Antakya'ya bağlı Dikmence Köyü'nde emekçiler direnişlerini sürdürüyorlar. 6 Şubat depreminden yalnızca 2 ay sonra Dikmece'li emekçilerin tapuları usulsüz bir şekilde ellerinden alındı. Asırlık zeytin ağaçları “Depremzedelere konut” bahanesi ile kesilmek istendi. Emekçiler zeytin ağaçlarının kesilmesine, arazilerinin iktidar tarafından gasp edilip TOKİ’ye verilmesine karşı direniyorlar. Dikmece'li bir emekçi ile süreç üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz:
Depremin üzerinden 6 ay geçmiş oldu. Bu süre zarfında bulunduğunuz bölgede neler değişti? Aynı zamanda arazilerinize ve zeytinlik alanlarınıza el koyma saldırısı var. Bu süreç nasıl ilerliyor?
Depremden bu yana kadar bizim köyümüze herhangi bir yetkili gelmedi. Topraklarımızın kamulaştırıldığının bilgisi de bize verilmedi. Kamulaştırıldığını, e-devlet'e giren bazı arkadaşlarımız tapulardan isimlerinin düştüğünü fark ettiklerinde anladık. İlk kamulaştırma Şubat'ta Cumhurbaşkanı kararnamesinin yayınlanması ile oldu. Ben okudum o kararnameyi; hazine arazisi ile B2 orman vasfını kaybeden araziler üzerinde kamulaştırma yapılacağı ifade ediliyor. Ama sonra baktık ki bu köyde bir bölgeyi öylece boyamışlar, işaretlemişler ve ardından ölçüm yapmaya geldiler. İlk olarak yukarı köyden bir etaptan bahsedildi ve o andan itibaren biz direnişe başladık.
3 aydır direnişteyiz. İlk olarak toplantılar yaptık, köylere yürüyüşler gerçekleştirdik. Ulusal basında bu eylemlerimizin haberleri çıktı. Direnişimiz devam ediyor. Ama şu anda daha sadece bir etaptan bahsedilirken 5 etap olduğu ortaya çıktı. Ve toprağımızın yüzde seksenini almak istiyorlar. Hadi kamulaştırma yapılsın da bu kadarı insanların boğazına çökmektir artık. Üstelik bizim köyümüzün tek geçim kaynağı zeytinlik ve tarım arazileridir. Bir de başka bir şeye değinmek isterim; köyümüzde yetiştirdiğimiz zeytinlerimizden Hatay'ın en kaliteli Zeytin yağı çıkıyor. Sıfır asittir ve bütün Hataylılar gelip bizim köyden yemeklik yağ alırlar. Mesela ben zeytin hasadından her yıl 500 kilo ile 1 ton arasında zeytinyağı alırım. Bu sene çocuklar ‘zeytinyağını satalım dediler’, ben dedim ki ‘satmayacağız, çünkü gelecek sene ne olacak belli değil, zeytinliklerimiz kamulaştırılacak ve hepsini alacaklar. Gelecek yıl zeytinyağı satın almayalım yağımız evde kalsın.’
Halen daha evimde duruyor, sakladım ben o yağları.
Peki son olarak işçilere-emekçilere ne söylemek istersiniz?
Biz herkesten manevi destek bekliyoruz. Bizim mahallemizde haksız bir kamulaştırma var. Mesela ben geçenlerde bir diyalog yaşadım. Benim 570 metrekarelik bir parselim var, ‘parselim gitti dedim’ bir kişiye, o da dedi ki ‘1 milyon TL para verecekler sana.’ Ben bu parayla bir şey yapamayacağım gibi ağaçlarımın manevi değeri parayla ölçülemez ki. Bu zeytin ağaçların ömrü belki 300-400 yıllıktır. Benim dedemin de dedeleri ekmiştir bu ağaçları. O yüzden ağaçlarımızın bizde bir maneviyatı bir hatırası var. Biz zeytinliklerimizi vermek istemiyoruz.
Ben çocukken bu ağaçların altından otlar toplayıp ineklerime yedirdim. Dedelerim nenelerim aynı şeyleri yapmışlar. Onlar bu ağaçları yetiştirmek için çok emek harcamışlar, yorulmuşlar. Belki bazılarını sırtlarında taşımışlar ta dağlardan yükleyip buraya getirmişler. Eski zeytin ağaçları bunlar on yılda on beş yılda yetişmez.
Desteğiniz için ben sizlere çok teşekkür ediyorum, emeğinize sağlık.
Kızıl Bayrak / Antakya