İnsan Hakları Haftası etkinlikleri

İnsan Hakları Haftası kapsamında İstanbul’da “İnsan Hakları Panoraması” yapılırken Diyarbakır ve Van’da paneller gerçekleştirildi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Aralık 2021
  • 22:25

İstanbul

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği, Baro Kültür Merkezi’nde “İnsan Hakları Panoraması” adıyla paneller düzenledi. Panelin yapıldığı salona, “Herkes farklı herkes eşit” ve “İnsan haklarıyla insandır” dövizleri asıldı. İlk oturumda moderatör avukat Ercan Kanar, İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Maside Ocak, avukat Jiyan Kaya ve TİHV Sosyal Hizmet Uzmanı Bilal Yıldız konuştu.

TİHV Sosyal Hizmet Uzmanı Bilal Yıldız, işkencenin sadece fiziki etkisinin olmadığını, aynı zamanda işkenceye maruz kalan kişinin yaşamının tümünü etkilediğini ifade ederek, “İşkence kişiye zarar vermekle kalmıyor kişinin tüm herşeyine zarar veriyor ve kişinin değeri her neyse direk o hedef alınıyor. İşkence çok fazla fiziksel ve pskolojik olaylara yol açabilecek bir olaydır. İşkence artık bilgi almak için yapılmıyor günümüzde toplumu tümünü hedef almak istenerek yapılıyor. Nitekim bunu açıkça sokak ortasında yapılan işkencelerle görüyoruz. İşkence toplumun bütün iradesini kırabilecek bir fiildir asılnda ve bu anlamda toplumun iradesi kırılmaya çalıyıor. Bizlerde bununla mücadele ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İHD Irkçılık ve Ayrımcılık Komisyonu üyesi Avukat Jiyan Kaya, ırkçılığın bir devlet politikası haline geldiğini ifade ederek, “Devlet diliyle yapılaan ayrımclık bugün ortadadır. Kürtlere yönelik ırkçı, bıçaklı ve silahlı saldırılar arttı. Deniz Poyraz buna bir örnektir, Konya’da Kürt bir aileye yönelik yapılan saldırı buna bir örnektir ve Kürde dair yıl içinde farklı saldırılar gerçekleşti. Bu saldırlar devletin söylemleri ardından gelişiyor. Bunun yayınlaşması de devletin kullandığı nefret dili ile bağlantılıdır. Garibe Gezer olayında da devletin ırkıçlığını gördük. Her şeyi gözler önüne serdi” diye belirtti.

İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Maside Ocak da, Türkiye’de cezasızlık politikasının geleneksel bir hal olduğunu belirterek, buna karşı uzun yıllardır kayıplarını aradıklarını söyledi. Aynı zamanda kayıplarını aramak için açılan dosyalarda 26 yıldır hiçbir ilerleme sağlanmadığına da değinen Ocak, “Savcılar ve yargı organları maalesef hiçbir soruşturma açmayarak davaya zaman aşımına uğratmaya çalışıyorlar. Buna örnek olarak 1990’larda gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun dosyası. Tosun’u Eminönü’nden kaçıran aracın pilakası belliyken bu araçla ilgili hiçbir çalışma yapılmadı ve yapılan tüm başvuruları savcılıklar sonuçsuz bıraktı. Dolayısıyla bunların hepsini topladığımızda bizim önümüzde yapılacak tek şey var. Bizler yürüttüğümüz adalet mücadelesiyle birgün mutlaka faillerin yargılanacağını biliyoruz. Bu inançla Cumartesi Anneleri olarak yürüttüğümüz mücadelemizden vazgeçmiyoruz” diye konuştu.

***

Moderatörlüğünü İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez’in yaptığı 2. oturumda, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Temsilcisi Berivan Korkut, atık kağıt işçisi Ekrem Yaşar, ekolojist Cemalettin Küçük konuşmacı olarak yer aldı.

İlk olarak söz alan CİSST Temsilcisi Berivan Korkut, pandemi sürecinde hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini aktardı. Yönetmeliğe giren infaz yasasıyla birlikte cezaevlerindeki sorunun arttığına işaret eden Korkut, “İnfaz yasası düzenlemesiyle birlikte kurullar, tutukluların infazlarını çok keyfi bir şekilde engellendi. Tutukluların islah olup olmaması, ‘Çok kitap okudu’, ‘sakıncalı kitap okudu’ ve ‘hiç kitap okumadı’ şeklinde sorular sorarak belli oldu. Gelecekte en büyük sorun bu infaz sorunudur. Özellikle siyasi mahpuslara disiplin cezalarının ardı kesilmedi. Aynı zamanda bu yıl siyasi mahpuslar konusunda da zorla sevk söz konusu. Adli mahpuslar da Sivil Toplum Kuruluşlarına başvuruda bulunduğu zaman cezaevi yönetimi tarafından misilleme taktiği ile karşı karşıya kalıyorlar. Mahpuslar hiçbir şekilde cezaevinde muhattap bulamadı” şeklinde konuştu.

Atık kağıt işçisi Ekrem Yaşar ise, devletin atık kağıt toplayıcıları üzerindeki baskısından söz ederek şöyle devam etti: 

“Bir insanın elinde olan en etkili silah ekmeği ve emeğidir. Eğer o insanın elinden ekmeğini veya emeğini alırsanız o insan canı pahasına her şeyi yapabilir. Emek ve ekmeğimizi almasınlar. Bizlere saldırmasınlar. bunlara karşı örgütleniyoruz ve derneğimizin çatısı altında bir araya geliyoruz.” 

Ekolojist Cemalettin Küçük, en önemli ekoloji sorunlarından bir tanesinin canlıların yaşam alanlarını terk etmesi olduğunu söyledi. Günümüzde yaşanan ekolojik tahribatın konuşulmamasının en temel sebebinin yaratılan korku iklimi olduğunu vurgulayan Küçük, “Bu korku iklimiden dolayı ceza adı altında cezaevleri açıldı. İnsanlığın yaşamda yer alma tarihine biz bütün canlıların haklarına artık müdahale eden hatta yok eden bir duruma girdik” ifadelerini kullandı.

***

3’üncü oturum yapıldı. Moderatörlüğünü Aktivist Şevval Kılıç’ın yaptığı oturumda Feminist avukat Meriç Eyüpoğlu, Hümanist Büro temsilcisi Seda Akça ve Mülteci Hakları Aktivisti Taha Elgazi konuşmacı olarak katıldı.

Seda Akça, çocuk haklarını savunma konusunda bilgiler verdi. Aktivist Taha Elgazi de, Türkiye’de Suriyeli mültecilerin yaşadıkları ırkçılığı konu aldı. Avukat Meriç Eyüpoğlu ise, 2021 yılında kadın katliamlarının devam ettiğini hatırlatarak, “AKP’den önce de vardı kadın katliamları. Dolayısıyla bu sorun ifade ettiğimiz gibi sistem sorunu” dedi.

Diyarbakır

TİHV, İHD, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası, İnsan Hakları Haftası kapsamında "Hasta ve Sağlık Boyutuyla Cezaevleri-Hasta Tutuklular" başlıklı panel düzenledi. Baronun Tahir Elçi Konferans Salonu'nda yapılan panelin moderatörlüğünü, Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Mehmet Şerif Demir yaptı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Destina Yıldız ve TİHV Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer ise konuşmacı olarak panele katıldı. Hasta ve infazları yakılan tutukluların serbest bırakılması için Diyarbakır Barosu’nda Adalet Nöbeti tutan ailelerin yanı sıra çok sayıda kişi paneli izledi. 

Panelin açılış konuşmasını Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren yaptıktan sonra Moderatör Mehmet Şerif Demir, cezaevlerindeki ihlallerinin pandemi süreciyle beraber arttığına işaret etti. 

Av. Destine Yıldız, hapishanelerde yaşanan ihlalleri sıraladı. En doğal hakların dahi tutuklulara tanınmadığını söyleyen Yıldız, İnfaz Kanunu'ndaki değişiklikleri hatırlattı. Yıldız devamında şunları söyledi:

“Pandemi bahanesiyle cezaevi yönetmenliklerine verilen yetkiler sınırsız düzeye çıkarıldı. Bu durumla beraber hak ihlalleri ve tecrit artmakta. Hapishanelerde getirilen kısıtlama kararları ile önce avukat ve aile görüşleri tamamen askıya alındı. Kapalı görüşler sınırlı sayıda yapılmaya başlandı. Aralık ayı itibariyle açık görüşler başladı. Ancak görüş süresi 30 dakikaya indirildi. Her ne kadar görüşlerin başlandığı söylense de bunun yeteri kadar yerine getirilmediğini görmekteyiz.”

Ümit Biçer ise, Adalet Nöbeti'nin kıymetli ve değerli olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

“Umuyoruz ki annelerin başlatmış olduğu mücadelenin sonucunda cezaevlerinde hasta tutsak ifadesi son bulur. Yetkililer tarafından cezaevleriyle ilgili eksik verilerin paylaşılması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. İktidar ülkede yaşayan yurttaşlardan bilgileri saklamak adına her şeyi yapıyor. Özgürlüklerinden mahrum bırakılan tutsaklara yatacak yer bırakmıyorlar. Elde ettiğimiz verilere göre son bir yılda 361 bin kişinin cezaevinden çıktığını, 251 bin kişinin de cezaevine girdiğini görebiliyoruz. Bu verilerde yer alan kişilerin pandemi önlemleri kapsamında tahliye edildikleri ve daha sonra tekrar tutuklandığını tahmin etmekteyiz. Hala denetimli serbestlik dışında tutulan 420 bin tutsak var. Bu duruma bakıldığında yaklaşık bir milyon kişinin tutsak edildiğini görmekteyiz.”

İmralı Hapishanesi’nde derinleşen tecride ve hak ihlallerine vurgu yapan Biçer Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) iktidarın refleksleriyle hareket ettiğini ifade ederek, infaz ertelemelerinin bir tür idam cezasına dönüştüğüne işaret etti. Biçer, "Bilimde ortak düşünceler, etik standartlar olur. Fakat ATK’nin böyle bir standardı ya da düşüncesi yok. Adil yargılama sürecinde bir kurumu tek bir otorite olarak kabul ederseniz mahkemelerin bağımsız olmasının önünde engel olursunuz. Bu kurumun kararlarına karşı harekete geçmeliyiz. ATK’nin iktidar gibi kararlar verdiğini çok iyi biliyoruz ama o kuruma baskılar yaparsak sonuç alabiliriz” diye seslendi. 

Van

İHD Van Şubesi, Van Barosu, TİHV Van Temsilciliği ve Van-Hakkari Tabip Odası tarafından “İnsan hakları” paneli düzenlendi. Tahir Elçi Konferans Salonu’nda düzenlenen panele konuşmacı olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Tarihçi Ayşe Hür ve Avukat Ramazan Demir katılırken, panelin moderatörlüğünü ise İHD Van Şube Başkanı Mehmet Karataş yaptı.

Panelde ilk olarak konuşan Tarihçi Ayşe Hür, Türkiye’nin ayrımcılık üzerine kuruluşunu ilan ettiğini belirterek, Türkiye tarihinde yaşanan soykırımların da bunun önemli örnekleri olduğunu söyledi. Anayasanın bir ülkenin en temel kitabı olduğunu ancak en önemli durumun da bunun uygulanabilirliği olduğunu anlatan Hür, “Anayasanın hiçbir hükmü bu ülkede doğru bir biçimde uygulanmadı. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş öncesi bazı halkların isimlerini ve haklarını zikrederken, kurulduktan sonra artık diğer halkların hiçbirinin isimlerini bile göremedik. Bu halkların yerine artık Türk halkı ve Türkler denilmeye başlandı. Kuruluş sonrası yapılan anayasalarda bu ülkede yaşayan herkes Türk olarak kabul ediliyor. Öte yandan da ‘Ben sana haklarını tanırım ama Türküm dersem tanırım’ diyor ve bu durum tarih boyunca da devam etti. Bu ülkede bir Kürt ancak ben ‘Kürt kökenliyim’ derse bazı haklar tanınıyor. Bir Kürt, Kürt toplumu adına konuşmamak ve onların itirazlarını dile getirmemek şartıyla ancak bu ülkede bir noktaya ulaşabiliyor. Yine bu ülkede yaşam hakkı ihlali Cumhuriyet tarihi boyunca istisnasız bir şekilde hayata geçirildi. Yine işkence bu toprakların ve hukuk normlarının bir parçası haline getirildi” dedi.

Ardından konuşan HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Van’da 5 yıldır süren eylem-etkinlik yasaklarına değindi. İnsan haklarının en fazla ihlal edilen kentlerin başında Van’ın geldiğini belirten Gergerlioğlu, insanların anayasal haklarını kullanması ve hak, hukuk ve özgürlük taleplerini sonuna kadar dillendirmesi gerektiğini söyledi. İnsan hakları ihlallerinin en büyük müsebbibinin devlet ve iktidar olduğunu belirtti.

Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde intihara sürüklenerek öldürülen Garibe Gezer’in mektubunu da okuyan Gergerlioğlu, “Tüm bu yaşananların Kürt meselesindeki çözümsüzlükten kaynaklandığını iyi biliyoruz. Devlet, klasik devlet reflekslerinden vazgeçmediği sürece Kürt sorunu çözülmez. Daha iki gün önce hayatını kaybeden Garibe Gezer, daha gencecik yaşında 8 cezaevi sürgünü yaşadı. Bununun yanında darp, hakaret, işkence gördü. Ben onun mektubunu okurken çok üzüldüm ve ağladım.  Garibe, cezaevinde bu kadar şey yaşamasına rağmen hala umut doluydu. Garibe, bu ülkenin bir gün özgür olabileceğine, hak ve hukukun yerine bulacağına inanıyordu. Ama onun umutlarını bitirdiler. Adalet Bakanlığı zulümat bakanlığına, iktidar zulümat iktidarına döndü. Garibe’nin eylemi toplumu ve devleti protesto eylemi ve sitemidir. Bu mesajı almalıydık. Garibe öldükten sonra da rahat bırakmadılar. İnsanlık dışı bir tavır uyguladılar. Garibe, bir büyük utanç olarak tabuta kamyonetin arkasına atıldı. Bunlar tarihe düşsün ve unutulmasın” diye konuştu. Gergerlioüğlu konuşmasının sonunda İmralı Hapishanesi’ndeki hak ihlallerine değindi.

Son olarak konuşan Avukat Ramazan Demir şunları söyledi: 

“Bu kadar ağır ihlallerin yaşandığı bir dönemde biz ne yaptık? Kendisini bu kadar çaresiz hisseden bir insanı neden bu kadar yalnız bıraktık?” dedi. Mesleğine ihanet eden hakim ve savcılar olduğu sürece bu acıların yaşanmaya devam edeceğini belirten Demir, “AİHM’de Selahattin Demirtaş için verdiğimiz hukuk mücadelesinde en önemli şey arşiv. Bu günleri gelecek nesiller görsün diye mahkeme kayıtları çok önemli. Siyasetçilerin mahkemelerde savunma yapmasının en temel nedeni suçların ifşasının kayıtlara geçmesidir. Cizre bodrumlarını AİHM’de tartıştık ve Cizre’de yaşananları tüm dünya duydu. Bunlar çok önemli kayıtlar. Bir gün verdikleri bu kararlar, bu suçu işleyenlerin iddianamesi olacaktır. Bu iktidar ne olursa olsun uluslararası kararları uygulamak zorunda kalacaktır. Diğer yandan bizi koruması gereken mahkemeler daha çok mağdur ediyor. Ülkenin bu durama gelmesinin en önemli kurumu mahkemelerdir çünkü bu suçları işleyenlere bu pervasızlığı veren yargı sistemedir.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı