Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun (BDSP) kapitalizmin krizinin işçi sınıfına fatura edilmek istenmesine karşı bir süredir yürüttüğü faaliyetleri kapsamında bugün Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi’nde panel-forum gerçekleştirildi.
Tuzla, Esenyurt, Gebze, Sarıgazi, Sancaktepe başta olmak üzere İstanbul’un ve Kocaeli’nin sanayi bölgelerinde krize karşı mücadele çağrılarını yükselten sınıf devrimcileri son bir aydır da yoğun bir şekilde panel-forumun hazırlıklarını sürdürüyordu. Bu süreçte üniversiteler ve liselerde de krize karşı mücadele çağrıları yükseltilerek panelin duyurusu yapıldı. Bu hazırlıkların sonucunda işçiler, emekçiler ve gençlik bugün “Sömürü, baskı, kriz! Geleceğimiz için buluşuyoruz” şiarıyla düzenlenen panel forumda buluştu.
Saat 13.00’te başlayan etkinlik öncesinde salonunun girişine kitap ve yayınların yer aldığı stand kurulurken salonun içerisine ise “Krizin faturası kapitalistlere!”, “İşçilerin Birliği sermayeyi yenecek!”, “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” ozalitleri açıldı.
Etkinlik direnişçi işçilerin selamlanması ve işçi sınıfının mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başladı.
Patronların yarattığı krizin faturasının işçi sınıfına ödetilmek istenmesine karşı neler yapılabileceğini tartışmak için panel-forum düzenlendiği belirtilerek krizin nedenlerinin tarihsel örnekleriyle birlikte ele alındığı sunuma geçildi.
“Krizler kapitalizmin doğal parçasıdır”
Sunumda özel mülkiyete sahip olan bir avuç asalağın işçi sınıfının, milyonların emeği üzerinden kâr elde ederek yaşadığı belirtildi. İşçileri mülksüz bırakan kapitalizmin teşhiriyle süren sunumda kapitalizmin sürekli kâr etmek ve üretmek zorunluluğu olduğu söylendi. Karl Marx’ın kapitalizmin işleyiş yasaları üzerine yazdıklarına değinilen sunumda; üretimin dizginsiz bir sömürü ile gerçekleştiği, kapitalistlerin daima yeni pazar arayışında olduğu, bu olmadığı zamanda ise aşırı üretim nedeniyle krizlerin yaşandığı belirtildi. Kapitalizmin yarattığı bu krizin işçi sınıfına daha ağır çalışma koşulları, işten çıkarma vb. saldırılar olarak geri döndüğü belirtildi. Ekonomik büyüme söylemlerine değinilerek Türkiye’nin aşırı üretimin ardından gelen bir kriz içerisinde olduğunun altı çizildi. Kapitalizmin döne döne yeni krizler yaratmaya devam edeceği ifade edildi.
Aşırı üretim krizleri, savaşlar, devrimler
Sunumun devamında, emperyalist paylaşım savaşlarına ve bugün de Ortadoğu’da devam eden pazar kavgalarına-savaşlarına değinildi. Aşırı üretimin fiyatları düşürdüğü, bu durumun ise sistemin devamını sıkıntıya soktuğu belirtildikten sonra krizlerin sınıf mücadelesini derinleştirdiği ve önünü açtığı ifade edildi. “Kapitalizmin kendisi sömürü, adaletsizlik ve eşitsizliğe dayanan bir sistemdir. İşçi sınıfı kriz karşısında galip gelemediği sürece kapitalistler düzenlerini devam ettirebilirler. Ancak işçi sınıfı örgütlenip mücadele ederse bunun tersini başarabilir” ifadeleri kullanılan sunum tarihten örneklerle sürdü.
Fransa’da 1789 Sanayi Devrimi ardından yaşanan kapitalist gelişmenin karşılaştığı kriz ve bunun ürünü ortaya çıkan Paris Komünü sürecinin ele alındığı sunumda, ABD’de 1873’te demiryolu şirketinin iflası ile bütün bankaların nasıl bir krizle karşılaştığı anlatılarak o dönem her 7 kişiden birinin işsiz kaldığı belirtildi. Ancak bu örneklerde kapitalistlerin bir sınıf olarak hareket ettiği Prusya ve Fransız burjuvazisinin Paris Komünü’ne karşı birlikte saldırıya geçmesi örneği ile ortaya konuldu.
“Krizi yaratan sistem ortadan kaldırılmalı”
2001, 2007 finans krizleri ve mortgage krizi, borsanın çöküşü, bankaların iflası örneklerinin hatırlatıldığı sunumda işsizliğin yüzde 20’nin üzerinde seyrettiği belirtildi.
“Kriz, yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi nedeniyle yaşanıyor. İşçi sınıfı mevcut iktidar tarafından yönetilmek istemiyor. Bu iki koşulu devrime dönüştürebilecek bir devrimci partiye ihtiyaç var” vurgularının yapıldığı sunumda, kapitalizmin aşılmasının tek gerçek çözüm yolu olduğu, “Bu kriz koşullarında ‘krizi nasıl aşarız, eskiye döneriz’ dendiği yerde biz krizi yaratan sistemin ortadan kalkmasını istemeliyiz” ifadeleriyle vurgulandı. ‘Sınıfa karşı sınıf’ bakışıyla krize karşı mücadeleyi örgütleme çağrısıyla ilk sunum sonlandırıldı.
“Kriz işçi sınıfına nasıl fatura ediliyor”
İkinci sunumda ise kriz ile birlikte hayata geçirilen saldırılar ele alındı. “Uzun süredir ötelenmeye çalışılan bir kriz vardı. Ekonomik krizin bir sonucu var. 2008 krizi, AKP ‘teğet geçti’ dese de yansımaları ağır oldu. 500 bin işçi atıldı, esnek çalışma yaygınlaştı, 1700 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi” denilen sunumda, iş cinayetlerinin artmasının ağırlaşan koşullardan kaynaklandığı, madenlerde taşeronlaştırma ile iş cinayetlerinin 68 kat arttığı söylendi.
Geçmiş kriz döneminde sendika bürokrasisi ortaklığıyla Erdemir ve İsdemir’de “işten atma” tehdidi ile 16 ay boyunca işçilerin ücretlerinde yüzde 35 kesinti yapıldığı hatırlatıldı. Ancak o dönem ilk 500 listesinde yer alan firmanın kâr oranlarının artmasını örnekleriyle teşhir edildi.
Son yaşanan krizin yansımalarının Ağustos ayından itibaren daha fazla etkisini gösterdiği belirtilen sunumda; işten atma, ücretsiz izin, mevcut hakların gasp edilmesine dair fabrika ve sanayi havzalarında yaşanan örnekler ele alındı.
“YEP işçi sınıfını hedef alan saldırı programıdır”
“Sermaye devleti Yeni Ekonomik Program diye bir krizden çıkış programı açıkladı. Bu program işçi sınıfına yönelik saldırı programıdır” ifadeleriyle süren sunumda bunun sosyal hizmetlerin daha paralı hale getirilmesi, dolaylı vergilerde artış vb. saldırılar anlamına geldiği söylendi.
Kıdem tazminatının gaspı, BES, yarı zamanlı çalışma ödeneği, vb. uygulamaların 2019 itibarıyla daha da yaygınlaştırılacağı belirtildi.
Ayrıca krizi yaratan kapitalistlerin “aynı gemideyiz”, “fedakarlık” demagojileri eşliğinde işçilerin sosyal haklarını, ikramiyelerini gasp etmek istediği üzerinde duruldu. Oysa işçi sınıfı ile burjuvazinin çıkarlarının birbirine zıt olduğu, bunun servet-sefalet kutuplaşmasına yansıdığı ifade edildi. Dünyadaki servetin yüzde 82’sinin sadece yüzde 1’in elinde bulunduğu Türkiye’de de burjuvazinin servetin yüzde 80’ini elinde tuttuğu belirtildi.
“İflas eden kapitalist sistemi aşmalıyız”
“Kriz burjuvazinin kapitalistlerin sorunudur. Bizim buna çözüm üretmek gibi bir sorunumuz olmamalı. Bizim yapacağımız şeyin kendisi iflas eden bu kapitalist sistemi aşmak olmalı. Bu bakışla fabrikalarda sanayi havzalarında mücadeleyi örgütlemeliyiz” denilerek fabrikalarda “Krizin faturasını kapitalistler ödesin” şiarı altında örgütlenmek gerektiği vurgulandı. Bu şiar altında şu talepler için mücadeleyi yükseltmenin önemi üzerinde duruldu:
“İşten çıkarmalar yasaklansın”, “Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi”, “7 saatlik iş günü”, “35 saatlik çalışma haftası”, “İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf bir asgari ücret”, “Tüm çalışanlar için genel sigorta”, “Herkese parasız sağlık ve eğitim hakkı”, “Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın, artan oranlı gelir vergisi”, “Tüm zamlar geri alınsın, temel tüketim ürünlerinin fiyatı aşağı çekilsin.”
Mücadele edilmediği oranda, işçilerin yeni haklar kazanamayacağı gibi eldekini de korumayı başaramayacağı vurgulandı. Sıralanan taleplerin haklı ve meşruluğuna işaret edilerek bu mücadelenin düzenin yasalarına sığmayacağı, Greif işçilerinin yaptığı gibi fiili-meşru mücadele yönteminin esas alınmasının önemine dikkat çekildi. “Örgütüz işçi hiçbir şey, örgütlü işçi her şeydir” denilerek mücadeleyi bulunulan bütün alanlarda büyütme çağrısıyla sunum sonlandırıldı.
Söz direnişçi işçilerde
Soruların ardından ilk bölüm tamamlanırken aranın ardından başlayan ikinci bölümde ise ilk sözü Cargill Direnişçileri aldı.
“Direne direne kazanacağız!” sloganlarıyla sahneye çıkan işçiler 229 gündür sürdürdükleri direnişlerini ve işten atma saldırısını anlattılar. İşten atılmaya karşı direndiklerini belirten işçiler “Yapılan mücadelelerle birlikte bir yol çizilmesi gerekiyor. Binlerce on binlerce insan işten atılırken çok az direniş var. Bu direnişleri mücadeleyi çoğaltarak ‘yapabiliriz’ algısını yaratabilmeliyiz” dedi. Nestle direnişinin kazanımla sonuçlandığı belirtilerek, “Haksızlığa uğradığın zaman başkaldırırsın, mücadele eder ve kazanırsın. Bize düşen işçi sınıfına bunu öğretmektir” ifadeleri kullanıldı. Direnişçiler olarak kendilerine destek verilmesi gerektiğini söyleyen işçiler, mücadele için alanlara çıkılması gerektiğini belirttiler.
Zeytinburnu Belediyesi’nde işine geri dönebilmek için mücadele eden Kenan Güngördü 239 gündür mücadele ettiğini ancak yalnız bırakıldığını söyledi. Direnişlerle dayanışmanın önemli olduğunu belirtti.
Dev Yapı-İş yöneticisi, uzun yıllar sendika olmadan mücadele ettiklerini ve tutuklama saldırılarının mücadelelerini engelleyemeyeceğini söyledi. “Önemli olan geride mücadeleyi sürdürecek birilerini bırakmak” diyerek Dayanışma Platformu kurulmasının kendilerine sağladığı desteği anlattı.
İşçilerin kriz saldırılarına karşılık verebileceği bir örgütlülüğün bugün olmadığını söyleyen sendika yöneticisi, 3. havalimanı eylemleri nedeniyle tutuklanan arkadaşlarının 5 Aralık’ta görülecek duruşmasına katılım çağrısı yaptı.
İhraç saldırısına karşı 72 hafta direnen kamu emekçilerinden Hüseyin Demir kamu emekçilerine dönük her saldırının aslında toplumun tamamını hedef aldığını söyledi. Paralı eğitim, sağlık gibi adımları örnek gösteren Demir, 72 hafta süren direniş sürecini özetledi. Tekil direnişlerin önemli olduğunu ama mevcut haliyle bir sonuç üretemeyeceğini, mücadelenin birleşmesi gerektiğini söyledi.
Türkan Albayrak Sarıyer İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde işten atıldığını, AKP döneminde karşılaştığı 3. işten atma saldırısı olduğunu belirterek yaşadığı direniş süreçlerini anlattı. Direnişinin 90. gününde olduğunu ifade eden Albayrak her gün karşılaştığı gözaltı saldırısına rağmen çürümemek için seçtiği direnişi sürdürdüğünü söyledi. “Biz mevzilerimizde olmalıyız. Kimseye küsmemeliyiz, kimse gelmiyor diye kızmamalıyız” diyen Albayrak, 5 Aralık’ta inşaat işçilerinin ve 3-7 Aralık’ta ÇHD ve HHB üyesi avukatların davasına çağrı yaptı.
Kamu direnişçilerinden Yurdagül Şahin Demir “Kapitalizm en çok kriz döneminde dinsel gericiliğe ihtiyaç duyuyor. En çok kamu kurumlarında dinsel gericiliği ve milliyetçiliğin yansımasını görürsünüz. Kamunun tasfiyesi için ihraç saldırısı başladı. Bu yağma ve talanı hayata geçirebilmek için iktidar buna ihtiyaç duyuyordu” dedi.
Direnişlerinin OHAL döneminde gerçekleşmesi bakımından önemine değinen Demir, sendikaların “OHAL var bir şey yapmayalım, faşizm var biraz daha uslu duralım” anlayışını teşhir etti. “Ama bunlara rağmen krizin saldırılarına karşı var olan haklarımızı korumalı, yenilerini kazanmak için mücadeleyi büyütmeliyiz” dedi.
Mutlusan direnişçisi Burcu Koçlu, krizi fırsata çeviren patronun işten atma tehdidiyle fabrikayı kendisi için dikensiz gül bahçesine çevirdiğini ifade etti. İşten atılma korkusuyla her şeye boyun eğen işçilerin yine de bu akıbetten kurtulamadığın Mutlusan’daki örnek üzerinden ortaya koyan Koçlu bayram parasının gasp edildiğini belirtti. Koçlu “İşçiler kendi sınıf çıkarları üzerinden bakmalı. Patronların krizi bizim derdimiz olmamalı, asıl önemli olan fabrikalara gitmek, oralarda örgütlenmek” vurguları yaptı.
191 işçiye 4,5 yıl aradan sonra yeniden dava açılmasını teşhir ederek söze başlayan Greif direnişçisi 87 işçinin o dönem sendika bürokratları ve patronlar tarafından karakolda ifade veren ‘hakkınızda hiçbir dava açılmayacak’ denen işçiler olduğunu belirtti. Davayla fiili-meşru mücadele çizgisinin hedef alındığını belirten Greif direnişçisi ilk duruşmada yaşananlara işaret ederek, “Bu çizgiyi yargılamak isteyenler yargılandı” dedi.
Metal İşçileri Birliği adına yapılan konuşmada ise 6 Aralık’ta toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu bileşimi teşhir edilerek asgari ücret değil “İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf bir ücret” şiarının yükseltilmesi gerektiği söylendi.
AKP ve sermayenin, kıdem tazminatı hakkına göz dikmesiyle ilgili de bir işçi söz alırken, bir çuval fabrikasında çalışan taşeron işçileri adına ve 25 yıllık bir deri işçisi çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar üzerine konuşmalar yaptılar.
Köz gazetesi adına kriz ve seçimler üzerine yapılan konuşmanın ardından söz alan bir sınıf devrimcisi daha önce yaşadığı direnişleri ve direnişlere saldırıları örnek verdi. Bugün daha farklı bir süreç olduğunu ve sermaye iktidarının sürekli baskıyı arttırarak iktidarını korumak istediğini söyledi. “Sınıf mücadelesinin bir parçası olan herkes bir bedel ödemeyi göze almalı” diyerek “Siz devrimci örgütleri büyütmezseniz sermayenin saldırılarına karşılık veremezsiniz. Sadece sendikalarda örgütlenmekle bu sağlanmaz. İşçi sınıfının daha radikal çözümler üretmesi, devrimci örgütlerde örgütlenmesi gerekir” vurgusu yaptı.
Bir sağlık emekçisi, krizin sağlık alanına etkisi ve ilaç sıkıntısını örneklerle anlattı.
HT Solar işçisi ise “Geçen sene direnerek sendikayı kazandık. Önemli olan sendikayı kazanmak değil. Sendika ağaları bizi yönlendirmemeli, işçiler olarak biz sendikayı yönlendirmeliyiz” dedi. Sorunlara karşı sadece söylenmenin bir sonuç getirmeyeceğini, bunu değerlendirmek gerektiğini söyledi.
DGB ve DLB adına yapılan ayrı konuşmalarda krizin üniversitelere, liselere yansımaları, zamlar teşhir edildi. Kadriye Moroğlu Lisesi’nden bir öğrenci de okulda yaşanan taciz ile birlikte çürümeyi teşhir etti.
“İşçi sınıfı devrimci partisiyle birleşirse kazanır”
Söz alan başka bir sınıf devrimcisi, “Kapitalizm var olduğu sürece işçi sınıfı bu sorunları her zaman yaşayacak. Biz bu sorunları ortadan kaldırmak istiyoruz.
Bunun için işçi sınıfının örgütlü olması gerekiyor. Sadece sendikalı olmak yetmiyor” diyerek sendikaların geri tutumlarını teşhir etti. “Sınıf bilinci ve işçi sınıfının mücadele yasalarını esas almalıyız. İşçi sınıfı devrimci partisiyle birleştiği oranda bir sonuç alabilir. Öncü, bilinçli işçileri işçi sınıfının devrimci partisine kazanmak zorundayız. Aksi durumda ne kadar coşkulu mücadeleler örgütlesek de sönümlenecektir” denilen konuşmada Mengen vb. örnekler hatırlatıldı.
Konuşmada, “Çalıştığımız fabrikalarda sanayi havzalarında işçilerle bir araya gelmeli ve mücadele komiteleri kurmalıyız. Parti programı gibi değil. Ortak sorunlara karşı ortak taleplerle en geniş işçi bileşenini kapsamalı, harekete geçirmeli. Üstten örgütlenmenin sınırı vardır her zaman. Biz tabandan başlamalıyız” ifadeleriyle bunun için adım atma çağrısı yapıldı.
“Bu adımları atarsak başarırız, atamazsak asgari ücret aynı olur, işten atma sürer, yalnız kalıyoruz diye yakınırız” ifadeleriyle süren konuşmada, çıkarları birbiriyle çatışan iki temel sınıfın olduğu ve işçi sınıfının ancak örgütlenince kapitalizmi aşabileceği vurgulandı.
“İşçi sınıfını sosyalizme çekmek için çaba harcamalıyız. Belirleyici olan işçi sınıfının partisine öncü işçileri kazanmaktır” sözleriyle sona eren konuşma “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganı ile karşılandı.
Son olarak birlik, mücadele ve dayanışmayı güçlendirme çağrısı yapılan etkinlikte, Ekim Devrimi’nin 101. yılı, Alman Kasım Devrimi’nin 100. yılı olduğu hatırlatılarak bu örneklerin yol göstericiliği vurgulandı. 3. havalimanı işçilerinin davasına katılım çağrısı ile etkinlik sona erdi.
Kızıl Bayrak / İstanbul