıyor. Ve inanıyorum ki, o kahramanlar Kobanê meydanında tarihi direnişi yüzde yüz gösterecekler. Şimdiye kadar gösterdiler, bundan sonra da gösterecekler. Onların 8 günlük direnişi, bundan sonrasındaki direnişin teminatıdır.
Biliyorum ki, YPG’nin devreye girmek için genel bir kararı vardır. Halkımız da belirttiğimiz gibi desteklerse, direnişleri kazanır ve zafere ulaşırlar. Şimdi bizim direnmemiz ve zafere doğru adım atmamız gerekmektedir. Artık bunun zamanıdır. Bu mümkün müdür? Mümkündür. Özellikle gerek Kuzey’li gerekse de Kobanê’li olsun gençler bugün yarın rolünü oynarsa, kendini sorumlu görürse, gidip katılırsa, sayı çok daha fazla olur, orada yorulan arkadaşlar dinlenirler. Böylece güçlenirler ve kazanırlar. O direnişçi kahramanlar bugün arkadaşlarının onlara ulaşmasını bekliyorlar. Çağrım başta Kobanêli olmak üzere bütün Kürdistan gençliğinedir. Kobanê’de katılın; Kobanê direnişini yükseltin, zaferin militanı ve askeri olun. Kürt gençliğinin mayasında bu vardır. Kobanê’nin kutsal topraklarında bu öz vardır. Bu direnişin bu şekilde sonuca gideceğine ve kazanacağına inanıyoruz. Şimdiye kadar gösterilen direniş bizim bu umudumuzu daha da büyütmüştür. Kimse de merak etmesin, Kürt halkı bu saldırılara karşı geri adım atmaz. Kürt halkı yeni bir tarih yazacak ve mutlaka kendisinin ve Önder Apo’nun özgürlük yürüyüşünü daha da ilerletecek ve başarıya götürecektir. Umudumuz ve inancımız budur. Bu umut ve inançla bir kez daha savaşan kahramanları selamlıyorum, kendilerine üstün başarılar diliyorum.