Sermaye devleti kentsel alanları ve doğayı rant uğruna talan etmeye devam ediyor. Ülkenin dört bir yanı sermayenin talanına açılırken bir yandan da talanın önündeki engelleri kaldıracak yasal düzenlemeler gündeme geliyor.
Sermaye düzeni içerisinde yasaların kimlerden yana işlediğinin en açık olarak görülebildiği alanlardan birisi de kentsel alanlarda ve doğa içerisinde yapılan imar işleridir. Sermaye devleti rant uğruna işçilerin, emekçilerin gecekondularını “kaçak” ilan edip yıkabilmekte, yoksul semtleri ise “çöküntü alanı” ilan ederek “kentsel dönüşüm” adı altında talana açabilmektedir. Ancak iktidar kendi yandaşları ve büyük patronlar için ise adeta hukuku tersten işletebilmektedir. Yeri geldiğinde plan değişikliği yaparak kaçak yapıyı yasal yapı haline getirebilmekte, yeri geldiğinde yapılaşmanın yasak olduğu alanlara yapılan kaçak gökdelenleri, lüks konutları görmezden gelebilmektedir. Bir yandan da rant önünde engel gördüğü yasaları kendi istediği gibi baştan yazmaya çalışmaktadır.
“En büyük hırsızlıklar imarda”
Çevre ve şehircilikle ilgili düzenlemelere ve icraatlara hukuki açıdan bakıldığında sermayenin çıkarları olduğu yerde yasa-kural tanımadan hareket edildiği görülmektedir. Sermaye iktidarı bir yandan söylemleriyle de işçi ve emekçilerin kafasını bulandırmaya çalışmaktadır. Demagoji ustası iktidar nasıl ki kıdem tazminatı hakkını fona devrederek sermayenin talanına açma hedefini “Kıdem tazminatında devlet güvenceli dönem başlıyor” diyerek propaganda ediyorsa “En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belalar imardan geliyor. O imarın bir an önce denetim altına alınması lazım” da diyebilmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki belediyelerin Sayıştay ve İçişleri Bakanlığı tarafından denetlendiğini belirtmekte, belediyelerin üçüncü bir denetime daha ihtiyaç duyduğunu ifade etmektedir. Özhaseki, “En büyük hırsızlıklar imardan geliyor. Denetim altına alınması lazım” derken kuşkusuz ki bu hırsızlığı bitirmekten bahsetmemektedir. Özhaseki, yerel yönetimlerin zaten sınırlı olan yetkilerini iyice sınırlayıp çevre ve şehircilikle ilgili konularda tüm yetkilerin iktidarda toplanmasını talep etmektedir. Böylece sermayenin taleplerini karşılama ve rantı yandaşlarına bölüştürme konusunda daha az engelle karşılaşmak istemektedir.
Ayrıca “İmar yasalarında hazırlığımız var. Birileri kısa kestirme yoldan rant elde etmeyi düşünüyorsa bu bir tehlikedir. Bakanlık olarak mani olmaya çalışıyoruz” diyen Özhaseki rantsal talanın önünde yasal olarak engel oluşturan imar yasalarında değişikliğe gidileceğinin de sinyalini vermiştir.
En büyük hırsız patronlar ve onların devleti
Sermaye devletinin bakanları imarda hırsızlıktan şikayet ederken en büyük hırsızın kendileri ve hizmetinde oldukları patronlar olduğunu kanıtlayan sayısız örnek verilebilir. 3. Havalimanı inşaatını İGA adı altında gerçekleştiren Cengiz, MAPA, Limak, Kolin ve Kalyon şirketlerinin son dönemde gerçekleştirdikleri yolsuzluklar ise bu örneklerin birkaçını oluşturuyor. AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve pek çok “mega” projenin altında imzası bulunan beş şirkete açık ihale yapmak yerine “davetli iş” verilmektedir.
8227 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında ancak doğal afet gibi olağanüstü koşullarda “Açık ihale usulü” yerine “Belli istekliler arasında ihale usulü” ve “Pazarlık usulü” uygulanabilmektedir. Ancak Cengiz, MAPA, Limak, Kolin ve Kalyon şirketlerinin havalimanı projesinden aldıkları pay yetmemiş olacak ki, Cumhuriyet’ten Çiğdem Toker’e göre Kamu İhale Kanunu’nun 21-b maddesine göre olağandışı durumlarda uygulanan “Pazarlık usulü” ile devreye sokulan “davetli iş” yöntemi ile yapılan ihaleleri son 4-5 yıldır İGA’da birleşen beş şirketin aldığı görülmektedir. Açıktır ki usulsüz şekilde gerçekleşen ihalelerle Cengiz, MAPA, Limak, Kolin ve Kalyon beşlisine kaynak yaratılmaktadır.
“Zeytin mi daha önemli tesis mi?”
Yasaları kendi çıkarları doğrultusunda değiştiren, değiştiremediği koşullarda da Cengiz, MAPA, Limak, Kolin ve Kalyon örneğinde görüldüğü gibi hiçe sayan sermaye devleti bir yandan da rant uğruna doğanın talanına devam etmektedir. İktidar, doğanın ve insanlığın geleceğini rant uğruna hiçe saymaktadır. Orman alanlarını, dereleri sermayenin talanına açan sermaye devleti son olarak da zeytinliklere göz dikmiştir. Başbakan Binali Yıldırım’ın sözleri ise adeta talanın itirafı gibidir:
“Eğer bu işin yapılmasında üstün kamu yararı varsa bu gerçekleşecek. Türkiye’nin geleceği açısından zeytin mi daha önemli yoksa yapılacak tesis mi daha önemli? Meseleyi doğru açıdan görmek lazım. Bir kaşık suda fırtına koparmamak lazım.”
Geçmişte yedi kez AKP iktidarı tarafından değiştirilmeye çalışılan ancak her seferinde geri çekilmek zorunda kalan 3573 sayılı “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun”u boşa düşürecek ve zeytinliklerin talanının önünü açacak uygulamalar devreye sokulmaya çalışılmaktadır. Zeytinliklerde maden alanı açmanın ve endüstriyel tesis kurulmasının önünü açan “Üretim Reform Paketi” geçtiğimiz günlerde TBMM Sanayi Komisyonu’ndan geçirilmiştir.
3573 sayılı kanunda “Zeytinlik alanlara 3 km yakınlıkta, zeytinlerin üremesine ve gelişmesine zarar verecek kimyasal atık, toz ve duman yayan tesisler kurulamaz” maddesi bulunmaktadır. Ancak komisyondan geçen paket “kamu yararı” görüldüğü takdirde zeytinliklere maden alanı açma ve endüstriyel tesis kurmaya izin vermektedir. Tepkileri büyütmemek adına zeytinliklerin imara açılması maddesi ise pakette şu haliyle bulunmamaktadır.
“OHAL patronlara yaradı” diyen AKP iktidarı Bireysel Emeklilik Sistemi, kıdem tazminatının fona devredilmesi gibi uygulamaları devreye sokarak işçi ve emekçilerin ellerinde kalan son hakları almaya çalışmaktadır. OHAL fırsat bilinerek devreye sokulan saldırıların bir kısmı da zeytinlikleri talana açacak düzenlemeler ve imar kanunlarında yapılması planlanan değişiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır.