Havaalanı ve köprü gibi ‘yap-işlet-devret’ modeliyle yapılan projelerde şirketlere yolcu ve geçiş garantisi veren sermaye devleti, devlet bütçesini şirketlere akıtıyor.
Osmangazi Köprüsü ve 3. Havalimanı için verilen garantilerin, büyük çoğunluğu emekçilerden yapılan vergi kesintileriyle oluşturulan devlet bütçesine yarattığı yük tartışılırken, yapımı devam eden Çanakkale Köprüsü’nün de benzer bir yağmaya neden olduğu öğrenildi.
Sözcü gazetesi yazarı Çiğdem Toker, inşaatı devam eden Çanakkale Köprüsü’nün “bütçeyi delip geçeceğini’ yazdı. Toker, günlük 45 bin araç garantisi verilen köprünün Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın açıkladığı üzere bir yıl erken açılacak olmasının, müteahhit şirkete 246 milyon 375 bin avroluk garanti sağlamak anlamına geldiğini belirtti.
Toker’in “Çanakkale Köprüsü bütçeyi delip geçecek” başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Yedi/yirmidört rejim propagandası yapan televizyon ve gazeteler kontrollerinde nasılsa.
Nasılsa gerçekler itinayla saklanıyor.
TBMM Başkanı ve İBB Başkan adayı Binali Yıldırım da bu sayede ‘Dünyaya, dosta, düşmana mesaj veriyoruz’ diyebiliyor.
Söz ettiği Çanakkale Köprüsü.
Karayolları Genel Müdürlüğü Yap-İşlet-Devret (YİD) yöntemiyle yaptırıyor. Tamı tamına iki yıl önce ihale edildi.
Köprünün ‘Kule Keson Temellerinin Yüzdürülmesi’ töreninde ‘Türkiye gururla güvenle kalkınma hamlesi içinde’ diyor Yıldırım.
Bitmeyen bu hamaseti sorgulamayan alıcı kitlelerinden çok emin. Sakladığı, söylemediği asıl gerçeklerin, mutlak kontrolleri altındaki çoğunluk medyasınca hiç yazılmayacağından emin olduğu gibi.
Yıldırım neyi söylemiyor?
Çanakkale Köprüsü'nü yapan ortaklığa, her biri 15 Euro artı yüzde 8 KDV'den olmak üzere “günlük 45 bin araç garantisi” verildiğini, bu taahhüdün, günde 45 binin altında araç geçerse bedelinin bizlerin vergilerinden ödeneceği, anlamına geldiğini söylemiyor.
Söylese, Çanakkalelilerin bile akıl erdiremediği bu günlük 45 bin araç hesabının neye göre yapıldığını açıklaması gerekecek çünkü.
Ama açıklayamaz. Milletten talep ettiği parayı millete izah etmesi ‘ticari sır’ kapsamında çünkü. Ticari sır da büyük müteahhitlerin çıkarının, toplumun çıkarından önünde olması anlamına geliyor bizim ülkede.
Gazeteciliği bitirmek, bunun için kamu bankalarını seferber etmenin, gazetecileri hapse atmanın, satın alamadıklarını hedef göstermenin ‘faydası’nı gördükleri benzersiz alanlardan biridir işte bu tip haberler.
Bu bilgileri sabah akşam bütün televizyonların verdiğini bir düşünün…
Binali Yıldırım'ın katıldığı Çanakkale Köprüsü töreninde yepyeni ve çok faydalı bir havadis öğrendik: 2023'te planlanan açılış tarihi bir yıl öne çekilerek 2022 olmuş (yapım ve işletme süresi toplamı: 16 yıl 2 ay 12 gün).
Bunu da bir başarı ölçüsü diye aktarıyor törende TBMM Başkanı.
Oysa hakikat çok başka…
Devlet ile şirketin yaptığı YİD sözleşmelerinde (genellikle), inşaat süresi kısalırsa, yani müteahhit ilk söylediğinden daha erken bitirirse, kısalan süre işletme süresine ilave edilir.
Gazeteciliği işte bunun için de boğuyorlar.
Mesela, böyle bir durumda müteahhidin o kamu yatırımını döviz üzerinden daha uzun süre işletmesi anlamına geldiğini herkes yazamasın diye.
“Erken bitirme başarısı”nın arkasında ne var bakalım:
Çanakkale Köprüsü'nün inşaat süresi ilk başta söylenenden 365 gün erken mi bitiyor?
Bu, kısalan inşaat süresinin işletme süresine eklenecek olması nedeniyle firmanın köprüyü 10 yıl yerine 11 yıl işletecek olması anlamına gelir.
O da müteahhit şirkete BİR YIL DAHA, yani 45 bin araç ve 15 Euro üzerinden KDV hariç 246 milyon 375 bin Euro'luk bir garanti sağlamak demektir.
O da bugünün kuruyla Daelim-Limak-SK-Yapı Merkezi konsorsiyumuna (hiç araç geçmezse) 1.5 milyar TL fazla ödeme yapılacağını taahhüt etmek anlamına gelir.
Bu arada unutmadan. Çanakkale Köprüsü'nün ihalesi yapıldığında yatırım bedeli şöyle açıklanmıştı:
10 milyar 354 milyon 576 bin 202 TL olarak açıklandı.
Peki TBMM Başkanı geçen hafta aynı rakamı kaç lira olarak açıkladı biliyor musunuz?
20 milyar.
Kriz yok. ‘Dosta düşmana karşı’ gururla dağılabiliriz.”