Suriye savaşının son halkası olarak tanımlanan İdlib meselesine ilişkin Türkiye ve Rusya’nın 17 Eylül’de Soçi’de vardığı mutabakat, Türk sermaye devletinin cihatçı çeteler içinde tuttuğu yeri bir kez daha gündeme getirdi.
AKP şefleri bizzat kurup, eğitip, besleyip, silahlandırdığı çeteleri buradaki savaşta etkin bir konum kazanmak için uzun zamandır kullanırken yapılan yeni mutabakat, bu durumun bir kez daha uluslararası planda teyit edilmesi anlamına geliyor. Ancak AKP’nin yakın zamanda kendisinin de “terör örgütü” listesine soktuğu cihatçı çetelerin tamamını nasıl kontrol edeceği ise ayrı bir tartışma. Zira genel kanaat Erdoğan’ın eline bırakılan bu bombanın kendisini vuracağı yönünde.
Nitekim “sivilleri koruma” edasındaki Erdoğan; Doğu Halep, Doğu Guta ve Dera-Kuneytra’da denetimindeki çeteleri “bulundukları yerde kalmaları ve müzakere sürecinde etkilerini korumaları” üzerinden çatışmasızlık sürecine sokmuş, ama sonuç tasfiye olmuştu.
Anlaşma nihai sonu sadece biraz daha ileri bir zamana erteliyor
Erdoğan ve şürekası, Suriye’deki son dayanak noktaları olan İdlib’in Suriye-Rusya tarafından cihatçı çetelerden temizlenmesinin kendilerini bölgede tamamen etkisiz konuma düşüreceğini biliyorlar. Bunun için de bu saldırıyı engellemek amacıyla ABD ve AB emperyalistlerinin “sivil katliamı olur” çığırtkanlığına katılmanın yanı sıra Rusya ile bir müzakere sürecine girdiler. Erdoğan ve şürekasının histerisini de kullanan Rusya, İdlib’deki cihatçı çeteleri onlara havale ederek istediği hedefe çatışmasız bir şekilde ulaşmayı amaçlıyor.
Sonuç olarak, silahlardan arındırılmış 15-20 kilometrelik bir alana cihatçıların silahlarını terk ederek geri çekilmesi tam da Rusya’nın istediği bir durumdu. İdlib’in yüzde 60’ından fazlasını kontrol eden ve kesinlikle silah bırakmayacağı belirtilen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve benzeri çetelerin tahliyesinin ise pek de kolay olmayacağı görülüyor.
Bu arada mutabakat, Suriye ordusunun bölgeyi tamamen kontrolüne alacak son hamleyi yapmasını bir süreliğine ertelemekten başka bir anlam taşımıyor. Ayrıca işler istenmedik bir seyirde ilerlediği oranda Suriye’nin atağa geçmesini engelleyecek bir madde de mutabakatta yer almıyor.
Erdoğan’ın PYD/YPG saldırganlığı sürüyor
Erdoğan hâlâ asıl tehlikeli olan örgütlerin İdlib’dekilerden çok Fırat’ın doğusundaki PYD ve YPG olduğunu tekrarlarken, Stêrk TV’de bir programa katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan da bugüne kadar Moskova ile görüşmelerde Erdoğan’ın taleplerini şu şekilde ortaya koydu:
* Kürtler ile Suriye rejimi arasında gelişen diyalogun kesilmesi istendi.
* Tıl Rıfat ve Tıl Rıfat’ın etrafında halen YPG’nin olduğunu dolayısıyla oraya operasyon yapmak için imkan sağlanmasını istedi.
* Minbic’i alma talepleri var.
* 'Eğer bu konularda destek sağlasanız biz de El Nusra’yı İdlib’ten çıkarabiliriz, sizler de Cerablus, Bab, Efrîn, Ezaz oralara yerleşirsiniz, o zaman İdlib meselesini barışçıl bir şekilde çözebiliriz’ deniliyor. Yani Rusya’ya sen İdlib’te çatışma, öte yandan Tıl Rıfat’a ve Kürtlere karşı savaşmama imkan sağla’ diyor.
Anlaşma maddeleri:
- 15 Ekim’e kadar silahlı gruplar ile hükümet güçlerinin kontrol ettiği alanların arasında silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulacak.
- 10 Ekim itibariyle 15-20 km derinliğindeki bu alanda bulunan tank, roket ve havan topu gibi ağır silahlar çekilmiş olacak.
- Muhalifler bulundukları yerlerde kalacak. Ancak Nusra Cephesi (Heyet Tahrir el Şam-HTŞ) dahil bütün radikal gruplar bu alandan tasfiye edilecek.
- Silahsızlandırılmış bölge sınırlarının iki tarafında Rus askeri polisi ile Türk askerleri devriye gezecek.
- TSK’nin İdlib’i çeviren 12 gözlem noktası tahkim edilecek.
- Yeni yıla kadar Halep-Hama ve Halep-Lazkiye yolu açılacak.
- Rusya, İdlib çatışmasızlık bölgesine saldırılmayacağını temin için gereken tedbirleri alacak.