Cumartesi Anneleri Hayrettin Eren’in akıbetini sordu

Cumartesi Anneleri 660. hafta eylemlerinde, 21 Kasım 1980’de gözaltına alınarak kaybedilen Hayrettin Eren’in akıbetini sordu.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 18 Kasım 2017
  • 11:58

Cumartesi Anneleri eylemlerinin 660. haftasında Hayrettin Eren'in akıbetini sordu. Eylemde, idam edilmelerinin yıldönümünde Seyit Rıza ve arkadaşlarını andı.

Galatasaray Meydanı'ndaki eylem Seyit Rıza ve arkadaşları anılarak akıbetlerinin açıklanması talebiyle başladı. Eylem kayıp yakınlarının konuşmalarıyla devam etti.

Eren’in ailesi: Sözün bittiği yerdeyiz

Fehmi Tosun'un kardeşi Kıymet Tosun söz alarak “Abimin katillerinin bulunmasını, sorumluların yargılanmasını istiyorum. Bu hesabı devletten soracağım” dedi.

Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren “Sözün bittiği yerdeyiz” diyerek sözlerine başladı. Eren, herkesin insanca yaşayabilmesi için mücadele eden abisinin bu nedenle gözaltına alındığını ve kaybedildiğini söyledi.

Sermaye devletinin, tanıklara rağmen gözaltını reddettiğini ifade eden Eren, “37 yıldır abim olmadan nefes alıyoruz” diyerek abisinin ve bütün kayıpların akıbetini sormak için mücadele ettiklerini vurguladı. Bütün hükümetlere dosyanın ulaştırıldığını ancak hiçbirinin de bir adım atmadığını anlatan Eren, herkesi "Failler belli kayıplar nerede?" demek için kendilerine destek olmaya çağırdı.

Hayrettin Eren'in kardeşi Faruk Eren, kendilerini yalnız bırakmayanları, basın emekçilerini selamladı.

Kardeşinin yaşadıklarını aktaran abla Cemile Eren, onu yurtdışına göndermek istediklerini ancak kardeşinin bunu reddettiğini ve mücadele kararlılığını dile getirdi. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarını göstererek “Ben bu fotoğraftakilere öldü demiyorum; çünkü düşünce öldürülemez” diyerek faillerin cezalandırılması için mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.

“Hayrettin Eren 21 Kasım 1980’de gözaltına alındı”

Konuşmaların sonrasında, basın açıklamasını Hayrettin Eren'in yeğeni Setenay Yarıcı okudu. Açıklama “660 haftadır Galatasaray’dayız çünkü; bu topraklarda gözaltında kaybedilen insanlarımızın akıbetlerini açığa çıkartacak, faillerini yargılayarak ceza adaletini sağlayacak bağımsız ve tarafsız bir yargı yok” ifadeleriyle başladı.

Açıklamanın devamında, Hayrettin Eren’in 1980 yılında gözaltında kaybedilmesi anlatıldı. 26 yaşındaki Eren’in ‘70’li yılların gençlik hareketi içinde yer aldığı, 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından da aranmaya başlandığı ifade edilen açıklamada, 21 Kasım 1980’de Saraçhane’deki Haşim İşcan Geçidi’nde arkadaşıyla birlikte gözaltına alındığı söylendi.

Tanıklar ve kayıtlara karşın gözaltı inkar edildi

Eren’in önce Karagümrük Karakolu’na, ardından aynı operasyonda gözaltına alınan 8 kişiyle birlikte Gayrettepe’deki siyasi şubeye götürüldüğü ifade edilen açıklamada, Karagümrük Karakolu’na giden ailesinin kayıt defterinde Eren’in adını gördüğü belirtildi.

Ailenin bu karakolda Eren’in Gayrettepe’ye götürüldüğü bilgisini aldığı, Eren’in kullandığı 34 F 6798 plakalı otomobili de siyasi şubenin bahçesinde gördükleri aktarılan açıklamada, buna karşın “gözaltında böyle biri yok” cevabını aldıkları aktarıldı.

Savcı: Eren için dava açarsam meslek hayatım biter

Eren’in ise bu sırada başında Fikret Işınkaralar’ın olduğu işkence ekibine direndiği, ifade vermeyi reddedip soruları cevaplamadığı aktarılan açıklamada, aynı operasyonda gözaltına alınanların mahkemedeki ifadesine karşın Eren’in gözaltına alındığının reddedildiği belirtildi.

Savcının da aileye Eren’in kaybedilmesiyle ilgili “Size inanıyorum ama bu davayı açarsam meslek hayatım biter” dediğine dikkat çekilen açıklamada, resmi kurumlara yapılan başvurulara da “Hayrettin Eren isimli şahıs gözaltına alınmamıştır, hâlâ aranıyor” cevabı verildiği ifade edildi.

Hayrettin Eren’in akıbeti gizlenerek 12 Eylül zihniyetinin 37 yıldır sürdürüldüğüne dikkat çekilen açıklamada dosyanın takipsizlik, zaman aşımı kararlarıyla hukuka aykırı bir şekilde kapatılmak istendiği ifade edildi. Dosyanın 2014 yılında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındığı aktarıldı. Açıklama, başta Kenan Evren olmak üzere, Eren’in kaybedilmesinde sorumluluğu olan dönemin devlet yetkilileri ve işkenceci polisler bir kez daha hatırlatılarak sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul