AKP-MHP iktidarı görünürde Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusunda geri adım attı. AKP şefi Erdoğan yaş sınırı olmadan mezarda emeklilik yasasının önümüzdeki haftalarda meclise sunulacağını, 8 Eylül 1999 öncesinde sigortalı olanların emekli olacağını açıkladı. Henüz yasal düzenleme yapılıp Resmi Gazete’de yayınlanmadığı için şimdilik “görünürde” geri adım diyoruz. Çünkü Erdoğan başta olmak üzere AKP’de bugün söylenen bir şeyin yarın yapılmaması ya da tam tersinin yapılması karakteristik bir özelliktir. Sözünden dönenlere neredeyse küfretmenin ertesi günü sözünden dönme AKP’de de sıradan bir duruma dönüşmüş bulunuyor. Açıkçası böyle bir şeyin olması kimseyi şaşırtmaz ya da şaşırtmamalıdır.
Emekçiler sınıf kardeşlerinin kazanımının karşısında durmamalı
Fakat şaşırtıcı olan kendine “demokratım” deyip, AKP muhalifi olan kimilerinin EYT’linin bu kazanımının bütçeye getireceği “yük” ve 8 Eylül 1999’dan sonra sigortalı olanların bu haktan yararlanamayacak olmaları üzerinden “onlar enayi mi” söylemi üzerinden ifade edilen düzenlemenin yapılmasını istememeleridir.
Gençlerin 8 Eylül 1999’dan sonra sigortalı olanların bu haktan yararlanamamalarını sorun olarak görmeleri normal bir durum. Sorun diğer emekçilerin de hakkı gasp edilerek değil, aynı hakları gasp eden mezarda emeklilik yasasının iptalini gerçekleştirerek çözülmelidir.
Benzeri bir durum asgari ücretten daha fazla alan işçilerin asgari ücret zammına tepki duymalarında da yaşanıyor. Asgari ücret böyle “arttığında” (ki şimdiden açlık sınırının 300 TL üzerinde olan bir artış!), doğal olarak asgari ücret üzerinde alanların da ücretinin artması gerekir. Sermayedar işçiye, “asgari ücretliye bile bu kadar çok verirken sizin ücretinizi arttıramam, arttırırsam zarar ederim” demektedir.
Evet, zarar eder, ama kârdan zarar eder. Yüzde 300 değil de yüzde 298 kazanır. Yüzde 2’lik bir zarar! Bu durumda sermayedar haklı gibi düşünüp, asgari ücret alan işçinin ücretinin çok artmamasını isteyen işçi, niyetinden bağımsız da olsa, kendi sınıfına ihanet eder. İşçi ve emekçi olaya sermayedar cephesinden değil, kendi sınıf çıkarlarından bakabilmeli ve buna göre hareket edebilmelidir. Kendi sınıf cephesinden bakan bir işçi asgari ücretin insanca yaşanacak oranda artmasını ve kendi ücretinin de aynı oranda artmasını ister ve bunun için mücadele eder. Asgari ücretli de aynı mücadelenin parçası olur.
EYT konusu da öyle. Esas olan mezarda emeklilik yasasının iptali için mücadele olmalıdır. EYT’lilerin gasp edilen haklarını kazanmaları genç emekçiler için sorun olmamalı. Asıl sorun mezarda emeklilik yasası olmalıdır. Gençlerin hakkını gasp eden EYT’liler değil mezarda emeklilik yasasıdır. Asıl öfke ve tepki mezarda emeklilik yasasın karşı gösterilmelidir.
Bütçeye asıl yük sermayenin soygun düzenidir!
EYT’lilerin kazanımı ise şimdilik Erdoğan’ın açıkladığı kapsamıyla 8 Eylül 1999’da gasp edilen haklarını geri verilmesiyle sınırlı kalmaktadır. Bunun ötesinde bir kazanım yok ortada. Yani bir kısım EYT’li haklarını alacak. O kadar…
Bir kişiden alınan borcu geri ödemek de bir “harcama”dır. Ama o para borç verenin hakkıdır. EYT’li de hakkını alıp, emekli olduğunda bütçede ne kadar “harcama”ya denk gelirse gelsin, bunu “yük” diye ifade etmek ancak yandaşların, sermayenin işi olabilir. Aklı yerinde bir emekçi, bunu bütçeye “yük” olarak değerlendirmez.
Ama 2,3, 10 maaş alan yandaş bürokrat yük; garantili soygun müjdelerine akan milyonlarca dolar yük; daha nice açık bir yük olan hatta yükün bile masum bir ifade kalacağı bütçe soygunları var. Bu soygunların bir kalemi bile EYT’linin hakkı olan paradan çok çok fazladır.
EYT’lilerin mücadelesinden işçi, emekçilerin görmesi ve örnek alması gereken tek şey var: Örgütlü mücadele kazandırır. Genç işçi ve emekçiler de bunu örnek almalı ve örgütlü mücadele yürütmelidir.
H. Ortakçı