“Cumhurbaşkanı gelse çay vermem” diyen çaycı, “cumhurbaşkanına hakaretten” tutuklandı. Şimdi de Elazığ Üniversitesi’nde bir akademisyen sınavdaki sorusundan kaynaklı, önce görevden alındı, sonra da “cumhurbaşkanına hakaretten” gözaltına alındı. Tutuklanabilir de… Fıkra konusu olacak bu son örnekler, dizginsiz bir devlet terörünün “cumhurbaşkanına hakaret” halinden başka bir şey değil.
Erdoğan kaprisli veya kuruntulu olabilir mi? Bu mümkün. Ama son iki örneğini verdiğimiz kişilere sadece Erdoğan kızsa, hakaretten farksız şeyler söylese, olay bununla sınırlı kalsa, kişisel ruh haliyle açıklanabilirdi yaşananlar. Ama gözaltına aldıran devletin savcıları. Tutuklayan da devletin hakimleri. Yargı artık tek kişinin emrine amade gibi görünse de, yaşananlar devlet teröründen başka bir şey değil.
Kelimenin tam anlamıyla toplumu biata zorluyorlar. Biat etmeyip “çay vermem” diyen birinin tutuklanması başka bir anlama gelmiyor. Erdoğan’a biat gibi görünebilir durum. Aslında, Erdoğan şahsında sermaye devletine biatın köşe taşları döşeniyor. Misal kantin çaycısı, “Erdoğan’a çay vermem” dediği için tutuklandı. Ama TÜSİAD başkanı “Erdoğan’ın elini dahi sıkmam” dese, Erdoğan’ın emir eri gibi görünen hiçbir savcı TÜSİAD başkanını gözaltına aldırmayı düşünmez bile. Elbette bu kurgu. Sermayeden bazıları Erdoğan’a hakaretten farksız sözler söyledi. Ama hiçbiri gözaltına dahi alınmadı.
Yarın sermaye devleti ihtiyaç duyarsa, aynı savcılar Erdoğan’ı göz altına aldırıp, aynı hakimler tutuklatabilir. ‘50’lerde birçok ilericiyi Menderes başbakanken tutuklatan hakim(ler), 27 Mayıs darbesinden sonra dünkü başbakanları hakkında idam kararı verdi.
Erdoğan’a biat, sosyal yıkım saldırılarına da ses çıkarmamayı sağlayacak. Ki sermaye devleti sosyal yıkım saldırılarına yaşamsal anlamda ihtiyaç duyuyor. “Cumhurbaşkanına hakaret” tutuklamalarının asıl amacı, sosyal yıkım saldırılarına zemin hazırlamaktır. Hem durum sadece Erdoğan şahsında görünürse, dizginsiz devlet terörünü uygulayan sermaye devleti, bu devlet terörü bir tepkiye yol açarsa, Erdoğan “kızağa” çekilerek, demokratik bir aldatmacayla devlet terörü uygulanacak. Her açıdan sermaye devleti kendini güvenceye alıyor.
Bu yüzden “cumhurbaşkanına hakaret” davalarını Erdoğan şahsıyla sınırlamayıp, devlet terörü olarak görmek gerekiyor. Yani mücadele tek başına AKP veya Erdoğan’la sınırlanmayıp, devlet terörüne ve sermaye devletinin saldırılarına karşı verilmeli.
M. Kurşun