İstanbul Küçükarmutlu’daki evlerine 18 Ekim 2015’te baskın yapan polislerden Yüksel Moğultay, eve galoş giyerek girmeleri için uyaran Dilek Doğan’ı katletmişti. Baskın için her türlü silah ve araçla gelen polisler, Dilek Doğan’ı hastaneye götürmek için ambulansın gelmesini bekledi. 45 dakika sonra gelen ambulansla hastaneye kaldırılan Doğan, yoğun bakımda tedavi altına alındı. Dilek Doğan bir hafta sonra, 25 Ekim 2015’te tedavi gördüğü hastanede ölümsüzleşti.
Dilek Doğan’ın cansız bedeni, Maraş’ın Afşin ilçesinde Türkçayırı Mahallesi’ndeki cemevinde düzenlenen törenin ardından toprağa verildi.
Mahkeme katil polisi cezasızlıkla ödüllendirdi
Dilek Doğan katledildikten sonra yargı eliyle de katliam sürdü. Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesine dayanılarak “ihmal suretiyle kasten öldürme” suçundan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı ve iddianame kabul edildi.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasında polis, davayı izlemeye gelenlere tazyikli su, biber gazı ve plastik mermiyle saldırarak 22 kişiyi gözaltına aldı.
Dilek Doğan’ın ailesi ve yakınlarının suçlanıp, gözaltına alındığı yargı süreci sonunda, 17 Mart 2017’de görülen karar duruşmasında mahkeme, katil polis Yüksel Moğultay’ı “Bilinçli taksirle ölüme neden olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı.
Bu karara göre katil polise sadece 45 gün hapis cezası verildi. Sermaye devleti adına Dilek Doğan’ın katilini yargı tamamladı.
Katliamların hesabı mücadeleyle sorulur
Dilek Doğan’ın katledilmesinin 6. yılında yargı süreci uluslararası mahkemelere de taşınmış bulunuyor. Ama bu, katliamın hesabının sorulacağı anlamına gelmiyor. Zira uluslararası mahkemelerin verdiği cezalar Türkiye’deki cezasızlık politikasını ortadan kaldırmıyor. Bunu ortaya koyan sayısız örnek yer alıyor. Bu nedenle, Dilek Doğan’ın katledilişinin de diğer bütün katliamların da hesabını sormanın yolu emekçilerin mücadelesini yükseltmekten geçiyor.