1970 yılında doğan Ayçe İdil Erkmen, İstanbul Üniversitesi’nde üniversite hayatına başlamasının ardından devrimci mücadele ile tanışmıştı. Öğrenci gençlik hareketi ve devrimci kültür-sanat çalışmaları içerisinde yer almıştı.
Ayçe İdil Erkmen, 1994’te bir operasyonda gözaltına alınmış ve 15 gün süren işkencenin ardından tutuklanmıştı. Önce Ankara’ya, sonra Çanakkale Hapishane’sine götürülmüştü.
20 Mayıs 1996’da bini aşkın devrimci tutsak sermaye devletinin devrimci tutsakları teslim alma saldırılarına karşı Süresiz Açlık Grevine (SAG) başlamış, SAG 63. gününde ölüm orucuna dönüşmüştü. DHKP-C militanı Ayçe İdil Erkmen de Ölüm Orucu direnişçileri arasındaydı. Ölüm Orucu direnişinin 68. gününde, 26 Temmuz’da dünyanın ilk kadın ölüm orucu şehidi olarak ölümsüzleşti.
Kuşkusuz Ayçe İdil Erkmen’in öne çıkartılabilecek tek özelliği ilk kadın ölüm orucu şehidi olması değildir. Ayçe İdil Erkmen, orta halli bir aileden gelmesine rağmen küçük burjuva kimliği ile hesaplaşmış ve tercihini devrimci mücadeleden yana yapmış devrimci bir kadındı. O, sanatsal yeteneklerini devrimci sanat aracılığıyla kitleleri bilinçlendirmek için kullanan devrimci bir sanatçıydı. O, yoldaşlarının tanımlaması ile piyanist parmaklarını silahı kavramak, hassas devreleri bağlamak için kullanan bir savaşçıydı. O, tahliyesine çok az bir zaman kalmış olmasına rağmen sermaye devletinin saldırılarına karşı bedenini silaha dönüştürmeyi tercih eden bir direnişçiydi.
Ayçe İdil Erkmen, devrim mücadelemizde yaşıyor!