“Türkiye'nin nasıl oluyor da dünyanın en büyük 500 üniversite arasında esamesi okunmuyor?”
Bu soruyu soran 16 yıldır işbaşında olan, son yıllarda ise tek adama dayalı dikta rejimi halini alan iktidarın tepesindeki AKP şefidir.
16 yıllık iktidarında 15 kere değişiklik yaparak eğitim sistemini yapboz tahtasına çeviren, görevdeki hariç 6 Milli Eğitim Bakanı eskiten AKP şefinin bu soruyu kime sorduğu “meçhul.”
“Bilim üreten bir üniversite iklimi oluşturmadan hiçbir sonuç elde edemeyiz.”
Bu da büyük reisin bir diğer ‘incisi’dir. Karikatür resmi taşıyan öğrencinin polis saldırısıyla gözaltına alınıp tutuklandığı, kirli savaşa karşı imza atan yüzlerce akademisyenin üniversiteden atıldığı, bir kısmının tutuklandığı saray rejiminin üniversiteleri bilim yuvası mı olacaktı? “Yandaş/dalkavuk” olmak dışında hiçbir meziyeti olmayanların rektör olduğu üniversitelerden bilim fışkırmasını AKP şefi de beklemiyor herhalde.
“Kendi bireysel çekişmelerinin, ideolojik saplantılarının ve kariyer hırslarının esiri kadrolarla dolu üniversitelerin hayırlı çıktılar üretmesi mümkün değildir.” Bu sözlerle, kendisi tarafından üniversitelere doldurulmuş kadroların niteliğini/sıfatını anlatan T. Erdoğan’ın kime ve neden yakındığı belli değil.
Vurgulamak gerekiyor ki, AKP şefi ile etrafında öbekleşmiş müritleri ve dalkavuklarının eğitim sistemini yapboz tahtasına çevirmeleri bir tesadüf değil. Tersine, bunun bir nedeni sermayenin ihtiyaçlarını esas almaksa, bir diğeri de Ortaçağ artığı ideolojiyi yeni kuşaklara zorla dayatma hırsıdır.
“Dindar ve kindar gençlik yaratacağız” diye etrafa caka satan birinin üniversitelerin içine atıldığı vahim durumdan yakınması hem izlediği politikanın iflasının ilanıdır hem kaba bir riyakarlığın dışa vurumudur!