Normalleşme adımlarının atılması ile birlikte salgının yayılmasında artış yaşanıyor. Alınan göstermelik önlemler salgının kontrol altına alınmasına yetmiyor. Fabrikalarda Covid-19 pozitif sayılarında artış yaşanıyor, okulların açılması konusunda ise ısrar sürüyor. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu ile salgın süreci ve sağlık emekçilerinin durumu üzerine konuştuk.
-Koronavirüs salgını yayılmaya devam ediyor. Vaka ve ağır hasta sayısı artıyor. Buna rağmen Sağlık Bakanı başarı hikayeleri yazmaktan geri durmuyor. Şu anda salgınla mücadele kapsamında “yeni normal” olarak adlandırılan durumu toplum sağlığı açısından değerlendirebilir misiniz?
Mart Nisan aylarında en yüksek hasta ve ölüm sayılarına ulaştıktan sonra toplumda 'vaka sayılarının azaldığı' bildirilerek Haziran başında, bizim 'yeniden açılma süreci' dediğimiz, Sağlık Bakanlığı'nın ve iktidarın 'normalleşme' diye adlandırdığı bir süreç yaşadık. Bu dönemde daha önce alınan tedbirler çok hızlı bir şekilde gevşetildi, AVM’ler açıldı, restoranalar açıldı, ibadethaneler açıldı, toplu taşıma açıldı. Ekonomik kaygılarla turizm ve üretim bahane edilerek insanların toplu bir arada bulunması adeta normalleşti. Buna bağlı olarak da hasta sayılarında hızlı bir artış söz konusu. Hastalığın başında Sağlık Bakanı'nın da ağzından kaçırdığı gibi, Türkiye'nin Wuhan'ı İstanbul'dan Anadolu’nun dört bir yanına insanlar gittiler ve oralarda hastalık hızla yayılmaya başladı. Şu an sadece İstanbul değil Türkiye'nin dört bir yanında hastalık yayılıyor. Biz arkadaşlarımızdan, hasta yataklarının dolduğunu, yoğun bakımlarda yer bulmanın zorlaştığını duyuyoruz. Bunun dışında verilerin şeffaf olarak açıklanmadığını, aslında açıklanan rakamlar dışında daha fazla hasta olduğunu ve insanların ağır hasta dışında hastanede yatırılmayarak 'kendinizi izole edin' denerek eve gönderildiğini, üstelik bu insanların çalışmak zorunda olduğunu veya toplu taşıma kullanmak zorunda olduğunu, bunun da hastalığı yaydığını biliyoruz. Şu anda hastalık kontrolden çıkmış bir şekilde yayılıyor. Görülme sıklığı ve kayıplar artıyor.
- Koronavirüs testi pozitif çıkıp da hastalığı ağır geçmeyenler, evde izole edilmeye gönderildi. Bunun yanı sıra test uygulaması koronavirüs çıkan kişilerin temas kurduğu herkese yapılmadı. Bir kesim bürokrat ya da sermayedar ise onlarca kez test yaptırdığını açıklıyor. Hastalığın tespiti ve uygulamalarında yanlışlıklara dair ne söylemek istersiniz?
Herkese test yapılamıyor. Temaslılara test yapılmasında büyük zorluklar var. Onun dışında günlük 90 binlere ulaştığı söylenen test sayısının büyük çoğunluğu sizin dediğiniz gibi mükerrer testlerden oluşuyor. Özellikle saraya çalışanlarının, milletvekillerinin, bürokratların defalarca bu testleri yaptırdığını ancak hastalık şüphesiyle hastaneye gidenlere bu testlerin güçlükle yapıldığını, bazen hiç yapılmadığını görüyoruz. Bu da hastaların gerçek rakamlardan çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Bir de özellikle alınan bir karar ile son bir aydır sadece ağız zatürresi olan hastalar hastaneye yatırılıyor onun dışındaki hastalara 'evinize gidin kendinizi izole edin' diyorlar. Ama bu hastalar evlerine toplu taşımayla gidiyorlar, ilaçlara ulaşmada zorluk çekiyorlar. Çoğunluğun evlerinde kendilerini izole edebilecek bir odası bile yok. Dolayısıyla ailede bir kişinin hasta olması, tüm ailenin hasta olmasına neden oluyor. Bu da hastalığın kontrolden çıkmasında önemli bir neden, yani açıklanan test sayıları gerçekçi olmaktan çok uzak. Bunların büyük çoğunluğu yurtdışı çıkışları daha önceden yapılan testlerin tekrarları, bir de ''önemli kişilere'' yapılan tekrarlayan testlerden oluşan sayılardır.
- Hastanelerdeki yoğunluk ile birlikte sağlık emekçilerinin ruhsal ve fiziksel açıdan “tükendiğini” biliyoruz. Öte yandan, koronavirüs tespit edilen sağlık emekçileri meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmiyor. Bu süreci sağlık emekçileri açısından değerlendirebilir misiniz?
Salgının ilk günlerinde toplumda bir duyarlılık oluştu veya oluşturuldu. Sağlık emekçileri balkonlardan alkışlandı. Arkasından sağlık emekçilerinin maddi ve manevi olarak destekleneceği, ücretlerinin iyileştirileceği sözleri verildi. Ancak sağlık emekçileri bunun gerçek olmadığını gördüler. Pandemi döneminde adil olmayan ücretler ödendi, bir kısım sağlık emekçisi hiçbir ek ödeme almadı. Bunun dışında, hasta olduklarında gerekli desteği göremediler. Özellikle salgının ilk haftalarında koruyucu malzeme eksiği de mevcuttu. Süre uzadıkça enfekte olan sağlık çalışanı sayısı arttı. Bunun karşılığında da gördükleri maddi manevi destek eksikliği bir tükenmişlik durumuna neden oldu. Sağlık emekçileri, bunu çeşitli defalar hastane önlerinde açıklamalar yaparak dile getiriyorlar. Tabip odaları da açıklamalar yaptı. Biz geçen hafta İTO olarak bir açıklama yaptık. Sağlık emekçileri gerçekten tükeniyor. Çok yakın arkadaşlarımızı kaybettik. 30'a yakın hekim, 60'a yakın toplam sağlık emekçisi bu dönemde yaşamını yitirdi. Çok daha fazla sayıda sağlık emekçisi hastalandı, ailesinden uzak kaldı. Bunlar gerçekten tükenmişliğe neden olan durumlardır. Bir de şöyle bir durum var. Örneğin şimdi aile hekimi bir arkadaşımız hasta olduğunda ücreti kesiliyor, değil ek ödeme mevcut aldığı ücrette bir kesinti oluyor. Bu bile büyük bir haksızlık ve sağlık emekçilerini üzen, yıpratan bir durum. Birçok ilde sağlık emekçi istifa veya emeklilik yoluyla görevini bırakıyor veya yurtdışına gitmek istiyor. Çok sayıda talep ve örnek var.
-Türk Tabipleri Birliği geçtiğimiz günlerde 16 madde açıkladı. Sağlık emekçileri açısından koronavirüs sürecinde talepleriniz nelerdir?
Bizim taleplerimiz öncelikle sağlık emekçilerinin koruyucu malzeme eksikliğinin giderilmesi ve sık test yapılması. Tüm sağlık emekçilerine belli aralarla düzenli olarak test yapılması, hasta olan kişilerin hastaneye yatışlarında kolaylık sağlanması, tedavilerinin bir an önce yapılması.
Bunun dışında bu kişilerin meslek hastalığı veya iş kazası kapsamında tazminatlarının ödenmesi ve manevi olarak desteklenmesi. Onun dışında biz zaten temel olarak performansa dayalı ödeme şekline karşıyız. Tüm sağlık emekçilerinin herhangi bir ayrım yapılmadan temel ücretlerinin iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının güvenli hale getirilmesini talep ediyoruz.
-Aşı tartışmaları devam ediyor. DSÖ’nün ve ülkelerin açıklamaları birer siyasi malzeme olarak da kullanılıyor. İstanbul Tabip Odası olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aşı hastalıkların önlenmesinde çok önemli bir silah. İnsanlık tarihi boyunca bir çok hastalığın kökünü aşıyla kuruttuk ya da başarı sağladık. Çiçek, kızamık, çocuk felci, kuş palazı… Bunlar aşıyla önlenmiş ya da büyük ölçüde ortadan kaldırılmış hastalıklardır. Ancak şu anda koronavirüs yeni bir mutasyonla ortaya çıkmış ve insandan insana bulaşma özelliği kazanmış bir virüs. Buna karşı aşı çalışmaları dünya çapında devam ediyor. Biz bunları izliyoruz. Şu anda kullanıma hazır bir aşı bulunamadı, ancak çalışmalar devam ediyor.
Tabi aşının bulunmasını bir yarış, ülkeler arası rekabet, patronların ya da sermayedarların ele geçirip daha ileriye gidip bu aşıyı pazarlaması bundan para kazanması olarak değil, insanlığın mücadelesi olarak görüyoruz. İnsanlığın hastalığa karşı mücadelesi olarak görüyoruz ve aşının bulunması bizim elimizi güçlendirecek önemli bir mücadele aracı olacaktır.
-Okulların açılması ile ilgili MEB’in bir ısrarı var. Sadece öğrencileri değil bütün bir toplumu ilgilendiren bu gündem hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tabi ki okulların uzun süre kapalı olması sosyal açıdan önemli bir sorun. Okul ve eğitim toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçası. Bu konuda tedbirlerin alınarak okulların eğitimini sürdürmesini öncelikle amaçlıyoruz, ancak kontrol altına alınamamış bir salgın ortamında hastalığın daha da yayılması, risk grubunu artırması açısından kontrolsüz bir açılma, bizim önerebileceğimiz bir şey değil.
Hastalığın kontrol altına alınması için tek araç da okulların kapatılması değil. Bunun dışında toplu taşıma araçlarındaki yoğunluğu görüyoruz. Ayasofya meselesinde gördüğümüz gibi ibadethanelerin açılmasını görüyoruz veya toplu etkinliklerde bunu görüyoruz. Salgının yayıldığı ortam olarak sadece okulları görmek doğru değil. Ancak okullar hiçbir tedbir alınmadan veya salgının en yüksek düzeyindeyken hiçbir şey yokmuş gibi eğitime devam etmek söz konusu olamaz. Tedbirler alınarak da eğitimin sürdürülmesi gerekiyor. Şu anki anlayış ise bunu destekleyen bir anlayış değil.
-Salgının Türkiye’de görüldüğü andan itibaren üretim alanlarında çalışma neredeyse aralıksız devam etti. Şimdi ise fabrikalarda koronavirüs vakaları hızla artıyor. Dardanel fabrikasında kapalı devre üretim adı altında saldırılar hayata geçirilmeye çalışıldı. Üretim birimlerinde salgına dair alınması gereken önlemler nelerdir?
İşyeri hekimleri aracılığı ile bu olayı takip ediyoruz. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanı bizim içinde olduğumuz ve tarafı olduğumuz bir alandır. Dardanel ve Vestel fabrikası bizim bildiğimiz örnekler. Bunların dışında çok sayıda fabrikada üretime devam edildi.
Gerçekten patronların kar hırsıyla bu şekilde çalışmaya devam edilmesi, ücret kesintileri, zorunlu izin, işten çıkarma gibi saldırılar bir arada uygulanıyor. Bu da patronların karlarını koruma amacıyla, kar hırsıyla işçilerin sağlığını dikkate almadan, üretimi sürdürmesine bir örnek. Bunun anlaşılması gerekiyor. İşçiler arasında birçok hasta var. Manisa'da Vestel, Çanakkale'de Dardanel basına da yansıdı ama bu çok yaygın bir politika. Sadece bu iki örnekle sınırlı değil.
Kıızıl Bayrak / İstanbul