24 Haziran sonrasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında tek adam rejimi adım adım inşa edilirken, kalıcı OHAL düzenlemesiyle birlikte demokratik hak ve özgürlükler alanı da tamamen güdükleştirildi. Ancak, halen ülkede “demokrasi” var görüntüsüne ihtiyaç duydukları için işlevsizleştirilmiş olmasına rağmen, çeşitli “muhalif” partiler ile temsil edilen bir meclis var! Ülke bir şirket gibi tek elden, kararnamelerle yönetilir hale getirilirken görüntüdeki bu meclisin ise sadece düzen muhalefetinin oyun alanı olarak anlamı kaldı.
Düzen partileri seçim sonuçlarının ardından zorlama “başarı” öyküleri ileri sürmüş ama hemen sonrasında seçim yenilgilerine kılıf bulma tartışmaları öne çıkmıştı. Hem seçim öncesi kurulan ittifaka yönelik hem de her partinin kendi içinde eleştiriler gündeme gelmişti. Bu eleştirilerin özellikle CHP ve İYİ Parti’de iç krizlere vesile olduğu görülmektedir. Böylelikle tek adam rejimine muhalefet adına yapacak pek bir şeyleri kalmayanlar, kendilerine olağanüstü kurultaylar üzerinden yeni gündem bulmuş oldular.
CHP’de klikler seçim yenilgisinin faturasını bir birinin üzerine yıkmaya çalışmakta, liderlik kavgası ise İnce-Kılıçdaroğlu görüntüsüyle sürmektedir. İnce taraftarlarının imza toplamasıyla başkan ve tüzük değişikliği için olağanüstü seçimli kurultay tartışmaları gündeme getirildi. Has bir düzen partisi olarak CHP’de İnce ya da Kılıçdaroğlu’nun yer değiştirmesinin esasa ilişkin, yani CHP’nin kurulu düzenin bekçisi olma rolünde bir değişim yaratmayacağı ortadadır. Öte yandan, CHP’de süren koltuk kavgasının gerisinde ise yerel seçimlerde kazanılacak belediyeler üzerinden, dolayısıyla rant paylaşımından pay kapmak da vardır.
İYİ Parti’de de benzer bir tartışma başlamış, Akşener “Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki açıklamaları, CHP ile kurduğu ittifak ve Muharrem İnce’ye karşı söylem geliştirmemesi” gibi nedenlerle ya da MHP kökenli bazı isimleri vekil listelerinde dışarıda bıraktığı ileri sürülerek eleştirilerin hedefi olmuştu. Kimi bu bahanelerle MHP’ye dönme sinyali verirken kimi de AKP ile birlikte çalışabilecekleri mesajını verdi. Akşener ise düzenledikleri çalıştayda istifa restinde bulunarak bir anlamda partisinde kendine olan güveni de konsolide etmiş oldu. Zira istifasını geri çekmesi için kapısı önünde nöbet tutmaya kadar işi vardırdılar. Öte yandan tüm il ve ilçe örgütleri adına Ağustos’ta yapılacak olağanüstü kurultayda İYİ Parti’nin yeniden ve tek adayı olarak Akşener önerilmektedir.
24 Haziran seçimlerinde parlamenter rejime geri dönme ekseni üzerinden bir araya gelen düzen muhalefetinin bu temsilcilerinin meclisin anlamsızlaştığı bir noktada, varlık nedenlerinin de eridiği ortadadır. Tek adam rejimine geçişte ve bundan sonrasında Erdoğan’ın izin verdiği ölçüde muhalefet yapan/yapacak olan bu düzen partilerinin esasta kitlelere söyleyecek yeni bir şeyi de yoktur.
Düzen muhalefetinin işçi ve emekçilerin çıkarına zerre kadar faydası yoktur, olamaz da. Aksine işçi ve emekçilerin gündemlerini işgal etmektedirler. Sermaye düzeninin demokrasi mizansenine konu mankeni olmak ve bilinçleri bulandırılan emekçilerde sahte umut odakları olmaktan öte işlevleri yoktur. Kendi iç işlerinde koltuk kavgaları yaşayarak ve arada bir tek adam rejimine bir iki kelam ederek işlerine devam edeceklerdir.
Sonuç olarak Erdoğan iktidarının ezip geçtiği hukukun, adaletin, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin bu düzen sınırları içinde hâlâ olabileceğini göstermek işi burjuva muhalefete kalmıştır. Bu sözde muhalefet partileri, sermayenin “demir yumruğu” tarafından yere serilmiş olmalarına rağmen hep bir sonraki raunda hazırlanmaktadırlar. Düzen böyle sürsün istemektedirler. Yaşananlar neticesinde çoktan havlu atması gerekenler, işçi ve emekçilerin kendi sınıfsal çıkarları ve haklı davaları için dövüşmemeleri için, sürekli yenildikleri güreşe doymamakta, ısrarla mindere çıkmaktadırlar. Esasında işçi ve emekçiler için değil, tüm bu haksızlıkların kaynağı olan ve kendi çıkarlarının da olduğu bu düzen sürsün diye mindere çıkan sahte pehlivanlardır onlar. Bilmektedirler ki asıl yenilen kendileri değil tribünlerden kendilerini alkışlattıkları yoksullardır. Böylece on milyonlarca insanın güzel günlere dair olan özlemlerinin yok olup gitmesini istemektedirler.
Ancak işçi sınıfı mücadele minderine çıktığında, kendi sınıfı için dövüşmeye başladığında, sermaye sınıfının, onun temsilcilerinin, kendisini yenilmez sanan “demir yumruklarıyla” kavgaya tutuştuğunda her şey değişecektir.